Haber: Atilla YÜCEAK
Ağaç kökü üzerinde,
İnsan;
Kendi dili üzerinde yeşerir!
Kürt Dili:
Dünyada ki binlerce dilin içinde kırkıncı sıradadır.
Dil insanlar ve bitkiler, ağaçlar gibi canlı bir varlıktır.
Yaşamda:
Bu varlığın gıdasını bilim,
teknoloji,
yazın sanatı,
ticaret,
kitle iletişim araçları,
sinema,
tiyatro,
TV ve benzeri alanlarda ki kullanımı oluşturmaktadır.
Yazılı bir dilin,
bir dil topluluğunun yaşamına nüfuz etmesini ya da kurumsallaşmasını dilsel etmenler değil:
Sosyal ekonomik ve teknolojik gelişmeler belirlemektedir.
DEM Parti Kocaeli il örgütü tarafından düzenlenen “Ana Dil Haktır” panelinde konuşan Av. Cemile TURHALLI düşüncelerini şöyle diye getirdi:
ANADİL NEDEN ÖNEMLİ!
Bireyin kimliğini biçimlendiren en önemli unsurlardan biri dildir.
İnsan dünyayı, içinde doğduğu ve yaşadığı toplumun ona kazandırdığı ve bu anlamda bireyin bilişsel olarak şekillenmesinde etkili olan dil ile tanır.
Toplumsal bir uzlaşının ürünü olan söz konusu bu dili öğrenen birey, onun aracılığıyla yaşadığı toplumsal yapının değer ve inançlarını da edinir. Bu anlamda dil, toplumun ürettiği bilginin yegâne anahtarıdır.
Dilin aracılanmasıyla, yine dilde açığa çıkan bu bilgi, toplumsal yaşam biçimini şekillendiren, toplumun üyelerini bir arada tutan değerler, âdetler, inançlar ve pratiklerin bir bileşkesi, bir bütünüdür;
Yani o toplumun ‘Kültürü’dür. Dolayısıyla, dil ve kültür insan için, birbirlerine karşılık gelen, birbirlerini tamamlayan ve geliştiren iki vazgeçilmez unsur, iki özgül yapıdır.
Bu nedenle dilde yaşanan bir değişim ya da dönüşüm doğrudan kültüre de yansır ve onu da değiştirir ya da dönüştürür.
DİLİN FOLKLOR VE KÜLTÜR İLE İLİŞKİSİ!
Örneğin;
Neden halaylarınızı Türkçe veya başkaca bir dille oynayamıyoruz?
Bir Hak olarak dil
Birçok insan hakları belgesinde (BM Medeni ve siyasal Söz ile Ekonomik Sosyal Hakları sözleşmesinde dil ve kültürel haklar düzenlenmiştir.)
Uluslararası hukukta, kategorik olarak, dil hakları iki başlık altında alan bulunur.
Birincisi Ayrımcılık yasağı(eşitlik hakkının) gerektiği gibi yerine getirilmesini kolaylaştıran bir hukuki parametredir.
Buna parelel olarak bir hak konusu olarak tanımlanmıştır.
Burada bir temel anlaşmada doğrudan doğruya ”dil hakkının” tanımı olmasa da aynı antlaşmada tanınmış hak ve özgürlüklerden yararlanma, kısaca bu antlaşmanın uygulanması sırasında “dil bakımından” bu antlaşmaya riayet etmeyi önleyen bir durumun önlenmesi bu kategori uygulamanın temel amacını oluşturur.
Örneğin Medeni Siyasi haklara ilişkin uluslararası sözleşmesine göre;
“Bu sözleşmeye taraf her devlet kendi ülkesinde yaşayan ve yetkisi altında bulunan bütün bireylere ırk, renk….
Bu haklara saygı göstermekle yükümlüdür”
Avrupa Konseyi’nin Ulusal Azınlıkların Korunmasına ilişkin çerçeve söz ve Bölgesel veya Yerel Dillere Dair Avrupa Şartı iki önemli sözleşmedir. Bunlara Türkiye çekince koymuştur.
