Getting your Trinity Audio player ready... |
ULUS olarak topluca 28 Mayıs gününe kadar seçim sandığı tuzaklarının gerilimiyle yaşayacağız.
Eğer AKP yöneticileri ve takipçileri devlet adamı niteliklerine sahip, demokrasiye saygılı, düzgün ahlaklı kişiler olsaydı…
Adı “Yüksek Seçim Kurulu” olan ama aslında Cumhur İttifakının onurlarını kendi ayakları altına almış kölelerinden oluşan, AKP’nin beslemesi, güvenilirliği dip yapmış Yüksek Seçim Kurulu yıllardan beri sürüp giden sahtekârlıkların günümüzdeki sürümünü görmezden gelmeseydi 16 Mayıs sabahı yepyeni bir dönemle birlikte viraneye dönen ülkenin onarımına başlanabilirdi.
Hizbullah katillerine TBMM’ni lekeleme olanağı tanınmaz, yolsuzluklarla, sahtekârlıkla, yalanlarla, talanlarla şirazesi bozulan devlet yönetiminin çağdaş demokrasi kurallarına uygun şekilde yeni baştan yapılandırılmasına, cehaletin kaynağı olan eğitim sistemine çeki düzen verilmeye başlanabilirdi.
Seçimlerde de ikinci tura gerek kalmazdı.
Eğer ikinci tura gerek duyuluyorsa mutlaka bu TBMM seçimleri için de geçerli olmalıdır.
Her şey ayan beyan ortada.
CHP’li seçmenlerin çoğunlukta olduğu il ve ilçelerde atılan oyların sisteme sokulmaması…
Anadolu Ajansının kurduğu sahte habercilik düzeni…
Sosyal Medyada yayınlanan Cumhur İttifakı kalpazanları tarafından düzenlenen ve nedense hukukun, polisin göremediği(!) önceden hazırlanan sahte oy pusulası düzenbazlığının görüntüleri…
Ne, deprem bölgesinde yasa dışı imar affı yüzünden yakınlarını, işini gücünü kaybetmiş, sığınacak çadır bile bulamayan, günlerce aç ve susuz kalan insanların iktidarı desteklemeleri…
Ne, toplumun önemli bir bölümü yiyecek ekmeğini zorlukla tedarik etmeye çalışırken iktidarın vaat ettiği iki bin lira bayram ikramiyesini Millet ittifakının vaadi olan 15 bin liraya tercih etmeleri…
Ne de Devlet Bahçeli’ye yüzde 15 oranında oy verilmesi…
Bunların hiç biri inandırıcı değil
Her biri sahtekârlığın belgesi…
Hiç biri yaşanan gerçekler ışığında akıl ve mantıkla uyuşabilen şeyler değil.
Şimdi asıl yapılması gereken şey, eğer sahtekârlıkların belgeleri yok edilmiş ya da saptanamıyorsa seçimlerin tamamının yeniden yapılması…
***
ÜLKEMİZİN bugünkü milyonlarca Suriyelilerin istilasına, verimli arazilerin, üretim ve hizmet kurumlarının başta Araplar olmak üzere cebren ve hile ile yabancıların mülkiyetine terkedilmiş hali Atatürk’ün Gençliğe Hitabesinde sanki bugünleri görmüş gibi söylediği şu sözleri akla getirmiyor mu?
“İstiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr-ü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.”
***
UMARIM yanılıyorum ama iktidarın ve beslemelerinin rahat durmayacaklarından yine yeni yeni düzenbazlıklar, hilekârlıklar düzenlemekte olmalarından ve Yüksek Seçim Kurulunun bunları görmezden gelmeye devam etmesinden korkuyorum.
Bu nedenle bu karanlık günlerden kurtulmak isteyen her namuslu, Atatürk ilkelerine bağlı her vatandaşın seçimlerin her anını, her alanını markaja almaları gerekiyor.
Bu konuda gerekli azim gösterilirse tıpkı son yerel seçimlerde İstanbul halkı Ekrem İmamoğlu ve Canan Kaftancıoğlu’nun önderliğinde nasıl oy haramilerinin hamlelerini süpürdüyse aynısı yinelenebilinir.
“Yine hilebazlıklar yapmalarından korkuyorum” demiştim
Çünkü onların korkuları benim korkumdan daha derin.
Cumhurbaşkanı olmak için sahte diploma ibraz etmenin Anayasayı çiğnemek suçu olmasından dolayı yargılanmak ve bugünlere kadar yapılan cumhurbaşkanlığı ödemelerinin faizi ile birlikte geri alınması korkusu var.
