Selam olsun Tonguç babaya…

Getting your Trinity Audio player ready...

 

Köy Enstitülü kavruk Anadolu çocuklarının “Baba Tonguç’uydu o…  Anadolu’nun 21 yöresinde kurulmuş ocakta her sabah öğrenciler ve öğretmenler el ele kol kola horona, halaya durur, halk oyunları oynardı. “Sis Dağı’nın başında borana bak borana / Tonguç Baba’yı da istiyoruz horona” sesleri yükselirdi gökyüzüne…

23 Haziran 1960 tarihinde sonsuzluğa uğurlandı Tonguç Baba. Kutsal Kurtuluş Savaşı ile yurdunu işgale çıkmış emperyalizmi karşı dişle tırnakla direnmiş ve tüm mazlum uluslara örnek bir zafer kazanmış Türkiye Cumhuriyeti, İsmail Hakkı Tonguç’un düşün ve eylem öncüsü olduğu Eğitmen Kursları ve Köy Enstitüleri ile yüzlerce yıldır halkından kopmuş, üretici halkların dilinden kültürüne her şeyini yok saymış bir saltanatın geri bıraktığı Anadolu ve Urumeli coğrafyasında bir Özgürleşme Eylemi bayrağı açmış, halk kültürünü baştacı ederek, evrensel kültür ve estetikle harman etmeyi başarmış, Batı ve Doğu kültürleri arasında bir köprü kurmaya girişmiş, UNESCO tarafından tüm dünyaya örnek eğitim modeli olarak gösterilen bir hamle ile Anadolu Rönesansı’nın temellerini atmıştı. Anadolu Rönesansı’nda yeniden bulunan ve bulgulanan, her sabah oynadıkları oyunlarda, her Cumartesi çevre köylülerle birlikte yakılan şenlik ateşinde alevlenen halk kültürü idi…

Cumhuriyet kuruluşunun üzerinden on yıldan fazla bir zaman geçtiği halde çözülememiş eğitim sorununa ve özellikle kırsal alanla şehir arasındaki kopukluğa son verebilmek için bir çözüm yolu aranırken Kurtuluş Savaşı önderi Gâzi Mustafa Kemal, silah arkadaşı, Sovyetler’den gelen altınlarla Almanya’ya peşin para silah almaya gönderdiği Saffet Arıkan’ı “Maarif Vekâleti”nin başına atamıştı. Saffet Arıkan, devrimci içgüdüsü ile, çok kimseyi şaşırtan bir hamleyle “Ankara Gâzi Eğitim”in ve “Maarif Vekâleti”nin resim ve elişleri işlikleri kurucusu, Balkan köylüsü İsmail Hakkı Tonguç’u İlköğretim Genel Müdürlüğü’ne getirmiş, yükselen itiraz seslerini bastırabilmek için de bu işlemi Gâzi Mustafa Kemal’in bilgisi ile yaptığını söylemişti. Çanakkale Conk Bayırı’nda, Arıburun’da albaylık rütbesini takmış Mustafa Kemal ile Kerevizdere’de binbaşı olmuş Saffet Arıkan, köylü çocuklarıyla omuz omuza savaşmış genç subaylar olarak köylülerine güveniyorlar ve onları “memleketin efendisi” kılacak yol ve yöntemler de arıyorlardı. Tonguç Baba’nın devrimci dehası ile donatılan, askerliğini çavuş ve onbaşı olarak tamamlamış köylü çocukları altı aylık kurslardan geçirilerek köylere okuma yazma öğretme ve birer tarım önderi olmak üzere görevlendirildiler. Anadolu köylüsünün özgür devrimci ruhu da bu işe katılınca eğitmen kurslarının duvarlarına “Suyu Dua Bulmaz, Fen Bulur” yazıları asıldı…

Eğitmen kursları başlarken, Tonguç özgür eğitimde kullanılacak yöntemler için düşüncelerini ve halk kültürüne bakış açısını şöyle açıklıyordu: “Fakat ruhu program taslağında değil, kursu yönetecek arkadaşların ellerinde ve hareket şekillerindedir. Köyde ve köylüde var olan değerleri genel ve geçerli değerler durumuna getirmek, bu kursların ve ondan sonra eğitmenlerinin uğraşlarının bir sonucu olmalıdır… Kursların kendi kendilerini yaratmaları en önemli noktayı oluşturur. İşi bizim klasik işler gibi irdeleyerek merkezden imdat beklerseniz buradan belki kitap, para alabilirsiniz. Ama ruhu vermek merkezin işi değildir.” (E. Tonguç, Bir Eğitim Devrimcisi, s 228-229)

Yüzde doksanı okuryazar olmayan, arpa ekmeğiyle yavan bulgura, yağsız peynire tutsak yaşayan, hayvanıyla birlikte yatan, bitten pireden yakasını kurtaramamış, bin yamalıkla gezen, emeği yedi bin yıldır tefeci bezirgân zümre ve toprak ağaları tarafından sömürülmekte olan, ter ve tezek kokulu köylüde var olan değer neydi acaba?

Bu değer, bereket törenlerinde, ritüellerde, seyirlik köylü oyunlarında, Keloğlan’da, Karagöz’de, Köroğlu’nda, Karacaoğlan’da örneklerini görebileceğimiz, halk kültürünün, çoğul, tüm hiyerarşilere ve kutsal böbürlenmelere kıçıyla gülen, tüm farklılıkları silen, deliyi padişah seçip ata bindiren, sonra da alaşağı eden gücüyle ilgilidir. Bu güç, ancak 2000’li yıllardan sonra Türkçe’ye kazandırılacak olan Mihail Bahtin’in Rönesans çalışmalarında, Octavio Paz’ın Lâtin kültürü üzerine incelemelerinde kuramsal bir temele de oturtulacaktı.

Devrimci dehası ile özgün yöntem araştırmalarını, evrensel bilgiye ait kuramsal yapıyı kendi halk kültürüyle buluşturmayı başarmış İsmail Hakkı Tonguç da yarım kalmış Anadolu Rönesansı’nın mimarı olacaktı…

Hasan Âli Yücel’in Milli Eğitim Bakanlığı sırasında yasası çıkarılan Köy Enstitüleri ile Türkiye Cumhuriyeti kültür devrimi girişimini daha da güçlü temellere oturtacak, 2. Dünya Savaşı sonrasında Batı Finans Kapitali ve Anadolu Tefeci Bezirgânlığı ile aynı yatağa girme çabası ise bu önemli girişimi baltalayacak, Anadolu ve Urumeli coğrafyası, emperyalizm ve işbirlikçi siyaset erbabı tarafından adım adım tırmandırılan bir cemaat ve tarikat ağları karanlığına doğru götürülmeye başlanacaktı…

Her türlü karanlığa, bilime ve insanlığa karşı işlenen her türlü ihanet çabasına karşı İsmail Hakkı Tonguç’un yaktığı o ışık, bugün de yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor…

Selam olsun Tonguç Baba’ya, selam olsun ANADOLU RÖNESANSI’na…

Gününüz aydın olsun…

 

22 Haziran 2023, Alper Akçam

Exit mobile version