Getting your Trinity Audio player ready... |
SIK SIK yazmaya alışmıştım.
Akıl, mantık ve etiksel değerler süzgecinden geçirilerek bakıldığında aklı başında herkesin rahatça görebileceği ülke sorunlarına ilişkin olarak ve ukalalık yapma izlenimi yaratmamak için mümkün olduğunca kişisel yorum yapmadan sıradan bir vatandaş olarak aklımın erdiğince paylaşımlar yapıyordum.
İstiyor ve umuyordum ki yaşanan sapkınlıkları, aymazlıkları göremeyenler, görmek istemeyenler arasından hiç olmazsa birkaç kişi görebilsin ve zihinsel tembellikten kurtulup kafalarında en azından soru işaretleri oluşsun…
Siyaset tarihinde unutulmayacak bir yeri olacak olan 15 ve 28 Mayıs seçimleri bir kere daha gösterdi ki, ülkemizde seçmen tercihlerini geçersiz kıldıran daha önemli daha etkili bir faktör var ve o faktör yıllardır hileli yollardan, illegal karanlık yollardan ilerleyerek kendini giderek geliştiren bir siyasi gelenek haline gelmiştir artık.
15 ve 28 Mayıs seçimleri aslında siyasi iktidarın yeni sahibini belirlemek için değil, asıl ve gizli amacı “seçim” adı altında yasa dışı araçlardan yararlanılarak ve toplumun iradesi yok sayılarak suç ve suçluları yargıya hesap vermekten kaçırma operasyonu olmuştur.
Eğer seçim sonuçlarını belirleyecek faktör sadece toplum iradesi olsaydı bugün artık Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanının adı, seçimlerin gerçek ve yasal galibi Kemal Kılıçdaroğlu olacaktı.
Toplum iradesi Kılıçdaroğlu’nun şampiyonluğuna karar verdi ama Kılıçdaroğlu illegaliteye, sahtekârlığa tuş oldu.
Böyle bir melanet ortamında yüreğimin beynimin daha fazla dağlanmaması için kendime bunları düşünmemek, aklıma getirmemek sözü vermiştim
Sözümü tutamadım.
Bunun gerekçesi “Ağaca bakıp ormanı göremeyen” kimilerinin Kılıçdaroğlu’nu yetersizlikle, beceriksizlikle suçlayarak kendisine haksızlık yapmalarına karşı beynimde doğan isyan…
****
OYSA 5 Haziran 2017 günü “Adalet Yürüyüşü” adıyla Ankara’da Güvenpark’ta başlayıp ve 9 Temmuz 2017’de İstanbul Maltepe’de sonlandırdığı ve 25 gün boyunca 420 km yürüyen Kemal Kılıçdaroğlu’nun o günden bugünlere kadar ulus adına demokrasi adına üstüne koya, koya yaptıkları her türlü övgüyü hak ediyor.
***
ANAYASA gereği sahte diploma ile hem de üç defa üst üste cumhurbaşkanı olunamayacağı gerçeğini görmezden gelen Anayasa Mahkemesini…
16 Nisan 2017 günü yapılan Anayasa değişikliği referandumunu, mühürsüz zarflardan çıkan ve ne 2,5 milyon sahte seçmen oyunu, ne de o sahte oyları geçerli sayan Yüksek Seçim Kurulunu…
Büyük depremde en yakınlarını, evlerini, işyerlerini kaybeden günlerce sığınılacak çadır, içecek su bile bulamayan seçmenlerin neredeyse tamamının iktidara oy vermesindeki olağandışılığı…
Deprem bölgesinde yaşayan bir depremzedenin “30 bin-70 bin lira gibi paralar karşılığında kendilerine verilen önceden mühürlenmiş seçmen pusulalarını oy sandığına atıp, Sandık Kurulu’nun verdiğini ceplerinde gizleyerek parti yetkililerine götürdüklerinde vaat edilen parayı aldıkları” itirafını…
Sosyal medyada sahte oy kalpazanlarının sahte oy pusulaları düzenlerken çekilmiş video kaydı görüntülerini…
Son iki seçimde arifesinde seçmen sayısının çok üstünde oy pusulası basıldığını ve bütün bunların birbirleri ile neden- sonuç bağlantısını da hiç unutmayalım…
***
KEMAL Kılıçdaroğlu ne yapmalıydı yani?
Anayasa Mahkemesi’ne, Yüksek Seçim Kurulu’na silahlı baskın düzenleyip suçüstü tespiti mi yapsaydı yoksa?
Gizli gizli sahte oy düzenleyenleri yakalatmak için polis hafiyeleri mi tutsaydı
***
AKIL, sevgi, ahlak, vicdan, nezaket, özü sözü bir olmak…
Bunlar insanı “İnsan” yapan değerler.
Kılıçdaroğlu’nda bunlardan hangisi eksik, bilen biri varsa çıksın söylesin.
Bütün o insani değerlerden yoksun denilse akla ilk gelecek isim kim olurdu acaba?