Getting your Trinity Audio player ready... |
DAHA önce paylaştığım ancak günün anlamına çok uygun düşen fıkramsı bir metin ile başlayacağım söze…
Bir degustatöre yani şarap tadım uzmanına iki şişe şarap gösterip hangisinin daha iyi olduğunu söylemesini istemişler.
Degustatör şişelerden birinden bir kadehe koyduğu şarabı tattıktan sonra ”Öteki daha iyi” demiş.
“İyi ama ötekine bakmadınız ki” demişler.
Aldıkları yanıt “Bundan daha kötü olamaz” olmuş.
Bunu neden anlatıyorum?
Facebook’ta paylaşımlara bakıyorum, Atatürkçü olduğunu, Kemalist olduğunu söyleyen ve öyle olduklarına gerçekten inandığım kimi aydınlar bünyesine katılan eski bazı isimlere takılıp “Millet ittifakına değil oy, günahlarını bile vermeyeceklerini” söylüyorlar.
Oysa Millet İttifakından sakınılan her oy içinde domuz bağı uzmanı katilleri barındıran ve en büyük ortağı Yüksek(!) Seçim Kurulundaki onursuz satılmışlar olan Cumhur İttifakı ve liderinin hanesine artı olarak yazılacak bir oy hükmündedir.
Halen ülkenin temel meselesi, yaşanan her sorunun kaynağı olan AKP zihniyetinden ne pahasına olursa olsun kurtulmaktır.
Bunu söylemek saçma sapan bir düşünce, geri zekâlılık öyle mi?
Atatürk düşmanlarına, devrim düşmanlarına, soygunculara “Buyurun yolunuz açık olsun yolunuza devam edin” mi diyelim?
Atatürkçülük adına, Atatürk düşmanlarına karşı çıkmak yerine, Atatürk ilkelerini savunma cephesini karalamak ağaca takılıp ormanı görememe basiretsizliği, dalaletidir.
Elbette çoğumuz bu günkü CHP’nin Atatürk’ün CHP’sinden çok uzakta olduğunu ve sözgelişi Sivas katliamının detayını, Hatay’daki Ali Dibo yolsuzluk olaylarını hatırlıyoruz. Ancak Millet ittifakına katılıp Cumhur İttifakına karşı verilen mücadeleye omuz verenler “Düşmanımın düşmanı dostumdur” diye çok bilinen bir deyimi hatırlatıyorlar.
Felsefe ile ilgilenenler bilirler “Aynı nehirde iki defa yıkanılmaz” sözleri ile ünlü antik çağ düşünürü Efesli Herakleitos’un “Evrende hiçbir nesne, nesnelerin hiçbir özelliği yoktur ki, değişmeden kalsın. Her şey bir başka şeyin yıkımı sayesinde varlığa gelmekte ve daha sonra yok olup gitmektedir” sözlerini de bilirler.
Geçmişte hatalar yapanlar da neden şimdi değişmemiş olsunlar?
Elbette eleştirilerimiz olacak ama yıkıp dökmeden soyguncuların, mürtecilerin ekmeğine yağ sürmeyecek şekilde uyarılar yaparak…
Hele bir şu badireden, şu soygun, irtica çetesinden kurtulalım o zaman oluşacak daha huzurlu ortamda defolular rahatlıkla ayıklanır, kendi kendilerini elemine edebilirler.
Her düşünce saygıya değerdir ama böyle bir kritik süreçten geçerken algı yaratıp başkalarının kafalarını karıştırmamak koşulu ile…
1 Mart 1994 tarihinden beri ABD’deki Yahudi lobilerinin, emperyalist/siyonist güçlerin desteğini de arkasına alarak İstanbul Büyükşehir Belediyesinde cürüm işlemek için temeli atılan teşkilat artık yıllardır devleti ulusu soyuyor.
İBB Başkanı iken Maliye denetçileri tarafından açılan ve bu günkü servetinin ilk kaynağının belgesi olan 12 yolsuzluk dosyası kimi zaman aşımına uğrayarak, kimi sumen altı edilerek, kimi “Rahşan affı” diye anılan af sürecinde İstanbul halkından çalınan milyarlar gibi unutulup gitti.
Devletin temel kuruluş ayarlarıyla oynanarak ilkelerini bozarak, sürekli Anayasayı çiğneyerek, Atatürk ve Türklük düşmanlığı yapılarak, insan hak ve özgürlükleri yok edilerek, demokrasi kuşa döndürüldü. İrtica taban yaptı. Yığınlar halinde işsizler ve cahil kitleler oluştu.
