1. Haberler
  2. Siyaset
  3. Gazeteci yazar İrfan Aktan Kadıköy’de halkı ile buluştu.

Gazeteci yazar İrfan Aktan Kadıköy’de halkı ile buluştu.

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Getting your Trinity Audio player ready...

Haber: Atilla YÜCEAK

DEM parti Kadıköy ilçe örgütü gazeteci yazar İrfan Aktan’ı Kadıköy halkı ile buluşturdu.

Halkın ilgisinin yüksek olduğu buluşmada kamuoyunda da yüksek yankı uyandırdı.

Açılış konuşmasını Diş hekimi Serap Borucu yaptı.

Serap Borucu şu sözlerle konuşmasına başladı;

Hepiniz hoş geldiniz.

Böyle yağmurlu bir havada, böyle bir topluluk gerçekten çok mutlu edici.

Biliyorsunuz, Orta Doğu belirsizlik halinde. Orta Doğu’da yeni süreçte bir dolu karışıklıklar var.

İsrail’in Hamas’ın 7 Ekim’de saldırısı ile birlikte İsrail’in Filistin’e, Suriye’ye, İrma, Lübnan’a saldırıları,

ardından Rojava’da ardından bu saldırıların Türkiye’ye yansıması, Türkiye’de barış görüşmelerinin yapılması,

barış görüşmelerinin yapılırken Rojava’da saldırıların devam etmesi ve kayyumların atanması, gözaltıların devam etmesi,

bunların hepsi Orta Doğu ve Türkiye’yi bütün bölge ülkelerine ilgilendiren ama belirsizlik içerisinde,

tarif edemeyeceğim belirsizlik içerisinde bizi herhangi bir sonuca ulaştırmayan olaylar.

Şimdi İrfan Hoca’yı tanıyorsunuz, İrfan Aktan’ı tanıyorsunuz. İrfan Aktan’a soruyoruz.

Diyoruz ki bu yeni süreçte kimler ne yapacak sözü İrfan Aktan”bırakıyorum” dedi.

Alkışlar arasında

konuşmasına başlayan Gazeteci-Yazar İrfan Aktan şunları söyledi;

“Teşekkürler.

Ben aslında ayakta konuşayım çünkü birbirimizi görelim ama benim için çok zor.

Bir şey söyleyeceğim, ayakta konuşmayı beceremezsen tekrar otururum kusura bakmayın.

Keşke aslında bence bu dönemde bu tür etkinlikler yerine daha çok forumlar yapmalıyız.

Yani bir araya gelirken hep beraber konuşabileceğimiz, tartışabileceğimiz etkinliklerin hem daha demokratik hem de daha verimli olacağını düşünüyorum.

Belki başka sefer böyle yapmak daha doğru.

Şimdi dün veya önceki gün burada Ferhan da var, Murat Nırçı’yla karşılaştık.

Şeyde Moda Caddesinde dedi ki ya işte panelde konuşmacıymışsın, ne biliyorsun da ne anlatacaksın.

Bizim bilmediğimiz ne biliyorsun da ne anlatacaksın?

Çok doğru bir soruydu. Aslında biliyorum hani hepinizin kafasında bir sürü soru işareti var.

Fakat bildiğim tek şey tıpkı sizin gibi hiçbir şeyi bilmediğimiz aslında büyük bir belirsizlik dönemi.

Dolayısıyla hiçbirimizde sadece bizler değil bu sürecin aktörlerinde de geleceğe dair net bir bilgi yok.

Bunun sebebi bana göre yani küresel ölçekli belirsizlikle de doğrudan ilgili.

Ama hani Orta Doğu’nun kendine has belirsizlikleri var.

Fakat biz aynı zamanda bir belirsizlik çağı içindeyiz.