1992 tarihli Bölge ve Azınlık Dilleri Avrupa şartı
Ulusal azınlıkların korunması Çerçeve sözleşmesi
Anadilin yasaklanması nedeniyle yaşanan sorunlar.’’
‘’Dil hukukun oluşması için anayasal bir temelinin olması gerekir.
Türkiye anayasasının 66. Maddesine göre vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk olarak tanımlanmıştır. Vatandaşlık bir etnik tanıma indirgenmiş, diğer etnik unsurlar ve diller kabul edilmemiştir.
Türkiye Anayasasının 42. Maddesine göre Türkçe dilinden başkaca bir dil ana dil eğitim ve öğretim dili olarak öğretilemez.
Türkiye 20 yy’ın yarattığı tipik bir ulus devlet ile kendi kuruluşunu ilan etmiştir. Tüm ulus devletler dili standart kılabilmek için karışır, dili yönlendirir, dili yönetir hatta yeni bir dil yaratır.
Osmanlı imparatorluğunun kalıntıları üzerine kurulan cumhuriyetin temel hedefi “Türkleştirilmiş” ve “homojenleştirilmiş” toplum yaratımı istemi olmuştur.
Kürt dilini yasaklamayı amaçlayan bu politika 1980 darbesi yönetimi döneminde 2932 yasılı yasa ile bir çerçeveye kavuşturulmuştur.
Türkiye bütün ulusal mevzuatını “Türk dili ve kültürü” dışında kalan diğer vatandaşların dil ve kültürlerinin ifade edilmesini, korunup geliştirilmesini yasaklayan bir mantıkla düzenlemiştir.
Dilin temel bir hak olarak kullandırılmamasının yanı sıra bu dili konuşmanın yaşam hakkına mal olduğunun en trajik örneklerinden biri de İstiklal mahkemelerinde Türkçe bilmeyenler için olmuştur. Zira o döneme ilişkin 1926’da Şeyh Said olayından sonra Diyarbakır’da kurulan seri idam kararları veren İstiklal Mahkemesinin Başsavcısı Ahmet Süreyya Örgeevren bir röportaj vermiştir.
1960’larda ‘Dünya’ gazetesinde bu konuda ki haber şöyledir:
“Bir gün mahkemeye karayağız, yiğit bir Kürt genci getirdiler. Hâkimler sorguya çekti. Türkçe bilmediği anlaşılınca, hâkimler danıştılar ve delikanlının idamına karar verdiler…” Mahkemenin idam gerekçesi dehşet vericidir: “Türkçe bilmeyen bir kimseden bu memlekete hayır gelmeyeceğinden idamına…” “Hemen o gece çocuğu götürüp astılar,” diyor. Başsavcı, daha sonra bu olayın etkisinden kurtulamadığını anlatıyor: “Dağkapı’da Yalova adlı bir otel vardı. Orada kalıyordum. Uyur uyumaz, o Türkçe bilmeyen çocuk rüyama girerek boğazıma sarıldı ve Türkçe, niye beni bıraktın, beni idam ettirdin? diye tehdit etti. Sabaha kadar bu hâl iki-üç kere tekrarladı.
Deliye dönmüştüm… Sabahleyin, mahkemeye gittim ve hâkim arkadaşlara dedim ki, ‘Birader, Türkçe bilmeyenleri asarsak tüm Diyarbakırlıları hatta tüm doğuluları asmamız lazım. Biz buraya suçluları cezalandırmaya geldik.’ Rüyada başıma gelenleri onlara anlattım. Mazhar Müfit ve öteki hâkimler, ‘sen karışma, bu bizim işimizdir’ dediler. Bende savcılığımı ileri sürdüm, aramızda münakaşa ağız kavgasına kadar ilerledi. Ben ve onlar şifre ile durumu Ankara’ya bildirdik. Bir hafta sonra şu telgrafı aldım: “Ahmet Süreyya Bey, Diyarbakır İstiklal Mahkemesi Baş Savcısı: “Gayemiz, Kürtlerin ve Kürtçülüğün kafasının ebediyyen ezilmesidir. Hâkim arkadaşlarınla anlaş. Gözlerinden öperim.
