Bilkent Üniversitesi öğretim üyesi ve Merkez Bankası eski Başekonomisti Prof. Dr. Hakan Kara, enflasyon yüksek kaldıkça yurttaş açısından ölçülen ve hissedilen enflasyon farkının bir süre daha devam edeceğini vurgulayarak, “Her şey düzgün yapılsa ve şansımız yaver gitse bile vatandaşın rahatlaması 2025 sonunu bulur” dedi.
Prof. Dr. Hakan Kara ile ekonomideki son gelişmeleri konuştuk.
- Maliye politikası yeterince sıkı mı, bu anlamda beklentiler nasıl? Asıl atılması gereken adımlar hangileri?
Maliye politikası seçimlerden sonra göreli olarak sıkılaştı. Beklentiler ise 2024’te deprem harcamaları nedeniyle bütçe açığında belirgin artış olacağı yönünde. Ben o kadar bozulma olmayacağı kanaatindeyim. Aksi taktirde enflasyon yeterince düşmez. Ekonomi yönetimi de bunun farkındadır. Tabii maliye politikası sadece bütçe dengesinden ibaret değil. Enflasyonla mücadeleye destek açısından kamu harcamalarının ve gelirlerinin kompozisyonu önemli. Beklentilerin kontrol edilebilmesi için kamu tarafından belirlenen fiyatların enflasyon hedefleri ile uyumlu olması gerekiyor. Orta Vadeli Programda (OVP) yüzde 33 enflasyon hedefi/öngörüsü varken kamunun kendi belirlediği vergi ve harçları yüzde 58.5 oranında artırması hedeflere olan güveni azaltıyor. Devlet enflasyonla mücadeledeki kararlılığını öncelikle kendi bütçesini yaparken göstermeli.
SÜRÜNEN KUR REJİMİ VAR
- Dövizi kontrol altında tutmak için sürekli müdahale edildiği algısı var, bu doğru mu?
Merkez Bankası karmaşık düzenlemelerden çıkış sürecinde döviz kurunda kontrolü bırakmıyor. Bu ne kadar sürer bilemiyoruz ama literatürde “sürünen kur” (crawling peg) dediğimiz bir kur rejimi uygulandığı izlenimi var. Farklı olarak, bizde kur patikası açıklanmıyor, bu da TCMB’nin hareket alanını genişletiyor. Böylece hem kuru kontrol ediyorlar hem de büyük bir baskı geldiğinde değer kaybının hızını artırarak spekülatif atakları sınırlayabiliyorlar. Geçiş döneminde makul bir politika olabilir, fakat kur politikasında şeffaflık düşük olduğu sürece para politikasına güveni sağlamak uzun sürer. Türkiye gibi ülkeler için serbest dalgalı kur rejimi tam uygun olmasa da belli bir aşamada daha şeffaf ve piyasa derinliğini destekleyen bir kur rejimine geçmekte fayda var.
TCMB ZOR BİR DENKLEMLE KARŞI KARŞIYA
- TL’nin şu anda geldiği seviye hakkında neler düşünüyorsunuz?
Mevcut durumda kurun geldiği seviyeler özellikle emek yoğun sektörler için rekabeti zorlayıcı düzeyde. Bununla birlikte, enflasyon katılığını kırmak ve beklentileri kontrol etmek için kısa vadede TL’nin reel olarak bir miktar değerli olması gerekiyor. Tabii bu uzun vadede sürdürülebilir değil. Dolayısıyla TCMB zor bir denklemle karşı karşıya. Kısa vadede TL’nin biraz değerli kalması, orta vadede ise verimlilik artışını destekleyen düzenlemelerle şirketlerin rekabet gücünün artırılması uygun bir strateji olabilir.
KISA VADEDE FAİZ İNDİRİMİ OLMAZ
- 2024 için faiz indirimi gündeme gelebilir mi, indirim takvimiyle ilgili bir öngörünüz var mı?
