Kanatdaş

Haberler

Emine Aydoğdu

 

Boşluk, kanat seslerini yutuyor. Cam tavandan yansıyan güneşin loş ışıkları, sesler ve gölgeler kıyasıya bir karmaşa içinde. Kanatlarının uçları beyaz duvara değdikçe, küçük tüyler boşlukta uçuşuyor sonra da salınarak zemine dökülüyor. Uçamıyor. Bir yol, bir yön, bir iz arıyor. Şaşkınlık ve korku içinde duvarlara çarpıyor. Alabildiğince tedirgin, çarptıkça tedirginliği daha da artıyor. Apartman boşluğu, çıkışı olmayan bir labirent gibi yok edişi simgeliyor.

İnsanın sahip olma ve modernite saplantısı, doğadaki diğer canlılar için ölüm çarkına dönüşmüş. Sürekli ıslık çalıyorum, sesimi duysun, tedirginliğinden kurtulsun istiyorum. Olmuyor. Tavanı camla kapatılmış apartman boşluğunda sağa sola uçuyor, korkuyla titreyen gövdesini duvardan duvara vurup duruyor.

Kanatdaşları cam tavanın üzerinde geziniyor. Onlar da tedirgin ve telaşlılar, kanatlarındaki tüylerin ürperdiğini görüyorum. Dokuz tane güvercin, camın üzerinde dönüp duruyor. Zaman, hızla akıp gidiyor. Karanlık, apartman boşluğunu doldurmak üzere. Süt beyazı güvercin, duvarla cam tavan arasındaki boşluktan kafasını uzatıp yardım etmek istiyor. Duvardan duvara kanat çırpmaktan bitkin düşen kahverengi beyaz benekli güvercin, sonunda başını aralıktan geçiriyor. Gagalarını birbirine dokunduruyorlar. Derin bir nefes alıyorum.

Seviniyorum…

Umutlanıyorum…

Evet, bu sefer çıkacak…

Birçok kez denemesine rağmen cam tavan ile duvar arasındaki aralıktan kanatlarını geçirmeyi bir türlü başaramıyor. Korkusu ve tedirginliği artıkça daha da çok hata yapıyor. Dışarıya çıkması artık iyice olanaksızlaşıyor ve gökyüzü hızla karanlığın içine giriyor.

Kanatdaşları gidiyor.

Yapayalnız kalıyor.

Duvarın tavanla birleştiği karanlık köşeye sessizce tünüyor. Kanat çırpmaktan epeyce yoruldu. Kafasını boynunun içine gömüyor. Hayat belirtisi olmayan bir fotoğraf gibi duruyor. Ona baktıkça, yalnızlığının ürkütücü olduğunu düşünüyorum.

Koca apartman, sessizliği üzerine geçirmiş, evlerden çıt çıkmıyor. Hâlbuki seyretmeyi çok severiz.

Güvercin, tünediği köşede, ben, üst katın merdiven başında bekliyorum. Bekleyişimiz hiç bitmeyecekmiş gibi duruyor. O bekledikçe ben de bekliyorum. Benim hiç bilmediğim bir sabırla bekliyor. Yaşamı var eden direnç, sabırla umut olmalı. Karanlıkta boy veren umut, sabırla mayalanırsa, yeni gün, güvercinin kanat çırpışlarında doğacak diye sezinliyorum.

İtfaiye gelmedi. Bir kuş için gelmeyeceklerini söylediler. Konuşmalar küçük düşürücü ve alaycı bir dil içeriyordu.  “Bu kadar sorun varken!… Allah!.. Allah!.. Diyerek telefonu kapattılar.”

Güneşin doğurduğu taze gün, kuşkusuz onun çıkış anahtarı olacak! O, gökyüzüne kanat açmak için, ben ise, onun gidişini görmek için sabretmeye devam ediyoruz. Sürekli devinim halindeyim. Aklıma gelen bütün yolları deniyorum. Ekmek kırıntısı döküyorum. Uzaklaşıyorum gelsin yesin istiyorum. Belki yakalarım diye.

Olmuyor.

Olmuyor.

Sonunda; sabır, umut ve gecenin sihrine tutunuyorum. Kapı ardındaki seyircilerin merakla izlediklerini hissediyorum.

Göremediğim yollar, düşünemediğim çözümler olmalı. Dikkatimi toplayıp bulmalıyım. Pes etmemeliyim. Bir çıkış yolu olmalı.

Vazgeçemem.

Onu orada öyle tek başına bırakamam.

İnsan denen yaratığı, vicdanı, yardımı ve bu kararlık apartmanda çalacak kapıyı bulamıyorum. Ya kapılar açılmıyor ya da tuhaf bakışlar ve sözlerle karşılaşıyorum.

Güvercin gibi ben de yoruluyorum, ama gitmeyeceğim.

Kanatdaşı yalnız bırakmayacağım.

İnat ettim, uçana kadar bekleyeceğim.

Birbirimizden güç alarak birlikte beklemeyi öğreniyoruz. Yıkık dökük düşünceler içinde sırtımı duvara yaslıyorum. Beton zemin soğuk değil.

Güvercin gibi siyah bir fotoğrafa dönüşüyorum.

Bütünün uyumu dışındayım. Kapılar açılıp kapanıyor. Evlerden fısıltılar geliyor. Karanlığın ve bencilliğin gözüne dikine dikine batsam da aldırmıyorum. Hissettiklerim su gibi duru. Ne yaptığımı biliyorum. Yaşam, yalınkat bir rüzgâra dönüşüyor. İçgüdülerimiz birlikte devinmeye başlıyor. Sakin sakin cam tavanı inceliyor. Şaşırıyorum. Artık beni daha da yüreklendiren bir umut içindeyim. Şaşkınlığım hiçbir yere, zamana, hatta uzama bile sığmıyor. Bu denemesinde başaracak, kendinden emin. Kanatdaşla sabrımız ve inadımız birbirine dokununca, birlikte ölümü ağız dolusu kusup, hayatı çağırmayı öğreniyoruz. Önce başını sokuyor, kanatlarını fazla açmadan aralıktan geçiyor.

Yeni günle birlikte güvercin gökyüzünü boyamak için cam tavanın aralığından süzülüp gidiyor. Gitmeden önce göğsünden kopardığı tüyleri gagasından bırakıyor.

Beş katın dik merdivenlerini kanatlarım varmış gibi uçarak ve tüyleri toplayarak iniyorum. Sokak bomboş, alabildiğine yorgun, alabildiğine hüzünlü yatıyor önümde.

Taşına toprağına umut yüklediğim, bu zalim kentin meydanını, kanatdaşlarımın kanatları altında ağır ağır ve ıslık çalarak adımlıyorum.

Exit mobile version