Getting your Trinity Audio player ready...
|
Haber: Atilla YÜCEAK
Eğitim Sen Mevlüt Taştan toplantı salonunda yapılan etkinlikte basın açıklamasını BES Kocaeli şube başkanı Yeliz Yılmaz KARSTARLI okudu.
KARSTARLI şunları dile getirdi:
“KADIN CİNAYETLERİ POLİTİKTİR!
KADINLARI ve ÇOCUKLARI İSTANBUL SÖZLEŞMESİ YAŞATIR!
Günlerdir ülkenin her şehrinde sokaklarda, kampüslerde, alanlarda, iş yerlerimizde oldukça meşru tek talebimizi dile getiriyoruz: Yaşam hakkımız korunsun, evlerimizde işyerlerimizde sokaklarda güvende yaşayabilelim yani YAŞAYALIM.
Bu ülkede kadınlar ve kız çocuklar sadece kadın oldukları için öldürülmesin, şiddetten azade yaşayabilsin istiyoruz. Siyasal iktidar toplumsal cinsiyete dayalı bir anlayışla hepimizi şiddetten koruma ve yaşam hakkını sağlama yükümlülüğünü yerine getirsin diyoruz.
Hükümetten ilk imzalayıcısı olmakla övündüğü ancak sonra tam çark ederek, bizlerin sözüne, toplumun hemen her kesiminden yükselen İSTANBUL SÖZLEŞMESİ YAŞATIR! şiarına kulak tıkayarak içinde bulunmayı sürdürdüğü kadın düşmanlığına son vermesini, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamaya yönelik düzenlemeler yaparak hayata geçirmesini istiyoruz: Kadın ve çocuk düşmanı ceza hukukunun değişmesi gerektiğini vurguluyoruz; Erkek adalet değil gerçek adalet sağlanana kadar hiçbirimiz güvende değiliz!
Sokaklarda tek bir talepte birleşen, jin, jiyan, azadi (kadın, yaşam, özgürlük) diyen kadınları açıktan hedef göstererek susturma gayretinin de eşlik ettiği kadınların hayatını hiçe sayan uygulamalar ve söylemlerin, erkeklerin şiddetini daha da derinleştirdiğini, meşrulaştırdığını, olağanlaştırdığını söylüyoruz ve yineliyoruz: Kadın cinayetleri politiktir!
AKP-MHP iktidarı millilik ve yerlilik çerçevesinde dini referanslarla tanımladığı Türkiye Yüzyılı’nda kadınlığa, kendine benzemeyen ve hizmet etmeyen dışında, yerli ve milli olmayan dışında kimseye yaşam hakkı tanımıyor. Kadın demeye dahi korkan iktidar fıtrat tartışmalarını ileri taşıyarak kadının yerine “kutsal aile”yi ikame ediyor. Bu “makbullüğün” çerçevesi de anneliği reddetmeme, doğurmak için sezaryanı yöntem seçmeme, iş hayatına katılsa da bakım emeği ve ev-içi yeniden üretim emeğini üstlenmeye rıza göstermek zorunda olduğunun ilamı olan “asli görevleri”ni de aksatmamayla tanımlanıyor.
Diyoruz ki işte tüm bunlar, yani kadınlara aile dışında bir yer tanımlanmamasıve beraberinde gelen kadını, çocuğu değil aileyi koruma anlayışı, peşi sıra gelen boşanmanın zorlaştırılmasına yönelik düzenlemeler, nafaka hakkı tartışmaları, yine bunlardan bağımsız olmayan cezasızlık politikaları toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştiriyor. Bu haliyle halihazırdaki politikaların her biri, tüm kurumsal yapılar kadının varlığına tehdit.
Adalete erişemiyoruz, şiddete uğradığımızda yaptığımız başvurular dikkate alınmıyor. Erkekler patriyarkanın kendilerine tanıdığı bu ayrıcalıklarla, kadınlara ve çocuklara psikolojik, ekonomik, fiziksel ve cinsel şiddet uygulamayı hak görüyor.