Mevsimsel etkilerden arındırılmış veriler yüzde 40-45 civarında bir enflasyon eğilimine işaret ediyor. Faiz indiriminin gündeme gelmesi için enflasyonun yüzde 30’lara doğru gittiğinin görülmesi gerekir. Talep yeterince yavaşlamadı, ikinci çeyreğe kadar da sert bir yavaşlama beklemiyorum. Dolayısıyla faiz indirimini konuşmak için erken. Merkez Bankası bunun farkında olduğundan, indirim kelimesini uzun süre ağzına almayacaktır. İlla bir tarih vermemiz gerekiyorsa, iyi ihtimalle yılın son çeyreği derim. Tabii bunun gerçekleşebilmesi için ön koşul para ve maliye politikasının yıl sonuna kadar yeterince sıkı tutulması.
VATANDAŞIN RAHATLAMASI 2025 SONUNU BULUR
- Enflasyon eğilimi ekonomi kurmaylarının da açıklamalarına göre Mayıs ayına kadar yüksek olacak. OVP’ye göre de daha iki yıl yüksek enflasyon yaşanacak. Sizin enflasyonla ilgili öngörüleriniz neler?
Mevcut strateji ile enflasyonu yüzde 30-40 bandına çekmek zor olmaz. Gelecek yılın başlarında bu değerlere ulaşılabilir. Sonrası ise daha zor. Şu anda parasal ve mali koşullar 2025 sonunda enflasyonu yüzde 15 hedef-tahminine götürecek kadar sıkı değil. Son iki yılda yaşadığımız enflasyon travması fiyatlama davranışlarını ciddi anlamda bozdu. Bunu kırmak için bir müddet katıksız bir sıkılaşma gerekiyor. Süreç uzarsa maliyet de büyür.
- Resmi enflasyonla hissedilen enflasyon arasındaki makas kapanacak mı önümüzdeki dönemlerde. Bu anlamda yurttaşı nasıl günler bekliyor?
Enflasyon yüksek kaldıkça yurttaş açısından ölçülen ve hissedilen enflasyon farkı bir süre daha devam edecektir. Her şey düzgün yapılsa ve şansımız yaver gitse bile vatandaşın rahatlaması 2025 sonunu bulur.
TCMB YÖNETİMİNİN GÖREV SÜRESİ GARANTİ ALTINDA DEĞİL
- Uzun zaman TCMB’de görev yaptınız, Merkez Bankası yönetiminin gerek faiz gerek fiyat istikrarını sağlamak adına attığı adımları nasıl görüyorsunuz, asıl odaklanılması gereken noktalar neler?
Merkez Bankası faiz politikasında elinden geleni büyük ölçüde yapıyor. Öte yandan kur politikasının daha şeffaf olmasında fayda var. İhracatçıdan alınan döviz, TL-döviz KKM ayrımı, bunların dışında ne kadar döviz işlemi gerçekleştirildiği vb. temel bilgiler paylaşılmıyor. Bu da TCMB politikalarına olan güvenin iyileştirilmesi sürecini yavaşlatıyor. İkincisi, Merkez Bankası bir yandan faiz para politikası ile sıkılaşırken diğer yandan bazı banka faizlerine sınır getirerek veya doğrudan verdiği düşük faizli uzun vadeli kredi limitlerini artırarak sıkılaşmayı sınırlıyor; bu da beklenti yönetimini zorlaştırabiliyor. Gerçi neden yapıldığını anlıyorum, mevcut kısıtlar altında siyasi desteğin devamını sağlamak ve finansal istikrarı gözetmek önemli; ancak bu kadar katılaşmış bir enflasyonla mücadelenin ilk aşamalarında daha net bir sıkılaşma ve iletişim gerektiği kanaatindeyim.
Bir de TCMB’nin elinde olmayan faktörler var tabii. Örneğin TCMB yönetiminin görev süresinin garanti altında olmaması, enflasyon ölçümüne dair farklı görüşlerin havada uçuşması gibi faktörler Merkez Bankasının işini zorlaştırıyor. Bu şekilde hızlı güven sağlamak kolay değil. Hükümetin bu kaygıları azaltacak düzenlemelerle TCMB’nin elini rahatlatmasında büyük fayda var. Bu yapılırsa enflasyonla mücadelenin maliyeti azalacaktır.
