Celal Karlıkaya; Laiklik, “Halkın Sağlığı ve Sağlamlığıdır” da !

Celal Karlıkaya

Prof. Dr. Celal KARLIKAYA
Göğüs Hastalıkları Uzmanı

Türkiye Cumhuriyeti olarak 3 Mart 2024 Halifeliğin kaldırılmasının 100. yılını kutluyoruz: “halkın sağlığı ve sağlamlığı” için ne denli yaşamsal olduğunu anmak istiyoruz.

Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk, Türk vatandaşının sağlığı ve sağlamlığını, her zaman, üzerinde dikkatle durulacak ulusal amaç olarak tanımlamış ve

  • Devlet olma savındaki siyasal kuruluşların EN BİRİNCİ görevi, halkın sağlığı ve sağlamlığıdır.” demekle doğru yola ışık olagelmiştir.

Hatırda tutulmalıdır ki; I. Dünya Paylaşım Savaşı’nda Osmanlı Devleti yenildi ve sömürgeci devletler, yüzyıllardır vatanımız olan Anadolu’yu da elde kalan Trakya’yı da paylaşmak istediler. İngiltere, Fransa ve İtalya ortak olarak İstanbul’u işgal etti. Yunanistan Başbakanı Venizelos, Batı ve Doğu Trakya ile İstanbul’un Yunanistan’a verilmesini istemişti. Ülkenin dört bir yanı işgal edilmiş, halkımızın neredeyse tüm yaşam alanı elinden alınmıştı. Bu yaşamsal tehdit, dört yıla yakın süren Milli Mücadele dönemi ile 9 Eylül 1922’de Büyük Zaferle sonuçlandı. Sömürgeci devletler yenilgiye uğratıldı. Yedi düvelin paylaşım planları yırtılıp atılmıştı. Milli Mücadele’nin başarısıyla, emperyalizmin yenilgiye uğratılması, dünya tarihinde ilk kez gerçekleşiyordu.

Askeri utkular (zaferler) büyük bir hızla eğitim, güvenlik, adalet, sağlık, güzel sanatlar, yönetim, kültür.. alanlarında köklü ve kapsamlı düzenlemelerle çağdaş bir ulus ve devlet yolundaki çabalarla taçlandırıldı. Batı, Atatürk önderliğinde yükselen Türkiye Cumhuriyeti’ne hayranlığının gizleyemiyordu:

  • 1923-38 arası 15 yılda, Batı’nın yüzlerce yılda yaptıkları başarıldı.”

Ulusun güven içinde yaşatılması, sağlığına özen gösterilmesi ve olanaklar ölçüsünde toplumsal (sosyal) acıların dindirilmesi başlıca görevlerinden idi. Ülkemizin ivedi (acil) doktor gereksinimini karşılamak için, 1920’de hepsi 260 (iki yüz altmış) doktoru olan Türkiye’de, hızla başta hekim olmak üzere sağlık çalışanları yetiştirildi. Bulaşıcı hastalıkların yayılması, destansı özverilerle önlendi.

Kimi bulaşıcı hastalıklara karşı en kesin koruyucu önlem olan aşıların, tümüyle ülkemizde üretimi sağlandı. Üç milyondan çok kişiye yetecek çiçek aşısı Sivas’ta üretildi. Ülkenin yaygın sıtmalı bölgelerine yeterli Kinin dağıtıldı. Frengi hastalığının yok edilmesi için de gerekli olanaklar sağlandı. Yoksulluk, trahom, cüzzam, verem, açlık, ruhsal bozukluklar… gibi sosyal hastalıklar ile de daha etkili ve ayrıntılı, bilimsel akılcılıkla savaşıldı; böylece dünyaya örnek bir “Atatürk’ün Sağlık Devrimi de gerçekleştirilmiş oldu. Hiç abartısız, destansı bir devrimdir uygarlık tarihinde!

Bu çabalar içinde tam bağımsızlık amacındaki Türk Cumhuriyeti Devleti, gücünü TBMM’den almış, ulusal egemenlik yansımasını bu KURUM’da bulmuştur. Cumhuriyetin kuruluş yıllarında, Atatürk’e göre “içi boşalmış bir heyula olan” Halifelik Kurumu, ülkemizin dünyada temsili konusunda iki başlılık görüntüsü verdi. Bu çağdışı ve işlevsiz kurum, Devletin varlığı ve ülkenin geleceği açısından tehdide dönüşmüştü. 431 sayılı yasayla Halifelik kaldırıldı. 3 Mart 1924’te,
Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği için yaşamsal önemde üç temel yasa TBMM’de kabul edildi. Cumhuriyet, daha dört aylıktı! Mustafa Kemal Atatürk’ün en büyük ideali, Cumhuriyet’in ilanından sonra, kurduğu ülkenin çağdaş uygarlık düzeyine erişmesi ve aşmasıydı.