Bitmez tükenmez yolsuzluklar yüzünden yoksullar daha yoksul zenginler daha zengin oldu.
Ülkemiz çağdaş uygarlıktan uzaklaştı.
Kamu kurumları liyakatli kişiler saf dışı bırakılıp yandaşlarla doldurup işleyemez hale getirildi. Üretim ve hizmet kurumları kapatılarak, yandaşlara, yabancılara peşkeş çekilerek işsizlik, yoksulluk tırmandırıldı.
Siyasete atılmadan önce ekmeğini mahalle bakkalından veresiye alan adam ayyuka çıkan yolsuzlukları sayesinde dünyanın en zengin politikacılarından biri oldu.
Milyonlarca asalak Suriyeli üstü örtülü bir istila ordusu olarak ulus kültürünü, ulus huzurunu bozdu.
Dile kolay, son çeyrek yüzyıllık süreç içinde doğup büyüyen gençlerimizin büyük kısmının bir gün olsun yüzleri gülmedi.
Bir anlamda bir neslin hayatı karardı.
Bunlara bir beş yıl daha katlanmak zorunda mıyız?
Damarlarında Türk kanının zerresi akmayan, “Türk milliyetçiliğini ayaklar altına attım” diyen Yahudi-Rum melezi Türklük, Atatürk düşmanı kişi Atatürk’ü kastederek ne söylemişti?
“Yolumuzun üstünde ölü bir inek var, ilerleyemiyoruz” diyordu.
“Demokrasi tramvaya benzer gideceği yere kadar gider, kendi yoluna devam edersin” diyordu.
“Mustafa Kemal Paşa zamanında çıkarılan dinsiz kanunlarla Türkiye dinsiz bir devlet olmuştur. En kısa zamanda Türkiye’yi din ve şeriat devletine dönüştüreceğime yemin kasem ederim” diyordu.
“Dindar ve kindar gençler yetiştireceğiz” diyordu.
Ulusu birbirine düşman cephelere böldü.
“Amaçlarıma ulaşmak için gerekirse papaz elbisesi bile giyerim” diyordu.
Kendine amaç edindiği yolda büyük mesafeler kat etti.
BOP Eş başkanı sıfatıyla Ortadoğu’da Büyük İsrail yaratma projesinin bir ayağı oldu.
“Diyarbakır Ortadoğu’nun yıldızı olacak” diyerek bölücülüğü yüreklendirdi.
ABD’nin Montreux boğazlar anlaşmasını delip Karadeniz’e çıkmak için dayattığı Kanal İstanbul inadı sürüyor.
CIA’nın eski Başkan Yardımcılarından ve bir ara ülkemizde CIA İstasyon Şefi olarak görev yapan Graham Füller’in
“Türkiye’nin sorunlarını çözebilmesi için Kemalizm’in yeniden yorumlanması ve aşılması gerektiği ve ılımlı ıslama dönülmesi” çağrısına uyup, “Türkiye’nin geleceğinde Kemalizm yer yok” diyerek Atatürk’ün adı okul kitaplarından silindi.
Oysa “Atatürk’ün reformları ve sözleri göklerde bayrak gibi dalgalanıyor. Bu bayrak dünyaya barışı getirecektir.
Bizler, bu büyük insanın düşüncelerini bile takip edebilecek güçte değiliz” diyen Alman tarihçi Prof. Herbert Melzig’e göre “Istırap çeken dünyada barış ve esenliği yeniden kurmak ve insanlığın yalnız maddi değil, manevi gelişmesini sağlamak isteyenler Atatürk’ün iman verici ve yön göstericiliğinden örnek ve kuvvet almalıydılar.”
Artık daha fazla zaman kaybetmeden, ulusun tahammül gücü tükenmeden laik demokrasimizin, devletimizin selameti için, gelecek nesillerin güvenliği için o yolun önünü kesmek ve Atatürk ilkelerine dört elle sarılmak zorundayız.
***
BUGÜN ülkemizi uzaktan yakından devlet adamı niteliği taşımayan, kimi “Hesap sormazsam namerdim” tehdidini unutup “Kankama laf söyletmem” diyen, “Paçalarından yolsuzluk akıyor” deyip de “Ebedi Başbakanımız” diyerek yere göğe sığdıramayan, irticai vakıflardaki çocuk tecavüzleri için “Bir defadan bir şey olmaz” diyen, “Arap aslımıza dönmeliyiz ”diyen ve benzeri politikacı müsveddeleri yönetiyor.