Bunun temel nedenlerini burada tartışmayalım ama kabaca söylenecek olursa

işte neoliberal politikaların kapitalizmin geldiği raddenin özellikle büyük kitleler açısından geleceği çok belirsiz kıldığı

ve bu belirsizliklerin de yeni siyasetlere yol açtığı yeni siyasi akımlar doğurduğu gerçeğidir.

Bu siyasi akımlar 1990’ların sonunda ilk etapta küreselleşme karşıtı hareketlerle sonra alternatif küreselleşme yanlısı hareketlerle

Sanki soldan bir rüzgar yaratı, yaratacak gibi oldu.

Fakat yoksulluk ve savaşlar nedeniyle küresel ölçekli göç hareketleri de hızlandı

ve aslında bence suyun başını tutanlar açısından neoliberalizmin faturasını başka türden çıkartmanın çok iyi bir fırsatı doğdu.

O da şu, bu büyük bölüşüm krizine karşı alınabilecek en büyük tedbir

geniş kitlelere gerçek olmayan yapay üretilmiş düşmanlar göstermek, onlara hedef göstermek.

Kim onlar? Çağımızın yapay zındıkları, yapay barbarları, yapay düşmanları, ekmeğimizi elimizden alan o yapay haramzadeler tırnak içinde.

Bunlar göçmenler, mülteciler, büyük kitleler. Şu anda Avrupa, Amerika başta olmak üzere, Türkiye’de de böyle olduğunu görüyoruz.

Yeni faşist akımlar bu yapay ya da üretilmiş yeni düşmanlar üzerinden yeniden yükseltiriyor.

Bunlar siyasi hayatı ve toplumsal ilişkileri belirmeyecek düzeyde de aslında çok sistematik bir ideolojik saldırıya dönüşüyor.

Bunları biraz sonra aslında buraya döneceğim.

Arkadaşlar beni davet ederken ya işte hani Orta Doğu’da ne oluyor, sen bilirsin filan diye çağırdılar.

Az ne ben Orta Doğu’dan çok uzak doğuyu çalışıyorum iki üç yıldır.

Japonya’yı Japonya’da iki bin kürt nüfus üzerinden nasıl bir yeni faşist akımın ortaya çıktığını inceliyorum ve bunun da bu bahsi oraya bağlayacağım ama sonra.

Şimdi gelelim bizim esas meselemize bu belirsizliğin kaynakları ve aktörleri ne?

Şimdi dikkat ederseniz hali hazırda 2013-2015 çözüm sürecinden farklı olarak birincisi çözüm kelimesi kullanılmıyor.

İkincisi iktidar bir netlik ayarı yapmıyor. Önceki çözüm sürecini hatırlarsanız bir tırnak içinde bir programın üzerine tesis edilmişti.

En hani kaba haliyle analar ağlamayacak, işte çocuklar gençler ölmeyecek, Türkiye müreffeh bir işte iklime kavuşacak, neydi iklim Akdeniz olacaktı filan.

Şu anda dikkat ederseniz bu süreci başlatan her iki aktör içinde söylüyorum. Belki Öcalan’ın son 7 addelik deklarasyonunda görece çok görece bir netlik olsa da aslında oradan gelen mesajların da bir belirsizlik geleceği, geleceğin belirsizliğin üzerine kurgulandığı çok açık.

Bu tarafların sadece kasti bir taktiği değil. Hakikaten de belirsizlik çok büyük bir gerçek bir realite ve bu belirsizliğin özellikle hem Kürtler açısından hem Türk milliyetçileri açısından yarattığı ciddi bir kaygı var.

Önce milliyetçiler yani MHP bu noktaya neden ve nasıl geldi onu bir belki konuşmamız gerekiyor.

Genel olarak milliyetçi ideoloji netlikten ve saflıktan hoşlanır. Her şey net olmalıdır. Kimlik nettir, cinsiyet nettir, sınırlar nettir, geçiştenliğe dair ciddi bir anksiyetes vardır milliyetçi ideolojinin.