  • 3 Devrim Yasası”, Cumhuriyet’in kuruluş ideallerini ve temellerini pekiştirmiş ve ülkemizi çağdaş uygarlık düzeyine – ötesine taşıyacak temel adımların zeminini oluşturmuştur.

Laiklik Halkın Sağlığı ve Sağlamlığı İçin Neden Gerekli?

Bilindiği gibi Türk hekimi İbni Sina‘nın çalışmaları, Türk-İslam düşünce tarihinde ve tıbbında çok önemli bir yere sahiptir. İbn-i Sina, Orta Çağ modern tıp biliminin kurucusu ve hekimlerin önderi kabul edilir. Özbekistan doğumludur. O’nun felsefesi ve bilimsel katkıları hem o dönemin hem de günümüz tıp anlayışını derinden etkilemiştir. Batı’da Avicenna olarak anılan İbni Sina; felsefe, tıp, matematik ve metafizik alanlarında 450’den çok makale ve 200’ü aşkın kitap yazmıştır. Kuramsal olarak doğa, matematik ve metafizik alanlarında; uygulamalı olarak siyaset, ekonomi ve ahlak alanlarında insanlık kalıtına (mirasına) büyük katkılarda bulunmuştur. Ancak ne yazık ki, bu çok yönlü yetkin bilimci, kendilerine bilim insanı (ilim adamı) yakıştırmasını kolaylıkla yaraşır (layık) görebilen, döneminin karanlık zihinleri mollalarca öldürülmüştü.

Günümüzde Atatürk Devrimlerine ve Cumhuriyet’in temel değerlerine yapılan ve giderek artırılan sistemli bütünsel saldırılardan biri de “laik-bilimsel” yani dogmatik (hurafe temelli) olmayan eğitime yapılanlar. Bunun en net örneklerinden biri Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi bir kurumu olan İzmir Müftülüğünce ilkokul öğrencilerinin, gerici Menemen ayaklanmasından ve Kubilay’ın şehit edilmesinden yargılanıp ceza alan (1930) kişinin mezarına götürülmesi, övgüler dizilmesi olayıdır. İlkokul çocuklarına dek indirilen dinci ideolojik-dayatmacı eğitim (!?),
Atatürk’ün öğretmenlerimizden istediği “Cumhuriyet; sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister.” ilkesi ile kökten çelişkilidir.

  • ÇEDES safsatası ile küçük çocukların ruh sağlığında kalıcı ve ciddi bozulmalar beklenmeli
    ve bu kurgulu saldırı mutlaka engellenmelidir; ulusu çürütme hedefli,
    emperyal bir tasarımdır.

Temel eğitimde içeriğin (müfredatın) “dinci” ve sözde “milli” değerler çerçevesinde yeniden oluşturularak bilimsellikten uzaklaştırılması, laik-bilimsel eğitim kurumları yerine anaokullarına dek hemen tüm okulların İmam-Hatip okullarına dönüştürülmesi dayaması ile yüz yüzeyiz. Bunlar İbni Sina’nın ve Anadolu Aydınlanmacılarının bize bıraktığı aydınlık ve çok değerli kalıtın (mirasın) mollalarca yok edilmeye çalışıldığı günümüzü düşündürüyor.

Oysa, Cumhur İttifakı ve iktidar ortağı aynı karanlık ve yobaz molla anlayışların, hastalanınca en çağcıl (modern) hastanelerde, Tıp Fakültelerinde, Avrupa’da-ABD’de eğitim almış “laik doktorlara” sarılması, ne denli çelişkili –ama insancıl- bir durumdur.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Osmanlı’dan devraldığı farklı eğitim türlerinin uygulandığı, geleneksel eğitim, yaygın olarak mahalle mekteplerinde ve medreselerde veriliyordu. Bir bölümü daha önce ama 1876 ilk Meşrutiyet sonrası sınırlı sayıda çağdaş okullar (idadi, rüştiye, tıbbiye, mülkiye, harbiye vb.) açılmıştı. 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat (Öğretimin Birleştirilmesi) Yasası ile tüm bilim ve öğretim kurumları Milli Eğitim Bakanlığına bağlandı ve dinci eğitim-öğretime son verildi. Daha önce Din İşleri ve Vakıflar Bakanlığına bağlı veya özel vakıflarca kurulup yönetilen “medrese ve mektepler” de Milli Eğitim Bakanlığı’na devredildi. Bu Yasa ile zorunlu öğretim birliği ilkesi yaşama geçirildi ve “eğitimde 2’lik” kaldırıldı.

