Bu da Benim Ütopyam…

za2
Getting your Trinity Audio player ready...
Atatürkçü ve onun ilkelerine beyinleri ile yürekleri ile bağlı değerli dostlarım;
Ulusumuz, işsizlik, yoksulluk girdabına kapılmış büyük kitleleri kuru ekmeğe bile muhtaç eden, ülkemizi harabeye döndüren AKP iktidarını alaşağı ettiğinde sıradan bir vatandaş olarak yönetime yeni gelecek siyasilerden beklentilerimi ilginize arz etmiştim.
Şimdi son bir beklentimi, yine ilginize, takdirinize sunmak istiyorum:
Öyle bir beklenti ki bir yanı ile bakıyorsunuz gerçekleşmesi mümkün olmayan bir ütopya…
Başka bir yönden bakıyorsunuz; ulus bilincinde, ulusun ortak aklında yer etiğinde “Neden olmasın” diye düşündüren bir umut…
Beklentimin özeti Türkiye Cumhuriyetinin temelleri atılırken eşsiz önderimiz Atatürk’ün kendisine yöneltilen “Mebus maaşları ne kadar olacak” sorusuna verdiği üç sözcükten oluşan yanıtı;
“Öğretmen maaşlarını geçmesin…”
Bu kısa yanıt iki yönlü bir anlam ifade ediyor.
“Bir ulusun varlığını koruması için biri Silahlı Kuvvetler, öteki Eğitim Ordusu olmak üzere iki orduya gereksinimi olduğunu” söyleyen büyük önderimiz öğretmenlere verdiği değeri gösterirken…
Öte yandan da ülkeyi yönetecek olan siyasilerin koltuk, şöhret, para peşinde koşanlardan değil…
Kendi çıkarlarına değil ülke çıkarlarına ve sadece ulusa, ülkeye hizmet ideali taşıyan onurlu, namuslu kişilerden oluşmasının çağrısını da yapmış oluyordu.
Eğer Atatürk’ün bu direktifine aynen uyulsaydı, bugün nasıl bir Türkiye’de yaşanıyor olmak düşüncesi ve ülkemizin uluslar camiasındaki yerinin nasıl bir yer olacağının hayalini kurmak bile zihinleri bambaşka zevklere gark etmez mi?
Ne soygun, ne yalan, talan, ne yolsuzluk, yoksulluk, ne okulsuz köy kalırdı, ne öğretmensiz okul, ne atama bekleyen on binlerce öğretmen ve ne de kara cehalet…
***
HAYALLERİ bırakıp bir de özellikle şu son 20 yıldır yaşanan günümüzün gerçeklerine dönelim
Siyaseti araç yaparak işe koyulduklarında devleti, ulusu rahatça soymanın önündeki engelleri aşmak için “Nereden Buldun Yasası”nı kaldıracak kadar cüretlerini arttıran, yalanlarıyla insanları aptal yerine koyarak soyan, yoksullaştıran…
Ulusa Cumhuriyet tarihinin en karanlık dönemini yaşatan, hem de Atatürk ve devrim düşmanı, devlet adamlığı ile ilgisi olmayan soygun çetelerinin yönettiği Türkiye Cumhuriyetini düşünün…
Eşsiz önderimiz Atatürk sanki bugünleri görmüş gibi ne diyordu onu da hatırlayalım:
“Fikirlerini, duygularını ve teşebbüslerini gizli tutanlar, gizli vasıtalar uygulamaya girişenler, mutlaka utanma ve sıkılmayı gerektiren, akıl ve mantığın haricinde hareket edenler olabilirler. Bu gibi işlere girişenlerin sonu er geç acıdır”
***
ŞİMDİ o sona ulaşmanınım umudunun yeşerdiği, çiçek açtığı günlerdeyiz
Ütopya demiştim ama şunu da aklımızdan hiç çıkarmayalım;
Türkiye Cumhuriyeti büyük önderinin eşsiz dehasıyla bir enkaz yığını üstüne, bireyleri inancını, umudunu cesaretini yitirmiş bir ümmet toplumundan, kadını ile erkeği ile her biri ayrı cengâvere dönüşen Türk ulusu tarafından kuruldu ve 15 yıl gibi bir kısa sürede dünyayı şaşkınlığa boğan mucizeler yarattı.
Cismani varlığıyla olmasa bile ilkelerinin ışığıyla insanlık var oldukça yaşayacak olan, her konuşmasında ulusa birlik çağrısı yapan, dünyaya bir eşi belki de hiç gelmeyecek olan, sonsuza kadar rehberimiz olarak yol göstericimiz olan Atatürk’ün ilkelerine sarılırsak eğer, ulus olarak yeni bir mucize daha yaratabilir karanlığı bir şekilde aydınlığa çevirebiliriz.
Ama Atamızın şu öğüdünü de hiç unutmadan;
“Herhangi bir şahsı, istediğinizi sevebilirsiniz; kardeşiniz gibi, arkadaşınız gibi, babanız gibi, evlâdınız gibi, sevgiliniz gibi sevebilirsiniz. Fakat bu sevgi sizi, millî mevcudiyetinizi bütün sevgilerinize rağmen herhangi bir şahsa, herhangi bir sevdiğinize vermeye sebep olmamalıdır.
Bunun aksine hareket kadar büyük hata olamaz.”
Exit mobile version