Dolayısıyla da belirsizlik başka türden bir kaygıya yol açar. O kaygıyı gidermek için de milliyetçi ideoloji genelde daha agresiftir, saldırgandır.

Yani onun üstüne üstüne gitmek, belirsizliğin üstüne üstüne gitmek, gerekirse kaos yaratarak bunu yapmak ve her şeyi netleştirmek.

Hani tezlerler açısından negatif olsa da netliğe ulaşmak milliyetçi ideoloji açısından çok önemlidir.

Yani kimlik de nettir, herkes Türk’tür, cinsiyet nettir, erkek ve kadın vardır ve onların rolleri bellidir, sınırlar nettir, bir çakıl taşına bile halel gelmemelidir filan.

Ya da devlet, millet tanıları nettir. Bunlar akışkanlığa ve farklılıkların iççe geçişliğine zinhar müsaade edilmez. Eğer farklılık varsa o da netleştirilmeli ve asimile edilerek Kürt, Türkleştirilmelidir.

Yani bütün yabancı unsurlardan arındırılmalıdır filan. Fakat şu anda ve bu aslında bir faşizmi de besleyen şey budur.

Yani milliyetçi ideoloji bir program olarak düşünürsek, faşizm onun uygulamasıdır. Yani faşizmin devrimcilikten farkı da budur zaten.

Yani faşist ideoloji de saldırgandır, yıkıcıdır ama bu yıkıcılığın temel motivasyonu yeni bir düzen, daha adil bir düzen tesis etmek değil, o netliği müesses nizam haline getirmektir.

Yani faşizmden kaba tanımını yapacaksak ve MHP’ye geri dönecek olursak, MHP şimdiye kadar faşist bir karakterle Kürt meselesine yaklaşıyordu.

Şu anda ise faşizmin milliyetçiliğin anksiyetesini giderecek bir derman, bir yöntem olmayacağına dair belli bir kanaate vardıkları anlaşılıyor.

Yani MHP milliyetçiliğinden vazgeçmiyor. Yöntem olarak faşizmin o büyük emellere ulaşmanın şu anki yöntemi olamayabileceğini düşünüyorlar.

Bu bir, şimdi Kürt hareketinin ve Kürtlerin pozisyonuna gelelim ama şunu da söyleyeyim yani MHP’nin faşizme ara vermesi, faşizmden vazgeçti mi dedim az önce. Bu doğru değil.

Ara vermek demek daha doğru. Eğer vazgeçti dediysem geri alıyorum.

Faşizme ara vermek ben de istiyorum. Fakat buna mukabil dikkat ederseniz bu süreç karşısında yeni bir faşist dalga örgütlenmeye çalışılıyor.

Bunu da başka milliyetçi hareketler yani MHP neyle suçluyorlar? Sen faşist yöntemden vazgeçiyorsun diyorlar. Yani milliyetçilikten vazgeçiyorsun demiyorlar.

MHP hala Türk milliyetçisi ve orada yeni bir dalga yaratılmaya çalışılıyor.

Şimdiye kadar peki MHP ve o damar niye Kürt hareketiyle, Kürt hareketinin bu çizdiği ya da Öcalan’ın teorisine, demokratik konfederilizm teorisine yaklaşmıyor?

Yani bu bölücü yıkıcı terör şeyi emevi olarak resmediyordu.

Şunda aslında Öcalan’ın teorisi de tam da bahsettiğim milliyetçi ideolojinin ulaşmak istediği netliği, o negatif anlamda netliği ortadan bölen hatta parçalayan bir ideolojik hak öneriyor.

Yani milliyetçilik ne kadar netliğe odaklıysa Öcalan’ın teorisi de tam tersine o kadar geçişkendiğe odaklı bir hak öneriyor.

Ne o? İşte demokratik konfederilizmin mealini diyelim yapacak olursak.