Bütün bunlar apaçık birer gerçek iken, hiçbir siyasi değişim bu gün yaşanan süreçten daha kötü olamaz. Bu nedenle ne pahasına olursa bu iktidardan kurtulmak gerekiyor.
Eğer devrim niteliğinde radikal bir değişim zorunlu ise olabilecek riskleri de göze almak icap eder.
“Bir şey yapmaya karar verdiğimde önce güçlükleri hesaplarım, gerisi kendiliğinden gelir” diyen Aktürk’ü ve Cumhuriyetin ilanı arifesinde Atatürk’ün, Refet Bele’nin Keçiören’deki evinde saltanat yönetiminin kaldırılmasına karşı olan Rauf Orbay ve Ali Fuat Cebesoy’un daveti üzerine katıldığı toplantıyı hatırlayalım.
Rauf, Ali Fuat ve Refet Beyler saltanat yönetiminin kaldırılacağından kaygılandıklarını dile getirerek Atatürk’ten kamuoyuna böyle bir şey olmayacağı konusunda güvence vermesini isterler.
Davetin amacını zaten sezinleyen Atatürk tasarladığı düşünceden hiçbir ipucu vermeden “Bu sorun, bugünün işi değildir. Mecliste kimilerinin telaş ve tedirginliğe kapılmasına da yer yoktur” der.
Atatürk Cumhuriyetin ilanı gün Refet Bele’nin evinde yapılmış konuşmaları sanki hiç duymamış gibi Meclisteki odasına davet ettiği Rauf Bey’e “Halifeliği ve padişahlığı birbirinden ayırarak padişahlığı kaldıracağız. Bunun uygun olduğunu kürsüden söyleyeceksiniz” der.
İşte o gün Rauf Orbay Meclis kürsüsünde Cumhuriyetin ilanını isteyerek o günün bayram olarak kabul edilmesini önerecektir.
Atatürk kadınlara seçme hakkı verilmesi olayında da karşı çıkanlar ortalığı bulandırmasınlar diye sanki hiç ilgilenmiyormuş gibi, ama manevi kızı Afet İnan’a konferanslar verdirerek ortamın yumuşamasından sonra vurucu darbeyi indirdi.
Şunu da hiç unutmayalım;
İlk Meclis kurulurken mecliste saltanat yanlıları, şeriatçılar, ayrılıkçılar, gericiler ve hatta şu veya başka şekilde içeri sızmış İngiliz ajanları vardı. Bunlara rağmen o mecliste bağımsız laik Türkiye Cumhuriyeti doğdu.
***
SEÇİMLER öncesinde basında gereksinenin çok üstünde oy pusulası bastırıldığı haberleri yer aldı. Sosyal medyada hazır oylar düzenleyen kalpazan trollerin videosunu gördük. CHP’li seçmen yoğunluklu bazı il ve ilçelerde atılan olaylar sistem dışı bırakıldı. Cumhur İttifakının her itirazını kabul eden YSK Millet ittifakı için ise tam tersini yaptı.
Ne deprem bölgesinde verilen oylar ve ne de Bahçeli’ye verilen oy sayıları akla mantığa uygun değil.
Bu nedenle doğal koşullarda TBMM için yapılan seçimin de yenilenmesi gerekir aslında..
Keşke mümkün olsaydı da AKP’nin katıldığı seçimlerde tarafsız yabancı gözlemciler görevlendirilseydi. O zaman belki yabancılardan utanırlardı.
****
ATATÜRKÇÜLÜK adına Atatürk karşıtlarına karşı kurulan cepheyi insafsızca karalayanlar gene bu satırları geri zekâlılık olarak niteleyebilirler.
Varsın öyle olsun, bu benim son sözüm…
Herkes kendine neyi yakıştırıyorsa onu yapsın.
Onlara sadece bir önerim var:
Antik Yunanda Delphoi kentinde Apollon Tapınağının girişinde insanlık evreni felsefesinin dayanağı ve kişilik gelişiminin anahtarı olan Bilge Khilon’a ait olan “Gnothi Seauton” -kendini bil- ibaresi var.
Üşenmesinler, kendileri ile her baş başa kaldıklarında kendilerine “Ben kimim” diye sorsunlar…