Haber: Bidal Genç
Şili’nin Parral şehrinin yaklaşık 35 kilometre güneydoğusundaki izole bir bölgede, Perquilauquén Irmağı’nın kıyılarında, 1950’lerde kurulan Colonia Dignidad (Türkçesi: Haysiyet Kolonisi) tartışmalı bir tarihe ev sahipliği yapıyor. Alman göçmenler tarafından kurulan bu koloninin lideri, eski bir Nazi subayı ve rahip olan Paul Schäfer’di. Resmi adı Sociedad Benefactora . Educacional Dignidad olan bu topluluk, uzun yıllar boyunca hem sosyal hem de siyasi olarak Şili’nin en karanlık köşelerinden biri olarak anıldı. Schäfer’in yönetimindeki bu topluluk, insan hakları ihlalleri ve zorla çalıştırma iddialarıyla hafızalarda yer etti. Colonia Dignidad’ın geçmişi, hem Şili’nin hem de uluslararası kamuoyunun üzerinde derin etkiler bırakan bir leke olarak kalmaya devam ediyor.
Haysiyet Kolonisi, Şili’nin izole bölgelerinden birinde, büyük bir ormanlık alanda kurulmuş ve dışarıdan bakıldığında kusursuz bir Hristiyan topluluğu olarak sunulmuştu. Ancak, bu koloninin iç yüzü, işkence ve sömürüyle doluydu. Kolonide kadınlar, erkekler ve çocuklar, patates ve buğday tarlalarında, fırınlarda ve fabrikalarda zorla çalıştırılıyordu. Akşamları kadınlar, erkekler ve çocuklar ayrı yatakhanelerde kalıyor; kadınlar topluca keman çalıyor, erkekler marş okuyor, çocuklar ise ilahi söylüyordu.
Koloni, hem Nazi Almanyası’ndan kaçan varlıklı ailelere hem de Pinochet hükümeti tarafından zorla getirilen muhaliflere ev sahipliği yaptı. Zorla getirilenler, yeraltı dehlizlerinde günler süren işkencelere maruz kaldı; elektrikli şoklarla ve kimyasal deneylerle insanlık dışı muameleye tabi tutuldu. Çocuklar, hemşireler tarafından büyütüldü ve ebeveynlerini tanımadan yetiştirildiler. Dr. Gisela Seewald, çeşitli elektroşoklar ve sedatiflerle bu çocukları kontrol altına aldı, kimyasal ve genetik deneyler için kullanıldılar.
Haysiyet Kolonisi, dışarıdan bakıldığında uyumlu ve mutlu bir topluluk olarak görünse de, aslında derin bir karanlık ve acı ile doluydu. Bu kolonideki hayat, işkence ve sömürünün gölgesinde kaybolmuş yaşamların izlerini taşıyor.
Colonia Dignidad: “Haysiyet Kolonisi” İsmine Rağmen İnsanlık Dışı Muameleler
Colonia Dignidad, yıllar boyunca uluslararası alanda saygın bir cemaat olarak tanındı ve “Haysiyet Kolonisi” olarak anıldı. Ancak, bu topluluk, insanlık dışı muameleler ve istismarlarla dolu bir geçmişe sahipti. Koloninin lideri Paul Schäfer, diğer adıyla Pius, yeryüzünde bir “cennet” vaat ettiği iddiasıyla tanınıyordu.
İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Almanya’da yetim çocukları istismar etmekten dolayı tutuklanan ve hakkında dava açılan eski Nazi subayı ve rahip Paul Schäfer, Şili’ye kaçtı ve burada Colonia Dignidad’ı kurdu. Kurbanlarının yıllar sonra aktardığına göre, Schäfer, bir bakışıyla bile insanları etkileyebilen bir figürdü ve bu özelliğiyle kendisini neredeyse yarı-Tanrı olarak gördü.
Koloninin dışarıdan bakıldığında saygın bir topluluk olarak sunulması, içeride yaşanan zulmün gölgede kalmasına neden oldu. Şili’deki Haysiyet Kolonisi, kaçış girişiminde bulunanlara acımasız cezalar uygulayan bir yerdi. Bölge, askeri bir kamp gibi yüksek güvenlik önlemleriyle korunuyordu. Elektrikli çitlerle çevrili olan koloniden kaçmak neredeyse imkansızdı; ormanın derinliklerinde gizlenen tuzaklar, firar girişimlerini daha da tehlikeli hale getiriyordu.
Bu korkutucu yapının içinde, çok küçük yaşlarda alıkonulan çocuklar da bulunuyordu. Yıllar sonra yetişkin hale gelseler bile, bu çocuklar dış dünyayı bir daha göremiyorlardı.
Haysiyet Kolonisi’ın kurucusu Paul Schäfer, Almanya’da işlediği suçları Şili’ye de taşımıştı. Kendisini dini lider olarak tanıtan Schäfer, cemaatine hükmediyor ve aralarında çocukların da bulunduğu üyeleri istismar ediyordu. Zamanla cemaatin üyeleri üzerinde tam bir kontrol sağlamış ve kaçış imkânsız hale gelmişti.
Haysiyet Kolonisi’dan 40 yıl boyunca yalnızca beş kişi kaçmayı başarabildi. Bu kişilerin dış dünyaya ulaştırdığı fotoğraflar, Almanya ve Şili’nin ortaklaşa yarattığı bu cehennemin karanlık yüzünü gözler önüne serdi. Ancak tüm bu somut kanıtlara rağmen Haysiyet Kolonisi, varlığını uzun yıllar boyunca sürdürdü ve hiçbir hukuki yaptırımla karşılaşmadı. Bu durum, 1997 yılına kadar devam etti.
Cemaat ve tarikat yapılarının kapalı ve denetimsiz doğası, çocuklar açısından ciddi riskler barındırıyor. Tarihteki örneklerde de görüldüğü gibi, bu tür yapılar altında işkence ve sömürü olayları yaşanabiliyor, hayatlar karanlığa gömülebiliyor. Haysiyet Kolonisi gibi yapıların yarattığı trajediler, bu tehlikeleri açıkça ortaya koyuyor. Türkiye’de çocukların cemaatlere gönderilmesi, onların eğitimden ve sosyal hayattan kopmalarına, istismara açık hale gelmelerine yol açabilir. Bu riskler göz önünde bulundurulduğunda, ailelerin çocuklarını bu tür yapılardan koruma sorumluluğu her zamankinden daha büyük bir önem taşıyor.