Ortadoğu da sınırlar bu kadar mutlak olmamalı, geçişkendik, akışkanlık temel düzen olmalı, halkların birlikteliği, iç içe geçişliği, ulus devlet sınırlarına ve o duvarlara çarpmamalı,

farklı inançlar, kimlikler, rahatlık da kültürel, siyasi veya iktisadi ilişkiler içinde olabilmeli vs.

Yani Öcalan’ın teorisine baktığınızda aslında müesses nizamın anksiyetesini çok provokel edecek bir tırnak içinde belirsizlik, aslında belli nasıl bir toplumsal ve siyasal düzen istediği ama o netliği yaran bir hattı.

Dolayısıyla da şimdiye kadar ve belki şuan da da Öcalan’ın teorisinin, yani dikkat ederseniz hepiniz aşağı yukarı işte DEM partili olduğunuz için de biliyorsunuzdur, ben de çok tanık oluyorum.

Çok radikal Kürt milliyetçi söylemini kullananlardan ziyade bu demokratik konfederalizm teorisini dillendirenler iktidarın gazabıyla hep sınanıyorlar.

Yani biri bağımsızlık istiyor, net bir Kürtistan bağımsız bir Kürt devleti istiyor ama iktidarın veya belli odakların gazabına uğramıyor.

Bu onlarla illa bir ilişkileri olduğu anlamına gelmiyor, hayır.

Fakat devlet açısından o netliği yarmak, o karşıdaki Kürt milliyetçiliğinin netliğini yarmak daha tırnak içinde kolay görülüyor.

O işte 1920’lerden itibaren yürütülen işte baskıyla, sopa zoruyla, katliamlarla ve başka yöntemlerle bir şekilde bunu yarabiliriz.

Fakat öbür ideoloji çok akışkan. DEM partiyi, HDP’yi işte %13’e sıçratan şey de o.

Yani sözünü Kürtistan devlet ister ki DEM parti sadece bir Kürt partisi ve Kürtistan hudutları içinde siyaset yapan bir parti olsun.

Öyle bir netlik yani herkesin çekmecesi net olsun. Herkes belli bir şeyde siyaset yapsın.

Ama bu çok daha belirsiz bir bakıyorsunuz. Trabzonlu bir Türk de, Mersinli bir yörük de, ondan sonra mütedeyin biri de filan bu çizgiye gelebiliyor.

Yani bu akışkan hal, DEM parti ya da bu siyaseti aslında Türkiye Partisi olmayı bırakın bir dünya partisi haline getiriyor.

Çağdaş bir dünya partisi haline getiriyor. Dolayısıyla da şimdiye kadar bu Türkiye’deki milletçi ana hat bunu büyük bir tehdit olarak görüyordu ve bu yüzden de saldırılar yapılıyordu.

Bunlar tabi devam edecek yani şimdi ona geleceğiz. Bu işte yeni bir süreç başlar başlamaz başlasa bile bu çizgiye yönelik ideolojik tazik ve şeyi devam edecek.

Çünkü büyük bir tehlike. Küresel ölçekte büyük bir tehlike. Bütün ulus devletler tekrar bir izolasyonist şeye giderken, ulus devletin manası veya değeri artarken ve göçmen karşıtlığı bunun bir kaldırıcı olarak kullanılırken siz sınırların anlamsızlaştığı bir dünya tahayyülüğünü yaygılaştırır ve bunu küreselleştirirseniz

bu çok büyük bir devrimci dalga potansiyeli de taşır.

Sadece demokratik konfederilizm teorisi için söylemiyorum yani Öcalan’ın beslendiği kaynakların da çok farklı coğrafyalar olduğunu unutmayalım.

Oralarda da benzer hareketler var ve oralardaki benzer hareketler de saldırı ve baskı altında.

Şimdi öte yandan bu belirsizlik çağını besleyen ve Ortadoğu’daki mevcut statikoyu da aslında Orta Doğu’da bir statiko yok şu anda bir statiko kurulma çabası var.

