Getting your Trinity Audio player ready... |
ÖNCE ışığımız, rehberimiz, başöğretmenimiz Atatürk’ün şu sözlerini hatırlayalım;
“Biz cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikati gören gerçek âlimler çıkabilir”
14 Mayıs seçimlerinin arkasındaki malum kişiyi yargıya hesap vermekten kurtarmak, soygunlara, yolsuzluklara yasa dışılıklara kaldığı yerden devam edilebilmesi için kurulan tezgâhların farkına varmamak mümkün mü?
Aklı başında, demokrasiye, insan hak ve özgürlüklerine saygılı, adaletin üstünlüğüne inanan onurlu insanların AKP ve onun patronu merkezli Cumhur İttifakının en büyük müttefiklerinin Yüksek Seçim Kurulu, Anadolu Ajansı ve cahil kitleler olduğunu idrak edememek mümkün mü?
Yıllardır her seçimde sözgelişi daha önceki Anayasa referandumu oylamasında mühürsüz zarflardan çıkan 2,5 milyon sahte oya, trafolara giren kedilere, boş arsalar mesken gibi gösterilerek yaratılan sahte seçmenlere, kaçırılıp yok edilen oy sandıklarına karşı gözlerine perde çeken Yüksek(!) Seçim kurulunu, Anadolu Ajansının yalanlarını düşünün,
Demokrasi tarihimizin kara lekelerinden biri olan ve hani şu ”Hiçbir şey olmasa da mutlaka bir şey olmuştur” mantığının mucidi siyaset komedyenini hatırlatan İBB seçimlerinde başkan ve meclis üyesi adaylarının adları aynı listede yer alırken sahtekârlık var bahanesiyle Ekrem İmamoğlu’na verilen oylar geçersiz sayıldı.
Madem sahtekârlık vardı öyle ise listenin tamamı geçersiz sayılmalıydı. O zaman Meclis aritmetiği değişeceği ve bu da AKP’nin işine gelmeyeceği için YSK her zamanki duyarsızlığını sürdürmeye devam etti.
Aynı adreslerde onlarca yüzlerce sayıda sahte seçmen nüfusu kaydediliyor, Millet ittifakı YSK’na itiraz ediyor itirazı kabul edilmiyor.
14 Mayıs günü CHP’li seçmenlerin çoğunluğu oluşturduğu il ve ilçelerde Cumhurbaşkanı adayı Kılıçdaroğlu’na verilen oyların sayım dışı kalması taktiği olarak aynı sandığa birbiri ardı sıra, defalarca itiraz ediliyor.
YSK yine “Şahsım”ın dümen suyunda birlikte yola devam ediyorlar. Üstelik Atatürk’ün önderliğinde kurulan TBMM’ye Hizbullah terör örgütünün siyasi kanadı cumhuriyet, demokrasi, laiklik ve devrim düşmanı HEPAR’ın Yüce Meclisi lekelemesinin de yolunu açarak…
Anayasaya göre üçüncü kez Cumhurbaşkanı olunamaz…
Anayasa kimin umurunda…
Nasıl olsa sahte diploma dolayısıyla bu konulara şerbetliyiz
Kamuoyundan sahte oy kullanılmasını önlemek için parmak boyası kullanılmak talepler vardı.
Kulak arkası edildi.
Yurtdışında yaşayanların ülke koşullarını yeterince bilmedikleri için oy kullanmalarına itirazlar var.
Vatandaşlık kimliği verilerek yandaşlaştırılmış, oy kullanan 500 bin asalak Suriyeli var…
Yaratılan bütün koşullar tek bir adamı yasa dışı, siyasi ahlak dışı çok sayıda kusur ve suçlarından ötürü yargılanması gereken kişiyi koruma altına almak için…
Bu nedenle CHP’ye yakın oyları Yüksek Seçim Kurulu’nun sistem dışı bırakması Anadolu Ajansının algı yaratmaya manipüle edilmesi gibi…
Sosyal medyada video kayıtlarına akseden ve Ak troller tarafından imal edilen mühürlü hazır sahte oylar gibi düzenbazlıklar, hilebazlıklar bu seçimde de yapılmasaydı alıştırıldığımız üzere doğrusu buna çok şaşardım.
İkinci turda da mutlaka benzeri ustalıklarını göstereceklerdir.
Buna karşı çok dikkatli, hazırlıklı olmalı ve kurulduğu andan itibaren bütün dünyada saygı uyandıran Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kabile devleti haline düşürülmesine izin vermemeliyiz.
Çağdaş düşünceli, Cumhuriyetin temel ilkelerine, Atatürk devrimlerine sadık aklı başında hiçbir insanımızın görmezden gelmeyeceği ülkemizin siyaseten katastrofik ortamının özeti işte bu…
***
ŞİMDİ bir temel yapı üstüne üzerine başlıktaki konuyu oturtalım
Önce şunu söylemek isterim
Eşsiz önderimiz Atatürk çok partili demokrasiye hazırlık aşamasında devrimlerle barışık olmayan bazı kişilerin CHP’ye katılmalarından dolayı parti içindeki kimi fanatiklerin tepkilerini “Bırakın gelsinler, ulusun sorunlarını birlikte konuşalım birlikte tartışalım” diyerek yumuşatmıştı.
