Getting your Trinity Audio player ready... |
Haber: Atilla YÜCEAK
İzmit beledi iş hanı önünde yapılan açıklamaya EMEP MYK üyesi ve genel başkan yardımcısı Arzu Erkan, DEM parti Kocaeli il yönetimi, Emek komisyonu sözcüsü Ali BUĞDACI, TİP Kocaeli il başkanı Av. Umutcan TARCAN ve yönetimi, CHP İzmit ilçe yönetimi emek komisyonu Selman KURCAN, SES Kocaeli şube başkanı Murat HARATA,Yapı Yol Sen Kocaeli şube başkanı Levent BURHANOĞLU, Eğitim Sen Kocaeli 1 Nolu şube üniversite sekreteri Ömer Furkan Özdemir, Dersimliler dernek başkanı Ruhi ÇELİK,Kocaeli KHK’lılar Platformu sözcüsü Av. Sezgin Altıntaş,DİSK Emekli Sen Ali Altıntaş, Hamza Kaya, TMMOB Selçuk Karstarlı, CHP il Eğitim komisyonu İhsan Deniz ve kalabalık halk kitlesi katıldı. Basın açıklamasını okuyan EMEP Kocaeli il başkanı İlhami ŞAHBAZ şu konulara değindi:
Halkın gözünün içine baka baka yalan söylemeye devam ediyorlar!
TENCERELERİ BOŞ KAYNATAN BÜTÇEYE HAYIR!
“2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda geçtiğimiz günlerde kabul edildi. Komisyondaki görüşmeleri tamamlanan 2025 yılı bütçesi, yakın zamanda TBMM Genel Kurulu’nda görüşülerek süreç tamamlanmış olacak.
2025 yılı bütçesi, 22 yıldır kesintisiz iktidarda olan AKP Hükümetlerinin 23’üncü, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin ise 7’nci bütçesidir. Görülen o ki 22 bütçenin hiç birisinde işçilerin, emekçilerin, emeklilerin, küçük esnafın, üretici köylünün yüzünü güldürmedi. Verilere bakıldığında 2025 bütçesi de aynı anlayış ve tercih ile hazırlandığı için eski bütçelerden farklı olmayacaktır.
İstedikleri kadar hazırladıkları bütçeyi ‘en büyük’, ‘en sosyal’, ‘eğitime ve sağlığa en çok pay ayıran bütçe’ olduğunu iddia etsinler. Yıllar içinde bütçe yükünün büyük oranda halkın sırtına yıkılmış olması gerçeğini, halkın gözünün içine baka baka yalan söylemeye devam ediyorlar.
Bütçedeki “aslan payı” yine sermayeye!
Değerli Yurttaşlar,
Gerçek şu;
2025 bütçesinde kamu hizmetlerine ve kamu yatırımlara bütçeden ayrılan pay daha da azalmış durumda (2002 yılında yüzde 42, 2023 de yüzde 28’e kadar geriledi). Halkın sırtındaki vergi yükü belirgin şekilde artacak olması 2025 bütçesinin gerçekte kimin için hazırlandığını açıkça gösteriyor.
Türkiye ekonomisinin tamamen sıcak paraya ve borçlanmaya dayalı yapısının bugün geldiği nokta herkesin malumu. Şöyle ki, resmi olarak tek adam rejimine geçilen 2018’de 1 trilyon 180 milyar lira olan toplam kamu borcu, sadece son altı yıl içinde 7 kattan fazla artarak, 30 Eylül 2024 itibarıyla, 8 trilyon 650 milyar liraya çıkmış durumda. Sadece son altı yıl içindeki göstergeler dahi ekonomideki büyük çöküşün devam ettiğini göstermektedir.
Bütçedeki “aslan payı” yine sermayeye.
Yenidoğan çetesi örneğinde olduğu gibi çocuklarımız kurulan rant çarkının içine doğmaktadırlar!