Anayasayı, yasaları çiğnemeyi alışkanlık haline getirdikleri için yargılanmaktan korkuyorlar.
Yolsuzluklardan yargılanıp çaldıklarının asıl sahibi olan devlete, ulusa iade edilmesinden korkuyorlar.
Kamuya ait üretim ve hizmet kurumlarının talan edilmesi ve yok edilmesi suçundan yargılanmaktan…
“Ne istediniz de vermedik” dedikleri FETÖ ile birlikte orduya, aydınlara karşı kurdukları kumpaslardan yargılanmaktan…
Hukuku sürekli çiğneyerek insan özgürlüklerini yok etmek suçundan yargılanmaktan…
İrticai faaliyetleri desteklemekten ötürü yargılanmaktan korkuyorlar.
Yüksek Seçim Kurulu üyeleri de asıl görevini yapmak yerine sahtekârlıklara arka çıkmanın hesabının sorulmasından korkuyor.
**
ATATÜRKÇÜLÜK adına Atatürk düşmanlarına karşı kurulan cepheye yıkıcı değil uyarıcı eleştiriler yapmak hem hakkımız hem yurttaş olarak görevimiz.
Ancak Atatürkçülük adına, gözlerini yumup, kulaklarını tıkayarak, Atatürk ve devrim düşmanlarına, devletin temel kuruluş ayarlarını bozan, yolsuzluk, soygun amacıyla ve irticai hedeflerle bir araya gelenlere moral kaynağı olacak şekilde karalamalar yapan entel cahillere de bir çift sözüm var;
Önce basit bir soru:
Atatürkçülük ve Kemalizm meclise sokulan Hizbullah katilleri ile mi, Erbakan’ın gericinin de gericisi mahdumu ile mi korunacak?
Millet ittifakına katılan ve geçmişi defolu isimler isteselerdi pekâlâ karşı cephedeki yerlerinde kalabilirlerdi.
Demek ki bunun bir hikmeti var ve muhtemelen Atatürk aydınlığından onlar da nasiplerini almaya başlamışlar.
Atatürk’ün konuşmalarının çoğunda zor durumlara düşüldüğünde ulusa birlik olma mesajları verdiğini de unutmayalım.
Bekleyelim, görelim, fikirlerinizi kendinize saklayın ve susun ortalığı bulandırmayın.
Zamanı geldiğinde zararlı unsurlar neden ayıklanmasın?
Şunu da bilin ki Atatürkçülük düşüncesini, Kemalizm’i hiçbir güç yıkamaz.
Atatürk ilah değildir içimizden biridir ama “insanüstü” bir insan…
Kimi yabancı düşünce insanları “Atatürk tanrının yalnız Türk ulusuna değil bütün insanlığa armağanıdır”, “Dünyaya bir daha böyle bir insan gelmez” gibi sözler ederler.
İşte bu yüzden eşsiz önderimiz dünyada heykeli en çok dikilen, adı caddelere, meydanlara en çok verilen devlet adamıdır, devlet kurucusudur, savaş kahramanıdır.
Atatürkçülük ve Kemalizm evrensel bir felsefedir evrensel bir ideolojidir.
Japon asıllı ekonomist ve siyaset bilimcisi Francis Fukuyama yazdığı “Tarihin Sonu” adlı kitapta “Bütün siyasi ve ekonomik sistemler silinecek, kapitalizm dünyaya egemen olacak, herkes eşit olacak, kimileri daha az, kimileri daha çok eşit olacak, daha az eşit olanlar daha çok eşit olanlara hizmet edecek. Bu da tarihin sonu olacak”der
Oysa insanlığın aydınlanması yalnız bilimde, fende değil zihinsel alanda da gelişiyor. Atatürk’ün “özgürlük” “eşitlik”, “barış” anlayışı dünyanın her köşesinde çimleniyor.
Bunun itici gücüyle bizler göremeyeceğiz ama inanıyorum ki, insanlık onuru günü geldiğinde emperyalizmi ve kapitalizm gibi sömürgen rejimleri siyaset sahnesinden, insanlık âleminden söküp atacak, bütün dünya Atatürk’ün özgürlük eşitlik ve barış ilkelerine sarılarak Kemalist olacaktır.
Yaşadığımız şu an sadece zamanın bir kesitidir geçip bitecek.
Kuru laflarla Atatürkçülük olmaz
İşte bu yüzden bize düşen görev “Atatürk olmak” ne demek, “Atatürkçülük nedir” ve “Kemalizm’in evrensel boyutları nedir” bunu öğrenmek…