  • Dinci ve Laik eğitimin birlikte varlığı, ülkede yakın gelecekte ciddi çatışma, bölünme vb. kabul edilemez sağkalım (beka) sorunlarına yol açabilecekti; buna hiçbir devlet izin ver(e)mezdi.

Günümüzde Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm temel değerlerine
örgütlü ve dış destekli – kurgulu ve güdümlü bütüncül – kapsamlı
ve çok tehlikeli saldırılarla karşı karşıyayız!

Biz, Atatürk’ün gösterdiği çağdaş uygarlık yoluna gönül veren ve bilimselliği nedeniyle usçu (akılcı) olarak benimseyen Türkiye Cumhuriyeti’nin doktorları olarak, “halkın sağlığı ve sağlamlığı” nın da güvencesi olan laik eğitimin ve laik sağlık hizmetlerinin, bir bütün olarak
seküler toplum – devlet düzeninin hızla sağaltılmasını (tedavi edilmesini), esenlendirilmesini (rehabilite edilmesini) istiyoruz :

  • Nitelikli sağlık hizmetlerine erişim için nüfus cüzdanı yeterli!

Hiç unutulmasın ki laiklik, dinsel inancını içtenlikle yaşamak isteyen yurttaşlarımızın da güvencesidir. Dahası, Laik-Seküler düzen, dinin siyasete alet edilmesini engeller.

Dinler değişmez kurallar koyuyor. Oysa toplumun gereksinimleri sürekli ve hızla değişiyor. Artık yapay zeka ile yaşamaya başlıyoruz. Ayrıca dinlerin çok değişik yorumları, mezhepleri ve şeriat uygulamaları var. Tek bir şeriat yok!

Özetle toplumsal barış, huzur ve özgürlük için LAİK – SEKÜLER (din ve devlet işlerinin ayrılmış olduğu) düzen tek yol. Herkes inancını vicdanında yaşar. Herhangi bir dinin yetersiz – eski – değişmeyen hükümleri devlet – toplum yaşamı dışında kalır. Batı bu gerçeği 114 yıl süren kanlı mezhep savaşları sonunda (1453, İstanbul’un düşmesi!) gördü ve uyguladı. Rönesans (Yeniden Doğuş!) yaşandı ve dinde reform yapıldı. Bilimsel – sanatsal ilerleme ile dünyaya egemen oldular ama bizim gibi İslam toplumlarında ise ikiyüzlülüklerini sürdürüp şeriatı bölücü, sömürücü politikalarına alet yapıyorlar.

Bu tehlikeli ve çirkin oyuna asla gelmemeliyiz!

Laik eğitimi, laik yaşam biçimini benimseyen tüm kurum, kuruluş ve sivil toplum örgütleri ile amaç ve eylem birliği içinde Cumhuriyet’imizin tüm kazanımlarına sahip çıkmaya ve bir bütün olarak laik düzeni, bilimsel-kamusal eğitimi ve sağlık hizmetini savunmayı kararlılıkla sürdüreceğiz.

  • Herkesin bilimsel sağlık hizmetine erişmesini temel hak sayıyoruz.

Türk Tabipleri, Hekimleri, Doktorları olarak Büyük Önder Atatürk’ün gösterdiği bilim ve fen (teknik) yolunda yürüyerek

  • Devlet olma savındaki siyasal kuruluşların EN BİRİNCİ görevi, halkın sağlığı ve sağlamlığıdır.” ilkesi – bilinci ile çalışacağız.

Cumhuriyetimizi daha da ileriye taşıyıp, ulusumuzun hak ettiği çağdaş, gönenç (refah) içinde ve özgür bir ülkede başı dik ve onurlu yaşayacağızAtatürk’ün buyruğu – öngörüsü net :

  • Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır!” (sonsuza dek yaşayacaktır)

Kaynaklar

Exit mobile version