Bunu yaran uluslararası işte dinamikler var aktörler var Trump’ın tekrar iktidara gelmesi bunun önemli bir unsuru ve aslında Trump’ı iktidara taşıyan şey de yani Trump’ın karakteri mesele Trump’ın karakteri değil.

Mesela onun taşıdığı belirsizliğin gücünü kullanan yeni bir akımın giderek yeni bir öbeklenmeye yol açması. Bu tabi de oradan Orta Doğu’ya da etki ediyor.

Şimdi Trump geldi Amerika Suriye’den çekilecek mi? Bir kere Amerika’nın ne yapacağı belli değil. Çekilecek mi çekilmeyecek mi? Çekilmesi halinde onun boşluğunu başka hangi aktörler dolduracak?

Bu İsrail açısından Türkiye açısından Kürtler, Araplar ve Şam’daki iktidarı devralan HTŞ’e açısından da çok ciddi bir belirsizlik yaratıyor.

Bir diğer belirsiz aktör

HTŞ’e Suriye’yi şeriat düzenine mi sokacak?

İsrail açısından yeni bir İranlı olacak, yeni bir tehdit unsuru mu olacak yoksa İsrail açısından İran’a uzanmanın bir merdiveni haline mi gelecek?

Ve HTŞ’e iktidarını koruyup perçinleyebilecek mi? Dönüşerek bütün faklılıkları bastırabilecek mi veya onları bütün bu düzene razı kılabilecek mi?

Rıza biliyorsunuz illa ikna ederek değil, baskılayarak da üretilir.

Bir diğer belirsizlik Kürtler açısından söz konusu yani bu her ne kadar Kürtlerin, Suriye’deki Kürtlerin kendi öz güçleri olsa bile

tıpkı Türkiye gibi, tıpkı Şam rejimi gibi, İran gibi bölge devletleri gibi onlar da diğer değişkenler nedeniyle pozisyonlarını kendi başlarına belirleyemiyorlar.

Hiçbir aktör böyle değil, hiçbir aktör kendi başına ne Suriye’de ne Orta Doğu’da belli bir program intibak ettirebiliyor.

Ve o yüzden de Kürtler önümüzdeki dönemde bazı Kürtlerin yutkunacağı, bazılarının rahat nefes alabileceği diplomatik hamleler yapabilirler.

Bir diğer belirsiz aktör Türkiye, şimdi Türkiye bir yandan işte tam aslında konumuz bu, bir yandan öcalanla görüşmeler yapılıyor, bir tırnak içinde süreçten söz ediliyor.

Ama öte yandan da Türkiye işte operasyonlarını, saldırılarını veya daha da şeyle Erdoğan’ın tabiriyle kadife elgiven içindeki demir yumruğunu göstermekten kayyum atamaktan geri durmuyor.

Bunun temel sebebi aslında netleşmiş, sonuca nihayete erdirilmiş bir programın yürürlüğe sokuluyor olması değil.

Hala iktidar da tam olarak hangi yöntemin sonuç alıcı olacağından emin değil.

Ve o yüzden de her iki yöntemi aynı anda yürüterek bir netliğe ulaşmaya çalışıyor.

Çok mu konuşuyorum?

Bu sürecin, herkes şöyle diyor, bir şey var ama bunun adı konmuş değil.

Bu süreci niye adı konmuyor?

Bu bana göre sadece kasti, karar verilmiş ya biz bu süreci bir isim koymayalım kararının neticesi değil.

Aslında bütün bahsettiğimiz belirsizliklerle eş zamanlı ilerlediği için net bir tanımı konamıyor.

Yani bu bir, eğer barış süreci olacaksa sahadaki bölgedeki belirsizlikler her an savaş yöntemini daha evla gösterebilir ve vazgeçilebilir.

Dolayısıyla bir barış bahsedilmiş, ilan edilmiş bir barış sürecinden vazgeçmenin de siyasi bedelleri olabilir.