Kadınlar yanlış erkeği seçtiği için öldürülmüyor, kadınlar yanlış zamanda yanlış yerde oldukları için öldürülmüyor, eşitlik istedikleri için, boşanmak istedikleri için öldürülüyor. Bazen de sadece eril şiddete muktedir olduğunu test etmek için erkeklik provası yapanlarca öldürülüyor. Erkek şiddet bu kadar açıkken ve kadın cinayetleri ve çocuk istismarı vakaları bu kadar yaygınken asıl sorular sorulmasın, asıl sorun gözlerden uzak tutulsun, asıl sorumlulardan hesap sorulmasın diye de ilgi başka yerlere çekilmeye çalışan AKP-MHP iktidarıysa eril şiddete son verme iradesi göstermiyor. İşte tüm bu nedenlerle Kadın Cinayetleri Politik!
Bu yüzden toplumsal cinsiyet eşitliğinin yaşamsal olduğunun altını çiziyoruz. Okullar başta olmak üzere tüm toplumsal yaşamın örgütlenmesinde toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlama amacı esas alınmalıdır.
Diyoruz ki 6284 Sayılı Kanun kadın mücadelesinin bir kazanımıdır etkin uygulansın. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması, 6284’te yaptığınız her değişiklik kadınların, çocukların hayatına mal oluyor oluyor. Öldürülen kadınların hemen hepsi daha önce şikâyette bulunmuş oluyor, 6284’ü uygulasaydınız, kadının beyanı esas alınsaydı bunca kadın ölmeyecekti diyoruz. Bu nedenle İstanbul Sözleşmesi Yaşatır şiarını yükseltiyoruz.
Dedik ya güvende değiliz. İşyerlerimizde de güvende değiliz, sadece kadın olduğumuz için baskıya, mobbinge ve tacize maruz kalıyoruz. İşyerimizde güvende olmak için ILO’nun 190 Sayılı Sözleşmesine taraf olunsun diyoruz.
Bugün 11 Ekim, aslında her gün en az üç kadının öldüğü, kadınların kazanımlarının birer birer ellerinden alındığı, çocukların kaybolduktan sonra ölü bulunduğu, tepkilerini dile getirmek üzere meydanları kampüsleri dolduran kadınlarınsa devletin şiddetine maruz kaldığı günlerden biri sadece bugün.
Bugün aynı zamanda, “Dünya Kız Çocukları Günü.”
Bugün buradan kız çocuklarının karşılaştığı toplumsal cinsiyet eşitsizliği, eğitim, sağlık ve sosyal haklara erişim sorunları ve kız çocuklarını güçlendirmeye yönelik tedbirler alarak yoksulluk, şiddet, dışlanma ve ayrımcılığın önüne geçilmesi gerektiğini daha çok vurgulayalım isterdik, oysa siyasal iktidardan en temel hakkımızı teminat almasını istemek için bir aradayız. Hayatlarımızın herhangi bir dönemini bir erkeğin şiddetine, şiddete maruz kalmadan yaşayabilmemizi sağlamakla yükümlü olan hükümete sorumluluğunu hatırlatmak için buradayız.
Bir kez daha toplumsal cinsiyet eşitliğini temel alan bir müfredat istiyoruz.
Ayrımcılığı önlemede ve toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamada önemi tartışılmaz olan İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmeyeceğimizi, bu konuda geri adım atmayacağımızı hatırlatıyoruz. Her kız çocuğunun hayallerine ulaşabilmesi, ayrımcılığa uğramadığı bir ülkede yaşayabilmesi için mücadele etmeyi sürdüreceğiz.
AKP-MHP iktidarından Kadınlara ve çocuklara karşı her türlü şiddet ve ayrımcılığı önlemeyi ulusal planına almasını; Bu plan ve ilgili politikaları kadın ve çocuk hakları örgütlerine danışarak oluşturmasını;
Her düzeyde toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak için gerekli olan kaynakları sağlamasını İSTİYORUZ.
Önleyici, koruyucu ve caydırıcı mevzuatla, kadına yönelik şiddetten değil kadından yana bir ceza hukukuyla, İstanbul Sözleşmesi ve 6284 Sayılı Kanun’un tam olarak uygulanmasıyla, ILO’nun 190 Sayılı Sözleşmesi’ne taraf olunmasıyla, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasına yönelik politikalar hayata geçirilerek kadına yönelik şiddetin önü alınabilir.
Kadın cinayetleri, kadına yönelik şiddet önlenebilir:
Kadın Cinayetleri Politiktir!
İstanbul Sözleşmesinin fesih kararı geri çekilsin!
Lanzarote Sözleşmesi Uygulansın!
6284 etkin bir biçimde uygulansın!
ILO’nun 190 Sayılı Sözleşmesi İmzalansın!” dedikten sonra basın açıklamasına son verildi.