Bilindiği üzere Milli Eğitim Bakanlığı gerek personel olarak gerek ülke ölçeğindeki yaygınlığı ile gerekse de toplumun geleceğini yakından ilgilendirmesi nedeniyle bütçedeki payı hep göz önünde olmuştur. Ancak bütçe tercihlerini halktan yana değil de sermayeden yana kullanan siyasal iktidar bugünün ihtiyaçlarına uzak kaldığı gibi toplumun geleceğini de karartan bir bütçe ile karşımızda. Hükümetin her yıl tekrarladığı ‘Bütçede aslan payını eğitime ayırdık’ söyleminin 2025 yılı bütçesinde de gerçeği yansıtmaktan uzak olduğunu görmekteyiz.
2025 bütçesinde Milli Eğitim Bakanlığına (MEB) 1 trilyon 452 milyar lira ayrılmış durumda. Rakam büyük gibi görünse de bu bütçesinin yüzde 80’i personele yapılan zorunlu harcamalara gideceğini belirtmek gerekiyor. Eğitim bütçesinden eğitim yatırımlarına ayrılan pay 2002 yılında yüzde 17,18 iken 2025 yılında yüzde 9,73. Yani 23 yıl öncesinin neredeyse yarısına gerilemiş durumdadır.
Okullarda temizlik yapacak personelin temin edil(e)memesi, çocuklarımıza bir öğün ücretsiz yemek gibi taleplerin karşısında, öne sürdükleri gerekçenin bütçe yetersizliği olduğu düşünülürse, hükümetin bütçede “aslan payını” kime ayırdığını, kimi koruyup kolladığını rahatça görebiliriz.
Aynı vahim tablo sağlık alanında da karşımıza çıkmaktadır.
Adına özelleştirme dedikleri uygulamalarla tüm kamu kaynakları sermayenin emrine sunmaya 2025 yılında da devam edileceği görülüyor.
Cumhurbaşkanlığının 2025 yılı yıllık programına göre 2025 yılında sağlık alanında özel sektör yatırımları (572 milyar 391 milyon) kamu yatırımlarından (146 milyar 191 milyon) 3.91 kat daha fazla olacak. Tek başına bu veri bile, sağlıkta yaşanan özelleştirmenin boyutlarını görmek için yeterli. Yenidoğan çetesi örneğinde olduğu gibi çocuklarımız kurulan rant çarkının içine doğmaktadırlar. Emekçilerden kesilen vergilerle bütçesi oluşturulan SSK gibi kurumlar başta olmak üzere tüm kaynakların yağmalanmasına göz yumulmaktadır.
Halkın sağlığını emanet ettikleri sağlık bakanlarına ait özel hastanelerin ismi bu rant zinciriyle anılmaktadır. Tüm bunlar yaşanırken sessiz kalan sağlık il müdürü ödüllendirilerek sağlık bakanı yapılmaktadır. Oysa ortaya saçılan bu rezillikler buzdağının sadece görünen yüzü tahmin etmek hiç de zor değil.
Rakamların da gösterdiği gibi halktan toplanan vergilerle oluşturulan eğitim ve sağlık gibi kamu hizmetleri ayrılması gereken bütçe ya hiç ayrılmıyor, ayrılsa da oluşturulan rant zincirleriyle talan edilmektedir.
AKP iktidarı “aslan payını” eğitime, sağlığa, sosyal devlete değil, “aslan payını” sermayeye ve yandaşlarına ayırmaktadır.
Bakanlık değil ancak altı bakanlığa bedel bir bütçesi var.
Bütçe kaynakların şuursuzca aktarılmasından beis görmedikleri birimlerde de var; Örneğin Diyanet İşleri Başkalığı bütçesi… Bilindiği gibi Diyanet İşleri Başkanlığı bir bakanlık değil. Cumhurbaşkanlığına bağlı bir birim. Ancak bütçesi ile tam altı bakanlığı geride bırakmaktadır.
Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi; Ticaret Bakanlığı (56 milyar 233 milyon 383 TL), Dışişleri Bakanlığı (39 milyar ), İçişleri Bakanlığı ( 96 milyar) Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı (45 milyar), Kültür ve Turizm Bakanlığı (53 milyar) ve Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı (124 miyar) bütçelerini geride bıraktı. Geçen sene 91 milyar 824 milyon lira olan bütçe yüzde 41 oranında artışla 130 milyar 119 milyona yükseldi. Sıra emekçilere ve onların taleplerine gelince “ödenek yok” diyenler yandaş kurumlar için kesenin ağzını sonuna kadar açmaktan çekinmiyorlar.
Vergi vatandaşa teşvik yandaşa!..
Bütçenin ana gelir kalemi olan vergiye yakından bakalım.
2025 yılı için toplam vergi gelirleri 11.1 trilyon lira olarak hedeflenmiş. Yani toplam bütçe gelirlerinin (12.8 trilyon lira) yüzde 87’si vergilerden oluşturulmaktadır. Öte yandan, 2025 bütçesinde ‘vergi harcaması’ adı altında, büyük bölümü sermaye lehine olmak üzere, toplamda 3 trilyon liranın üzerinde bir gelirden vazgeçilmesi planlandığını da belirtelim.
Görüldüğü üzere yüzde 87’si vergiden oluşan bir bütçe olsa olsa bir rant ve talan bütçesi olur. Ya da “emekçiden al, yandaşa, sermayeye aktar” bütçesi olur.
Vergi kalemlerine yakından bakarsak vergi yükünün nasıl emekçilerin sırtına yıkıldığını görebiliriz.
Ücretli emekçilerden alınan gelir vergisinin, vergi gelirleri içindeki payı yüzde 19 (2.13 trilyon lira)
* Şirketlerin kârlılığı üzerinden alınan ve ekonomideki işletmelerin kâr artışı beklentisiyle ilişkili olan kurumlar vergisinin oranı yüzde 15 (1.64 trilyon lira)
* Tüketim üzerinden alınan ve halkın harcamaları üzerinde ciddi bir yük oluşturan katma değer vergisi (KDV) yüzde 32 (3.6 trilyon lira);
* Özel tüketim vergisi (ÖTV) ise yüzde 19 (2.12 trilyon lira)
* Diğer vergi kalemlerinin oranı yüzde 15 (1.65 trilyon lira).
Kısacası işçi ve emekçilerden toplanan vergi oranının vergi geliri içerisindeki payı; gelir vergisi ile, KDV’si ile özel tüketim vergisi ile payı yüzde 70 civarında. Oysa Şirketlerin karlılığından alınan vergi oranı ise sadece yüzde 15. Bu yüzde 15 oranı da çoğu sermaye grubundan alınmayarak ya affedilmektedir ya da “vergi harcaması” bahanesiyle vazgeçilmektedir.
Sermaye aktarılan bütçe bununla da sınırlı değil. Bütçenin önemli bir kısmı da faiz ödemelerine ayrılmış durumda. 1 trilyon 950 milyar liralık faiz gideri, kamusal hizmetler yerine sermayedarların borçlarına ödenecek. Bu rakam, sosyal yardım ve desteklere ayrılan 651 milyar liralık bütçenin neredeyse üç katı.
Bütçenin temel kaynağının vergi olması işçi ve emekçilerin de bu kaynağın temel muhatapları olması 2025 yılında yoksulluğun katmerlenerek artacağı anlamına gelmektedir.
Asgari ücrete sıfır zam, vergilere yüzde 68 zam!
2025 yılında vergi gelirlerinin 2024’e göre en az yüzde 68 oranında artarak 7.5 trilyon liradan 11.1 trilyon liraya çıkması hedefleniyor. Aynı dönemde faiz harcamaları yüzde 64 artışla 1.25 trilyon liradan 1.95 trilyon liraya çıkacak. Sadece söz konusu iki kalem bile bütçe yükünün büyük bölümünün yine halkın sırtına yıkılacağını ve bütçe hedeflerinin yoksul halkı vuracağını gösteriyor.