Başvekil İsmet İnönü.
Kürtçe Kımıl şiirinden dolayı 50 Kürt aydını tutuklanmış, devletin birliğini ve bütünlüğünü bozma suçundan idamla yargılanmıştır.
Kamber ateş’in hikayesi.(Bir annenin çocuğu ile iletişim kurmasının engellenmesi)
Hastaneye giden annelerin sağlık erişimine sahip olamamaları. Hem ayrımcılık hem de kötü muameleye uğramaları.”
Bilinmeyen Bir Dil!
“Öyle bir dil ki dil değil, öyle bir dil ki kendisinden başkası bu dili anlamıyor yani yine dil değil.
Meclis tutanaklarına göre bilinmeyen x dili olarak geçiyor.
Cezaevinde tutulan birçok tutanağa göre x dili olarak geçiyor.
Anadilde Eğitim ve Kamusal Yaşam Ülkeyi Böler mi? (Büyük)
Belçika(Almanca ve İsviçre) ve İsviçre,(Fransızca, Almanca, İtalya, Roteremence) Finlandiya (Fince, İsveççe ve Sami dilleri) örneklerini bunun tersini söylüyor.
Çoğulcu anadil eğitim, eğitim sisteminin çok güçlü gelişim göstermesini sağlıyor.
Özellikle Finlandiya önemli örnektir.
Belçika ve İsviçre dilsel azınlıklarını korumak için kırılgan da olsa bir denge oluşturmuşlardır.
Ülkeler kendi ülkelerinde ulusal düzeyde buna koruma getirmişlerdir.
Belçika ve İsviçre kendi farklı dil hukuklarını oluşturmuşlardır.
İsviçre 23 (3’ü yarım kanton kabul edilir ) kantonuyla ABD den sonra en eski federal devlettir.
4 resmi dil var. (Almanca, Fransızca, İtalyanca, romanşça)
DEM PARTİ ANADİL KONUSUNDA NE DİYOR.
Bir dilin yaşayabilmesi için ne yapılmalıdır?
Dil barışı olmalı.
Dil barışı toplumsal barışa giden yoldur.
Hukuki Statü(Anayasal ve yasal statü)
Kamusal Alanda kullanım(Resmi dil)
Standartlaştırılması, yazılıya dönüştürülmesi
Kullanımın teşvik edilmesi, dile saygınlık kazandırılması. (Dijital, siyaset, ekonomi, eğlence)
Dil yerel yönetimlere bırakılmalı. Hangi dilin nerede resmi dil, eğitim dili olarak yerel yönetimler belirlemeli.
Hangi dilin resmi ve eğitim dili olduğuna karar verme yetkisi de o bölgede yaşayan meclislerin vereceği kararlar ile sağlanmalıdır.
Eğitimler kreşlerden itibaren başlanarak üniversite düzeyine kadar devam etmelidir.
Dil barışının yanı sıra doğru tarih yazımı da önemlidir.
Unesco’ya göre 11 dil tehlike altında bir dil.
Hemşince, Kirmancki ve Süryanice.
Dünyada 7 bin dil konuşuluyor.
Dil bilimcilere göre 100 yıl içinde bu dillerin %80 i kaybolacak.
UNESCO bir dilin ne derece tehlike altında olduğunu belirlemek için, aralarında ‘dilin kuşaktan kuşağa aktarılması’, ‘dili konuşan kişi sayısı’, ‘dili konuşanların toplam nüfusa oranı’ ve ‘yeni alanlara ve ortamlara dilin tepkisi’nin de bulunduğu 9 farklı ölçüt kullanıyor ancak biz basit bir tanımla, bir dil yeryüzünde o dili anadil olarak konuşan kimse kalmadığında yok olmuş sayılır diyebiliriz. Sümerce, Hunca, Elamca, Hatti, Hititçe ve Trakça bu dillere örnek gösterilebilir.” dedikten sonra konuşmasını sonlandırdı.
Av. Cemile TURHALLI‘nın DEM Parti Kocaeli İl Örgütü panelinde yaptığı konuşmanın videosu.
Tıklayıp videonun tümünü izleyebiliriz.