Uygar bir çağda yaşıyoruz.
Hiç kimse akla, mantığa, yaşanan anın gerçeklerine aykırı olmadıkça, düşüncelerinden ötürü yadsınamaz, yargılanamaz. Düşünene, düşünceye saygıda kusur edilemez.
Her insan, her özgün düşüncesini kendi zihinsel, düşünsel dünyasına ve kendine nasıl yakıştırıyorsa o şekilde ifade etmekte serbesttir.
Bugün ülkemiz soygunların, yolsuzlukların, yoksullukların adaletsizliklerin, çağdaş dünyadan uzaklaşmanın ana faili olan ve devlet adamlığı ile uzaktan yakından ilgisi olmayan bir şahıs ve etrafına topladığı oligarklarıyla beraberce oluşturdukları kleptokrasi yönetiminin kapanına kapılmış durumda.
Ne kadar kötü olursa olsun hiçbir siyaset stratejisi, hiçbir Sosyo/ekonomik olgu ve eylem bundan daha kötü olamaz
Bu durumdan kurtulmak ülkemiz, devletimiz, ulusumuz için hiçbir şekilde ertelenemez, ötelenemez uyulması gereken yaşamsal bir koşul.
Demokrasilerde bu ancak ortak bir hedefle bir araya gelen güçler marifetiyle ve gerçekten amaç birliği oluşmuşsa aciliyet gerektiren, “ona değmiş, buna değmemiş” gibi kaba noktalara takılmadan el birliği ile başarılabilir.
Akılcı düşünce budur.
Millet İttifakı ortak amaçta bir araya gelerek oluşturulan güç birliğinin güzel bir örneğidir.
Yurtseverliklerinden, Atatürk ilkelerine bağlılıklarından zihniyetlerinin çağdaşlığından kuşku duyulmayacak bazı aydınlarımız Millet İttifakı’na ve ittifakın bazı ortaklarına “gerici” tanımlaması yaparak geçmişteki siyasi tercihlerinden ötürü şiddetle karşı çıkarak ittifaka köstek olmayı yeğliyorlar.
Gerici olarak tanımlananlar geride kalan geçmişlerinde gerici kadrolar içinde etkin ve önemli roller almışlardır.
Bu tamam…
İttifaka katılanların bir bölümü AKP’den kopup İttifaka katılmayı yeğlediklerine göre demek ki siyaset anlayışlarını reforme etmişlerdir.
Eğer böyle olmasa eski partilerinden kopmaz oturdukları bakanlık koltuklarını korumanın keyfini sürerlerdi
Kimse de çıkıp bu saatten sonra eski zihniyetlerine geri döneceklerini iddia edemez artık.
Yakın geçmişten bazı örneklere bakalım;
Sözgelişi Milliyetçi Cephe Hükümetlerinde Bakanlık yapan hızlı ülkücü ve o dönemde kardeşi Arif Okuyan’ın “Faşist bir ağabeyim olduğu için utanıyorum” diye andığı Yaşar Okuyan CHP ve Vatan Partisine kadar sosyal demokratlığa uzanan zihniyet değişikliği süreci yaşadı
Kısaca bir başka örnek Merhum Süleyman Demirel…
Bir MC dönemlerinin Başbakanı Süleyman Demirel‘i, bir de Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’i düşünüp, aradaki farkı hatırlayın.
…Ve son bir örnek:
Ali Babacan gibi AKP’nin beş kurucu üyesinden biri olan Doç. Dr. Abdüllatif Şener…
Zihniyeti uyuşmadığı için AKP’den istifa ederek CHP’ye katılan Şener bugün sanki 40 yıllık CHP’li gibi CHP felsefesi ile siyasi hayatına devam ediyor.
***
SON günlerdeki siyasi gelişmeler ve hem Millet İttifakına hem, Cumhur ittifakına karşı olan kimi aydınlarımızın önemli bir bölümünün 14 Mayıs seçimlerinde Meclis aritmetiğini bile değiştirecek düzeydeki yüzde beş oranında oy alan Sinan Oğan’ı desteklediği hissini bırakıyor.
Eğer bu izlenim doğruysa iki ittifak grubuyla da pazarlık kapısı açan, kim daha çok verirse onu destekleyeceğini açıklayan Sinan Oğan yerine, keşke ulusun üstüne çöken kara bulutları dağıtmak amacıyla bir araya gelen Millet İttifakına verselerdi bu ulusa daha yararlı ve daha doğru olmaz mıydı?
Seçimler ideal demokrasilerde deneme-yanılma oyunu değil, politikacıya itibar ve rant kapısı açmak için değil, belirli çıkar grupları için de değil, ulus yararına en yararlı olan neyse onu inceden inceye düşünerek hesaplı kitaplı yapılan bir sosyal hizmet aktivitesidir