KAYBEDECEK VAKTİMİZ YOK
- Şu anda Türkiye ekonomisinin en can yakıcı sorunları hangileri? Bu krizden çıkış için sizin bir kurtuluş reçeteniz var mı neler önerirsiniz?
Sihirli bir kurtuluş reçetesi yok. Talep çekişli üretimin ne pahasına olsun güçlü tutulmaya çalışıldığı bir dönemden geçtik. Yaşanan tahribattan sonra bu modelin tıkandığı konusunda sanırım herkes hemfikir. Kaybedecek vaktimiz yok. Parasal ve mali disiplini korurken, en kısa zamanda verimlilik artışını sağlayacak düzenlemelere odaklanmamız gerekiyor. İlk atılması gereken adımlar kurumları güçlendirmek, politika üretim kapasitesini artırmak ve kaynakların etkin şekilde dağıtılmasını sağlayacak bir maliye politikası kurgulamak. Dünyada hızla değişen trendlere uyum sağlayacak, çevik fakat aynı zamanda denge-kontrol mekanizmalarını gözeten bir kurumsal yapıya ihtiyaç var. Kolay değil, ama maalesef gelinen noktada artık zor işlere girmeden buradan çıkamayız.
SIKI DURUŞ UZUN SÜRE DEVAM ETMELİ
- 2024 için ne tür riskler görüyorsunuz?
Küresel tarafta 2024 için önemli bir risk Fed’in faiz indirimlerine beklenenden çok geç başlaması. Böyle bir senaryo gerçekleşirse yılın ikinci yarısında umduğumuz dış yatırımı çekemeyebiliriz. Bu da enflasyonla mücadelenin büyüme ve işsizlik maliyetini artırır. Jeopolitik riskler de çok önemli tabii ancak bunları somut bir senaryo eşliğinde değerlendirmek daha zor. İçeride ise en önemli risk enflasyonla mücadelede yeterli sabrın gösterilmemesi. Enflasyonda kalıcı tek hanelere düşüş için sıkı bir parasal duruşun uzun müddet korunması, kamuda tasarrufun artırılması ve bahsettiğim kurumsal düzenlemelerin gerçekleştirilmesi gerekiyor. Ekonomi yönetiminde teknik oyuncuların verdiği mesajlar bu yönde olsa da diğer faktör ve kısıtların bu süreci sekteye uğratma olasılığı temel bir risk olarak önemini koruyor.
YATIRIMCI İÇİN HUKUK ÖNEMLİ
- KKM’nin yarattığı yük ve Merkez Bankası rezervlerini artırmak için belli ki ciddi dış sermayeye ihtiyaç var. Bakan Şimşek ve Merkez Bankası Başkanı yoğun olarak yurtdışı ziyaretleri de yapıyor. Sizce yabancı sermayenin gelmesi açısından şartlar oluştu mu? Özellikle AYM’nin Can Atalay Kararı ve Yargıtay kararları gündemdeyken yabancı yatırımcı Türkiye’ye güvenir mi?
İki tip yabancı yatırımcı var. Birinci grup ülkemiz ile uzun vadeli bir ortaklık ilişkisine girmek isteyenler. Bu kesim için hukuk sistemi önemli. İkinci grup ise parasını bir finansal varlığa yatırıp belli bir getiri elde ettikten sonra kısa sürede çıkma potansiyeli olanlar. Bunlar için yüksek faiz ve kur garantisi yeterli. Hukuk, eğitim sistemi gibi konularla pek ilgilenmiyorlar. Dolayısıyla uygulanan makro istikrar programı daha da güçlendirilip dezenflasyon hikayesi satın alınırsa, bu ikinci grubun tercihleri ve küresel şartların da desteğiyle yılın ikinci yarısında sermaye girişleri güçlenebilir.