Asgari ücretlinin temmuz ayında sıfır zam aldığı, kamu emekçilerinin yoksulluk sınırının altında yaşadığı, yapılan toplu iş sözleşmelerinin kısa sürede eridiği, emeklilerin açlık sınırına dahi yaklaşamadıkları ve ortalama 12.500 TL ile yaşam savaşı verdikleri bir dönemde vergi oranlarının yüzde 68 arttırılmış olması işçi/emekçi ve emeklilerin yoksullaşmaya devam edecekleri anlamına gelmektedir.
Diğer yandan; kamu özel iş birliği (KÖİ) olarak bilinen projelerin bütçeye olan yükü 2025’te büyüyerek artmaya devam edecek. 2017 yılından 2024 yılı sonuna kadar 187.5 milyar lira ‘garanti ödeme’ yapılmış durumda.
2025 yılında ise bütçeden KÖİ projeleri çerçevesinde köprüler, otoyollar ve Avrasya Tüneli ile yap-kirala-devret modeliyle yaptırılan şehir hastanelerine toplam 202.3 milyar lira ödenmesi öngörülüyor.
Neresinden bakılırsa bakılsın, hazırlanarak meclise getirilen 2025 yılı bütçesi bir sermaye bütçesidir ve kaynağı da işçi ve emekçilerden toplanan vergilerdir. Bunun içindir ki Kriz dedikleri koşullarda dahi sermaye büyüyüp semirmekte, işçi ve emekçiler, emekliler açlık ve yoksullukla boğuşmaktadırlar. İçinde bulunduğumuz yılın üçüncü çeyreğinde ekonominin yüzde 0,2 daraldığı ifade edildi. Ancak ekonominin daraldığı bu dilimde (yılın üçüncü çeyreğinde) emeğin payı yüzde 40,4’ten yüzde 36.4’e düştü. Sermayenin payı ise yüzde 38’den yüzde 45’e çıktı.
DEMEK Kİ DARALAN SERMAYENİN KARLILIĞI DEĞİL, EMEKÇİLERİN BÜTÇESİDİR.
EMEKTEN YANA BİR BÜTÇE İSTİYORUZ!
Ülkemizin kaynakları tüm yurttaşlara yetecek düzeydedir. Sorun kaynak sorunu değil sorun bölüşüm sorunudur. Özelleştirmelerle talan edilen kamu kurumlarının neden olduğu talan eğitim ve sağlık başta olmak üzere kamusal hizmetleri yok etmiştir. Emekçilerden toplanan vergilerle oluşturulan bütçe teşvikler, ihaleler, vergi indirimleri, SGK pirim muafiyetleri, Kamu Özel İşbirliği projeleri ile sermayeye ve yandaşlara peşkeş çekilmektedir.
2025 YILI BÜTÇESİNİN EMEKÇİLERDEN YANA BİR BÜTÇE OLMASI İÇİN;
* Yoksulluk sınırı altındaki ücretlerden vergi alınmamalıdır,
* Zenginlerden servet vergisi alınmalıdır,
* Temel ihtiyaçlardaki dolaylı vergilerin kaldırılmalıdır,
* Parasız, nitelikli, erişilebilir sağlık hakkı tüm yurttaşlara sağlanmalıdır,
* Okullarda 1 öğün ücretsiz yemek ve sağlıklı içme suyu tüm öğrencilere sağlanmalıdır,
* Güvenli konutlar ve temiz bir çevre her yurttaşa sunulmalıdır.
Yoksuldan alıp zengine veren bu kapitalist düzeni ancak hep birlikte mücadele edersek değiştirebiliriz.
Tüm işçi ve emekçileri yukarıdaki talepler başta olmak üzere, insanca bir yaşam için mücadeleye çağırıyoruz.” dedikten sonra konuşmasını sonlandırdı.