O yüzden şu anda toplumun bu süreci sahiplenmesi istenmiyor.

Çünkü yani bu süreç toplumsallaştığında bundan vazgeçmenin bir sancıları olabilir.

O yüzden de iş biraz tepeden yürütülüyor.

Eğer karar verilirse, eğer gerçekten halis bir şekilde barış yöntemi, barış seçmeyi görmeye sokunursa,

işte o zaman meselenin toplumsallaştırılması, toplunun ikna edilmesi,

MHP’nin boş bıraktığı milliyetçi faşist damarı doldurmaya çalışan…

Aynı zamanda bu sürecin toplumsallaştırılması veya bu yönde çabalar,

MHP’nin boş bıraktığı alanını doldurup yeni bir faşist dalga üretmeye çalışan kesimlerin de farklı yöntemlerle marjinalize edilmesi ancak o zaman gündeme gelebilir.

Şimdi fakat şunu biliyoruz, bunun bir çözüm süreci olmadığını biliyoruz.

Ama bu bir barış süreci olabilir.

Önceki dönem hatırlarsanız biz çözüm süreci diyorduk ve iş çok daha aslında temelden başlatılmıştı.

Biz şu anda çözüm sürecinin çok gerisinden bir yerden başlıyoruz.

Bu belki şöyle de algılanabilir, bir dereyi atlamak için biraz daha geriye gidip koşmanız gerekiyor.

Belki öncesinde bu yapılmadı ve herkes o bataklığa battı.

Bir ihtimal böyle olabilir, geriden koşarak atlamaya çalışmak.

Bir diğer ihtimal, ki bu daha muhtemel, o da MHP’nin başta bahsettiğim ya da milliyetçiliğin belirsizlikten kaynaklı anksiyetesini giderecek noktaya varıldığında,

yani belirsizlik dönemeci atlatıldığında tekrar o şu anki müesses Türk üstünlükçü nizama yeniden gelme şeyi olabilir.

Yani şu, Ortadoğu’da taşlar yerine oturduğunda milliyetçi cenah açısından ya da o ideoloji ya da devletin o aklı açısından

geleceğini ön görmek ve ona göre plan kurmak daha rahat olacak.

Suriye, işte, Kürtler bir silah gücünden arındırıldığında,

Şam’ın hegemonyası bütün Suriye’ye yayıldığında, İsrail’le belli bir anlaşmaya varıldığında,

İran meselesi netleştiğinde, müesses nizam tekrar eski kodlarına geri dönmek isteyecektir.

Dolayısıyla iktidarın arzuladığı barış aslında biraz konjonktürel bir şey.

Şu anda barışalım, bu rüzgâr geçtikten sonra biz tekrar sizi dövmeye devam ederiz.

Bu kendi tabanlarına verdikleri mesaj da böyle yani.

Merak etmeyin biz bunları sonra döveriz ama şu an tehlike büyük.

İlk cepheyi güçlendirelim.

Dolayısıyla o kanadın barış arzusu daha tabi hem pragmatik hem daha kısa vadelidir.

Kürt hareketi ise bu meseleye tam böyle bakmıyor.

Çünkü barış sağlandığında Kürt meselesi çözülmüş olmayacak.

Barış sadece belki çalışmayı ve savaşı bitirebilir.

Ama Kürt sorunu biliyorsunuz.

Yapısal bir mesele, çok boyutlu bir mesele ve çok derin bir devlet organizması dahil olmak üzere.

Çok temel köklü değişikliklerin gerektirdiği ve ancak o şekilde çözülebilecek bir mesele.

Çatışmaların sonlanması fakat yani barışa varılması, barışta mutabık kalınması,

Kürt meselesinin çözümünü arzulayan kesimler açısından yeni bir mücadele sahasını beraberinde getirebilir.

