Getting your Trinity Audio player ready...
|
Lübeck Kent Tiyatrosunda, 5 Nisan 2019 günü “İSTANBUL” adında bir oyunun galasını izledim.
Senaryoda tarihi ters çevrilip, Almanya yoksul, Türkiye kalkınmış ve misafir işçi çalıştıran bir ülke konumunda.
1960lı yıllar.
Lübeck’in varoş Wackenitz mahallesinden yoksul bir Alman genci Klaus Gruber’de binlerce Alman gencinden biri olup, Türkiye’ye çalışmaya gider.
Klaus Gruber’i İstanbul’un Balat semtinde bir gece klübünün üzerinde bir odaya yerleştirirler.
Alman genç, akşamları fabrika dönüşünde zamanın bir kısamını bu müzikal gece klübünde geçirmeye başlar.
Ve bir bar kadınına aşık olur. Lübeck’teki karısı ve küçük kızını unutur.
Tıpkı bizim birinci kuşaktan Anadolu erkeklerimizden bazılarının Almanya’ya geldiklerinde, Türkiye’deki ailelerini unutmuş oldukları gibi.
Bu konuda pek çok yaşanmış hikayeler de okuduk.
Sonra mı?
iki ülke arasında vize olmadığı için, Alman gençin karısı ve kızı tren yolculuğu ile İstanbul’a gelip, Balat’ta Klaus’a bir baskın yaparlar.
Oyun içinde Türkiye’de o yıllarda ekonomi patlayıp, tavan yapmış. Limanlar ihraç edilecek ürünlerin balyaları ile dolu.
Halk fesli, ihraç edilecek malların üzerinde iri iri Arapça harfler yazılı.
“İSTANBUL” un gala gösterisi sonunda sahneye çıkıp, Oyun Yönetmeni Pit Holzwarth ile oyun bitiminde, sahnede konuşmak istedim.
Oyun Yönetmeni: “Sahneyi söküyoruz. Siz sigortalı değilsiniz. Bir kaza olabilir. Aşağıda lokantada görüşelim” dedi ve tiyatronun altındaki lokantada tanışıp, konuştuk.
Oyunda sanatçıların fes taşımalarını, sahnedeki sandıklardaki, çay balyalarındaki Ay Yıldız dışında Arapça yazıları hatırlattım ve eleştirdim.
Pit Holzwarth, tiyatronun lokantasında yaptığımız görüşmede sorularıma, eleştirilerime, oldukça pişkin şekilde “Ne olmuş…. Çok mu önemli…. Bu bir oyun ….!” Şeklinde yanıtlar veriyordu.
Oyun Yönetmeni Pit Holzwarth, aşağıya inmeden lokantada Lübeck Kent Tiyatro Müdürü Christian Schwand’a konuyu anlattığımda, Schwand çok üzülmüştü.
Müdür Schwand’a Türkiye’nin 1925 yılında fesi kaldırıp, batılı bir giysi olan şapkayı giyen ATATÜR’ün ülke gezisi yaptığını, 1928 yılında da Türkiye Cumhuriyeti Arap harflerini terk edip, Latin harflerine geçtiğini, oysa oyunda Türkiye’nin bir Ortadoğu ülkesi gibi gösterilmeye çalışıldığını üzülerek seyrettiğimi söyledim.
Müdür Christian Schwand; “Göreve yeni başladığını ve Türkiye’nin Harf Devrimini bilmediğini, bu konular hakkında bilgi Sahibi olmadığını (!)” üzülerek söyledi.
İSTANBUL Oyunu için bir Türk danışmanları olup olmadığını sorduğunda, liseyi yeni bitirmiş bir gencimiz ile tanıştırdılar.
Bir gurbetçi torunu olan bu gencimiz ile Türkiye’yi konuşuyoruz.
Konuşmamızda bu gencimizin yıllardır Türkiye’ye izine gitmemiş, Türkiye’nin tarihini ve coğrafyasını dahi iyi tanımadığını öğreniyorum.
Oyun Dierktörü Pit Holzwarth lokantaya gelinceye kadar, oyunda görev almış bazı sanatçılarla da konuştum.
Bir bayan sanatçı, eli ile ağzını kapatarak: “Eyvah! Büyük bir hata mı yaptık?” diye üzüntüsünü belirtti.
Oyunu, Schleswig-Holstein Türk Toplumu Başkanı da izlemişti. Kaygılarımı kendisine de anlattım. Dinledi!
O hafta içinde Tiyatro Müfürü Christian Schwand’a yazıp, oyunun içeriğini, Türkiye’nin bir Ortadoğu ülkesi gibi gösterilmek istendiğini, yazılı olarak eleştirdim.
Tam 30 gün sonra, yazıma Tiyatro Müdürü değil de, Oyun Yönetmeni Pit Holzwarth tiyatro lokantasında yaptığımız konuşmadan farklı, yumuşak bir dil kullanıp, yanıt verdi.
Takip eden günlerde, konuyu, yine bu sayfada İSTANBUL tiyatro oyununu daha geniş ve kapsamlı yazıp işlemiştim.
Bugünlerde bu oyunun, Almanya’nın Stuttgart kendinde sahneye konacağını öğrenmiş bulunduğundan, söz konusu “İSTANBUL” oyununa tekrar değinme gereğini duymuş bulunuyorum.
Batılı dostlarımızdan bazıları, inadına mı desek, neden Türkiye Cumhuriyeti’nin kimliğini Osmanlı veya Ortadoğulu bir görüntüde göstermek isterler?
Stuttgart kentinde bu oyunu seyredeceklerin yorumunu da okuyabilirsek, çok sevineceğim.
Sezen Aksu’nun şarkılarının da yer aldığı Stuttgart’ta sahneye konacak oyunda, 1960’lı yıllarda Türk halkına yine fesin giydirilip, limanlarındaki ihraç edilecek ürün balyalarında Arapça harfler mi yazılıp, Türkiye yine bir Ortadoğu ülkesi gibi mi gösterilmek istenecek?
Merak ediyorum.
Sevgi dolu ve esen kalınız.
Remzi Uysal
Lübeck, 24.7.2023