Kürt hareketinin aslında belki de özgüveni biraz bundan kaynaklanıyor.

Yani Öcalan’ın özgüveni de bundan kaynaklanıyor.

Barış nihayi nokta değil, çözüm nihayi nokta.

Biz barışa ulaştıktan sonra mücadelemiz yeni bir aşamada devam edecek diye düşünülüyor.

Benim anladığım kadarıyla.

Şu anda hala tabi doğal olarak önceki çözüm sürecinin de bir vakitesi olarak güvensizlik taraflar arası güvensizlik hakim.

Ama bu sadece önceki çözüm sürecinin çökmesi ile ilgili değil.

Mevcut Orta Doğu’daki aktörlerin nasıl bir ilişki ağı kuracağıyla da çok ilgili.

Amerika Kürtleri satıp Türkiye ile birlikte mi sahada olacak?

Türkiye, İsrail ile anlaşıp bölgeyi ve İran’ı birlikte mi kuşatacaklar?

Kürtler yeni birleşerek Güney Kürtistan ile Kuzey ile yeni bir siyasi dalga mı oluşturacaklar?

Ve en önemlisi de tabi bütün bu meselenin bir de toplumsal ayağı var.

Büyük kitleler bütün bu süreçte nasıl bir reaksiyon gösterecek?

Bunların hepsi bu belirsizliğin bir parçası.

O yüzden de bana göre hem şu anda bütün aktörleri hem süreci yöneten temel usul belirsizlik.

Belirsizlikten kaynaklı kaygı.

Ve o kaygı Kürt hareketinin de Türk Milliyetçi Damarı’nda Bahçeli’nin yaptığı, şu anda yaptığı gibi

veya diğer aktörlerin de önümüzdeki dönemde bizi çok şaşırtacak hamlelerine sebebiyet verebilir.

Bu gayet doğal olacaktır.

Bana göre bütün bu süreçte belki de en önemli unsurlardan biri şu;

Dünya’ya şekil veren, Ortadoğu’ya şekil veren temel dinamiğin sadece ve sadece bölgedeki aktörler

ve uluslararası aktörler olduğuna dair kabulü reddetmek.

Halklar, inançlar, toplumsal gruplar bu kaderi lehte dönüştürme kabiliyetine her zaman sahipler.

Her ne kadar siyasi iktidarlar, örgütler, uluslararası güçler, büyük toplumsal kitlelerin böyle bir gücü olmadığını göstermek üzere çok net konuşuyor olsa da

yani bu şöyle olacak, şu böyle olacak filan deseler de esas güç bence toplumsal kesimlerin elinde.

Ve bu açıdan da toplumsal örgütlenme hala çok hayati bir önem taşıyor.

Şu anda herkes gözlerini ana aktörlere dikmiş durumda.

Amerika ne yapacak, Trump ne yapacak, Erdoğan ne yapacak, mazlum Abdi ne diyecek, Öcalan ne mesaj verecek,

PKK buna nasıl cevap verecek, DEM Parti hangi kabiliyeti gösterecek filan.

Ama tek tek bireyler olarak bir arada yaşamı savunan, farklı kimliklerle birlikte yaşamı savunan,

Ulus Devlet sınırlarının insanların birbiriyle ilişkisini kesen duvarlar olmasını reddedenler ne yapacak, nasıl bir örgütlenme ile yeniş siyasal hareketler doğuracak.

Bence bu çok önemli bir unsur.

Asıl önemli olan ve konuşulması gerekenler bunlar” dedikten sonra Japonya’da yaşatan Kürtler hakkında konuştu.

Daha sonra soru cevap bölümünde dinleyenlerin soruları yanıtlandı.

Tıklayıp videonun tümünü dinleyelim mi!

https://youtu.be/coBnf48TJ7k

Gazeteci yazar İrfan Aktan Kadıköy’de halkı ile buluştu.
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Advert
Advert
Giriş Yap

Sol Medya ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin