Getting your Trinity Audio player ready... |
Kürt halkına yönelik “Enfal Operasyonları” diye anılan soykırım, 1986-1989 yılları arasında diktatör Saddam Hüseyin yönetimindeki Irak ordusu tarafından farklı zamanlarda gerçekleştirilmiştir. Enfal harekâtı Şubat 1988’de yoğunlaştı. İkişer ve üçer hafta arayla Mart, Nisan, Mayıs, Haziran, Temmuz, Ağustos ve Eylül’de sona erdi. 9 ay boyunca giderek artan şekilde devam eden operasyon her ne kadar Sergelû ve Bergelû isimli vadilerde başladıysa da 14 Nisan 1988 tarihinde Germiyan bölgesi için düzenlenen kapsamlı harekât, simgesel bir anma günü olarak benimsendi. Aslında operasyonun her aşaması, “Enfal soykırım tarihinde” kayda geçmiştir. Ancak Iraklı Kürt yetkililer, soykırımın zirveye tırmandığı 14 Nisan 1988 tarihini “Iraklı Kürtlere yönelik imha operasyonunun başlangıcı” olarak belirleyip, uluslararası alanda da bunu kabul ettirmeye çalışıyorlar.
Enfal kelimesi Arapça sözlükte “ucu bucağı olmayan su, açık deniz, ganimet, savaş ganimeti, düşman mallarının yağmalanması” anlamına geliyor. Kürtçe (Sorani ve Bahdinani lehçesinde) Karasati Enfal (ئەنفال کارەساتی) adıyla biliniyor.
Müslümanların kutsal kitabı Kuran’ın 8. suresinin adı da “Enfal”dir ve birinci ayeti şöyle başlar: “Ey Muhammed, sana savaş ganimetlerinin hükmünü sorarlar. De ki: Ganimetler Allah’ın ve peygamberindir…”
Aynı surenin 12. ayetinde çatışmaya teşvik edici cümleler de vardır: “Ey inananlar! Artık siz de kâfirlerin boyunlarını vurun, ellerine ve parmaklarına (kılıç) çalın…”
Bu ayet, Şam’dan gelecek bir kervanın önünü kesip getirdiği mallara el koymak isteyen Medine’deki Müslüman cengâverlerle Mekkeli putperest savaşçılar arasında Bedir denen mevkide gerçekleşen çarpışma hakkındadır. 313 Müslüman cengâver, 900 ile 1000 kadar Mekkeliyi yenmiştir.
Saddam Hüseyin yönetimi; yaptığı zulüm, talan, yakıp yıkma, toplu kıyım, sivillere yönelik vahşet, kadınları esir alıp cariye niyetine farklı ülkelerdeki Arap zenginlerine satmak dâhil her türlü mezalimini meşrulaştırmak istemiştir. Dolayısıyla, “savaş ganimetinden ve kâfirlere kılıç çalmaktan” bahsedilen Enfal Suresi’ndeki “Allah buyruğunun” kendisi ve Irak ordusu için de geçerli olduğunu kamuoyuna duyurmuştur.
Aynı zamanda bu bir algı operasyonudur. İmha harekâtını gerçekleştirmek üzere Kerkük ve Erbil’deki birinci ve beşinci kolordu görevlendirilmiştir. Ek olarak Cumhuriyet Muhafızlarının seçkin birlikleri, hükümet milisleri ve hükümetin işbirlikçileri Kürt aşiretlerinden oluşan korucular devreye sokulmuştur. Kürtlerin Caş (Cahş-Cehş yani eşek sıpası) olarak adlandırdıkları bu merhametsiz ve vicdansız korucular, yerle bir edilen Kürt köylerindeki malları (ev, konak, hayvan ve arazilerini) gasp etmeye yani savaş ganimetlerini elde etmeye ağırlık verdiler. Sahipsiz kalan kadınlara-kızlara el koyarak onları alçakça kullandılar.
Enfal operasyonlarının vahim sonucu şöyleydi: 2000 Kürdistan köyü yıkılmıştı. Yerle bir edilen 31 köy o yöredeki Hıristiyan (Asuri-Keldani) ahaliye ait idi. Zorla göçertilen topluluklar arasında Bektaşi inançlı Musul-Kerkük yöresinde yaşayan Şabak (Şavak) cemaati, Êzdî ve Hıristiyan cemaatlerine ek olarak Kerkük ağırlıklı Kürt ve Türkmenler de bulunmaktaydı. 17 bin kişi, faili meçhul cinayete kurban gitti. Yakalanıp katledildikten sonra toplu mezara koyulan 1000 kişi tespit edildi. Yaklaşık 100 bin ile 182 bin arasında insan öldürüldü.
1960 ile 1989 yılları arasındaki operasyon ve çatışmalar sonucunda toplam 4500 köy viraneye çevrildi: O tarihte 3 milyon 500 bin nüfuslu Kürdistan’da 1 milyon kadar insan sürgün edildi. Irak’ın güney çöllerinde kumlara gömülen Barzani aşireti ve diğer Kürt aileleri, hâlâ ortadan kaldırılmış evlatlarının peşindeler. Bu arama kararlılığı bazen başarılı da olabiliyor. Nitekim Irak-Suudi sınırındaki El Musanna mıntıkasında kumlara gömülü 100 kadar Barzani ailesi mensubunun kalan kemikleri, Temmuz 2022 yılında akrabalarına teslim edilebildi.
Kürdistan’da faili meçhul cinayetlerin, kayıp ailelerin ve esir alınıp Arap zenginlerine satılan Kürt kadınlarının izlerini de bulmak amacıyla toplu mezarları araştırmakla yükümlü resmi bir daire kurulmuştur. Irak’ta bir şubesi bulunan Uluslararası Kayıp Kişiler Komitesi (The International Commission on Missing Persons-ICMP) aynı konuda çalışmalar yürütüyor.
Bu münasebetle belirtmekte yarar var: Enfal vahşetinin, imha ve soykırım operasyonu olarak uluslararası kamuoyunda kabul edilmesi maksadıyla konu hakkında birçok akademik çalışma, araştırma yapılmış, üniversite tezi yazılmıştır. Kaybedilen Êzdî ile Hıristiyan (Asuri-Keldani-Nesturi) inançlı insanlar hakkında bir kitap yayınlanmış; Kuzey Afrika ülkesi olan Moritanya’nın başkentinde kurulu Novakşot Üniversitesi’nde bu hususta bir master tezi hazırlanmıştır.
Benzer bir tez de Duhoklu Adil Hasan Reşid tarafından “Kürtlerin Kitlesel İmhası: 1987-1988, Halepçe Örneği, Dilsel ve Hukuksal Bir Analiz” başlığıyla Fransa’nın Université de Rouen Normandie (Rouen Üniversitesi, Normandiya) Tarih bölümünde Ekim 2013’te yayınlanmıştır.
Yahudi ve Ermeni soykırımıyla karşılaştırmalı tarzda ele alınan bu imha ve tehcir olayı hakkında “The Anfal Operations against Kurds (1987-1988): in compare to Armenian genocide and holocaust” başlığıyla Arapça ve İngilizce yazılan bir makale, Haci Selim imzasıyla Ocak 2020 tarihinde yayınlanmıştır.
Toplu imha ve soykırımın baş sorumlusu Ali Hasan Mecid, Saddam’ın yakın akrabasıydı. Yanında Orgeneral Sultan Haşim Ahmed ile Hüseyin Reşid Muhammed, dönemin istihbarat şefi Ferhan Cebburi ve Sabır Abdulaziz Duri bulunuyordu. Saddam yönetiminin devrilmesinden sonra 2006 sonu ile 2007 arasında kurulup işe koyulan mahkemenin verdiği karar sonucunda ilk üç isim, darağacında asılmak suretiyle idam edildi. Son iki istihbaratçı ise müebbet hapis cezasına çarptırıldı.
Saddam Hüseyin de toplu katliam, imha ve soykırım suçu işlemek suçlarından aynı mahkeme tarafından yargılandı. İlaveten, Saddam yönetimine kitle imha silahı olarak kullanılan kimyasal madde satan Hollandalı işadamı Frans Cornelis Adrianus van Anraat, savaş suçlusu olarak Irak mahkemesi tarafından 15 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Şubat 1988’de bilhassa Irak Kürdistanı’ndaki Sergelu ve Bergelu vadilerine yönelik kimyasal bombalar eşliğinde başlatılan Enfal Operasyonları, farklı mıntıka ve zamanlarda devam ettirildi. Toplam altı (kimine göre dokuz) aşamada tamamlanan imha operasyonları 6 Eylül 1988’de Bahdinan (Amediye-Sersing-Bamernê) bölgesinde sona erdi.
Enfal olayının kapsamında olmamakla birlikte Feyli toplumuna yönelik kıyımları da Enfal soykırım halkasının bir parçası saymalıyız. Çünkü:
“1940’ların başından itibaren Irak vatandaşlığına geçmek için girişimlerde bulunanlar için; 1924 tarihli ‘Irak Vatandaşlık Kanunu’nda yerli Arap veya ataları Osmanlı vatandaşı olmayanların belirli koşullar altında sonradan vatandaşlık kazanabileceğine ilişkin bir düzenleme olması, Feylilerin vatandaşlık başvurularında engel teşkil etti.
1960’lara kadar dönemin Bağdat yönetimi, yasalardaki boşluklar nedeniyle binlerce Feyli Kürdü, Şii ve İran kökenli oldukları gerekçesiyle İran’a göçe zorladı.
1970’li ve 80’li yıllarda Saddam Hüseyin liderliğindeki Baas Partisi de Kürt ulusal hareketine destek vermeleri ve Şii olmalarından dolayı Feyli Kürtlere yönelik ayrımcı politikaları giderek sertleştirdi.
1969-1988 yılları arasında Baas rejimi döneminde resmi olmamakla birlikte en az 132 bin 500 Feyli Kürt, İran’a sürgün edildi. Sürgünü reddedenler ise baskı ve katliamlara maruz kaldı.
1980 yılında iktidardaki Irak Devrimci Komuta Konseyi tarafından alınan 666 sayılı kararla yaklaşık 300 bin Feylinin vatandaşlığı iptal edildi.
Baas yönetiminin hayata geçirdiği ‘Araplaştırma’ politikası, tüm asimilasyon çabalarına rağmen Feyliler üzerinde başarılı olamadı.
1970’li yıllardan itibaren Feyliler Kürt ulusal hareketine destek verdiler.
2003 yılında Saddam yönetiminin devrilmesiyle yaklaşık 12 bin Feyli Kürt, İran’dan Irak’a geri döndü.
2011 yılında Irak Parlamentosu, Feyli Kürtlere soykırım yapıldığını resmen tanıdı ve bu tespit Anayasa’nın giriş bölümüne yazıldı.” (1)
Saddam döneminde Irak yönetimini tekeline almış olan Baas Partisi’nin Erbil Emniyet Müdürlüğü’nden çevredeki bütün güvenlik şubeleri ve amirliklerine “acil ve gizli” uyarısıyla bir telgraf iletilmiştir. 9 Temmuz 1988 tarihli bu genelgede “motorlu taşıtlarda kullanılan direksiyon veya fren hidroliğinin” eksikliğinden bahisle, bu maddenin Kürdistan köylerine kaçırılış nedeninin araştırılması istenmektedir. Çünkü bu yanıcı madde, Irak hava kuvvetlerinin köyleri ve belirlenen direniş alanlarını bombalamak için kullandığı kimyasal silahın yapımında kullanılan bir karışımdır.
Enfal sırasında kimyasal silahlar çok fazla kullanılınca, bu maddeye ihtiyaç artmıştı. Ayrıca bu madde, kimyasal yanıkların iyileştirilmesi maksadıyla Kürtler tarafından bombalanan bölgelere kaçırılıyordu. Genelgenin esas amacı, direksiyon hidroliğinin hangi Kürtler tarafından nereye kaçırıldığının tespit edilip önlenmesidir. (2)
Enfal’in nasıl ve niçin gerçekleştirildiği konusu, Irak diktatörü Saddam Hüseyin’in devrilip arşivlerin ele geçirilmesinin ardından belgeli ve kanıtlı hale geldi. Belgelerin yanı sıra arşivlerde kayıtlı videolar da mevcuttu.
Örneğin bir belgede, Mısır’ın eski Başkanı Enver Sedat soruyor: “Duyuyorum ki ülkenizde çok sayıda insanın canına kıyıyor ve kelle kesiyorsunuz. Sizin yüzünüzden Arap yetkililer de dünya kamuoyuna rezil oluyor. Peki, neden?”
Saddam Hüseyin büyük bir kibirle diyor ki: “Bizim yurdumuzda kim ki vatana, rejime millete, ihanete eder, hiç acımadan kellesini uçururuz. Bu bakımdan Enfal Operasyonları kahramanlıktır; onlara (Kürtlere) vuracağım, mahvedeceğim, hepsini öldüreceğim…” (3)
İmha operasyonlarından kurtulabilen az sayıda insana rastlanabiliyor. O tarihte 12 yaşında olan Teymur Abdullah Ahmed isimli çocuk, “Mayıs 1988’de annemle iki küçük bacım gözlerimin önünde katledildi, onları koruyabilecek güçte ve yaşta değildim” demişti. (4)
Gerek imha olayına göz yummak gerekse İran’a karşı savaşında Saddam Hüseyin yönetimine silah ve kimyasal madde vermekten ötürü Enfal operasyonlarının suç ortakları arasında ABD ve bazı Avrupa ülkeleri de bulunuyordu. Örneğin, Shane Harris ile Maththew M. Aid imzasıyla Foreign Policy sitesinde yayınlanan 26 Ağustos 2013 tarihli habere göre, Amerikan istihbarat teşkilatı CIA raporunda şöyle bir kayıt var:
“ABD yönetimi, Saddam Hüseyin’in gerek İran gerekse onlarla birlikte hareket eden Kürtlere karşı kimyasal silah kullandığını biliyordu. Buna rağmen Başkan Ronald Reagan dâhil Amerikan idaresi, o zamanlar İran’a karşı desteklediği Saddam’a silah ve kimyasal madde vermeye devam etti.” (5)
Açığa çıkan bunca belgeye rağmen Enfal soykırımı hakkındaki bilgiler hâlâ eksiktir. Yine de sürpriz belge, itiraf ve ifşa kabilinden tanıklıklara rastlanabiliyor. Bunlardan biri de Halepçe’deki (1988) kıyımda başrolü oynayan Saddam yönetiminde Genelkurmay Başkanlığı yapan Orgeneral Nizar El Hazreci’nin açıklamalarıdır. Bu şahıs, El Arabi TV kanalındaki 22 Mayıs 2022 tarihli söyleşisinde şunları söylemiştir:
“Enfal operasyonlarının asıl amacı İran ile savaşımız (1980-1988) boyunca Kürtlerin İran askeri birimlerine yardım etmeleriydi. Bu nedenle 9 aşamalı bir operasyon planladık. Bunun üç merhalesi benim sorumluluğumdaydı. İlk hedef olarak Celal Talabani Peşmergelerinin kritik bölgelerdeki karargâhlarını amansız bir şekilde bombaladık. Karargâhlar çökertildi. Zira Derbendixan yöresindeki Dukan Barajı’nı korumak istiyorduk. Aksi takdirde baraj ilerleyen İran birliklerinin eline geçecekti. Onu savunurken yörede konuşlanmış Kürt Peşmergelerinin bizleri arkadan kuşatmasını istemiyorduk.
Irak ordusunun 9 aşamalı Enfal operasyonuna 17 farklı askeri kuvvet ile 75 bölük asker katıldı. Toplam 95 yönde operasyon düzenlenmek suretiyle Kürt kuvvetlerini sınırlarımızın dışına, İran’a kadar sürmüş olduk.
16 Mart 1988 tarihinde gerçekleşen Halepçe Katliamı sırasında kimyasal (kitle imha) silah kullanıldığına doğrudan tanık olmadım. Ancak o sırada Derbendixan bölgesine komuta ederken, ilgililer bana durumu aktardılar. Başkent Bağdat’a gidip durumu öğrenmek istedim. Sorumlulara göre Irak kuvvetleri havadan böyle bir silah kullanmamıştı.
Halepçe, kimyasal silah olayından iki gün önce İran kuvvetlerinin eline geçmişti zaten. İranlılar gelince, bölgedeki sivil ahali şehirden göçüp gitmişti. Dolayısıyla bizim kimyasal silah kullanmamızın bir gerekçesi, sebebi yoktu. Uluslararası komisyonlar da bu meseleyi araştırdılar. İnceleme neticesinde bu tür kimyasal silahların Irak’ta değil, İran’da imal edildiğine karar verdiler.” (6)
Soykırımdan söz etmişken, Aralık 2012’de İsveç, Enfal’in soykırım olduğunu kabul etti.
Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi, Enfal imha operasyonlarını anma gününü 14 Nisan olarak belirledi. Bu yıldönümünün bütün dünya ülkeleri tarafından kabul edilip Birleşmiş Milletler teşkilatının bu yönde karar alması için siyasi-diplomatik çalışmalar yürütülmektedir. Ancak neyin nasıl yapılacağına ilişkin bir perspektif olmadığından, şimdiye kadar umulan elde edilememiştir.
Her zaman söylerim: Ne yazık ki Kürtlerde politika ve diplomasi dar anlamda örgüt merkezlidir. Türkçede buna hizipçi, zümreci, fraksiyoncu politika denilir. Güneyli Kürtler ise bunu hizbî (hizipsel, hizipçi) kavramıyla dile getirirler. Aslında yapılması gereken güney-kuzey, doğu-batı demeden herkesin acı (Koçgiri, Zilan, Dersim trajedileri) ve tatlı (Newroz gibi şenlik ve bayramlar) günlerde ortak bir zeminde buluşmasıdır. Başka türlü ulus olmanın imkânı yoktur.
Başarısızlığın bir nedeni de “Kürt hareket ve kuruluşlarının ortak paydada buluşup birlikte hareket etmemeleri” durumudur. Sanki herkesin kendi “Enfal katliamı” varmış gibi bir politika ve yol izlenmektedir. Aynı şey Koçgiri, Ağrı, Zilan ve Dersim’de yaşanan toplu kıyımlar için de geçerlidir. Her kesim kendince Zilan katliamı (Komkuştîya Geliyê Zilan, Geliyê Safo) veya Dersim Tertelesi anması yaparak tatmin oluyor. Oysa başarılı olmak için el birliği, iş birliği yapılması şarttır.
Kaynakça:
1) https://www.indyturk.com/node/401331/, Gülbahar Altaş, Independent Türkçe, 19 Ağustos 2021; http://saddamscruelty.blogspot.com/2009/02/case-of-iraqis-of-iranian-origin.html, 7 Şubat 2009.
2) https://iraqicenter-fdec.org/archives/4285, Iraklı araştırmacı Abdulhadi Matuq El Hatim, 8 Mart 2023.
3) https://www.facebook.com/Saddam.dustbi/videos/; http://saddamscruelty.blogspot.com/2009/02/blog-post_16.html, 16 Şubat 2009; http://news.bbc.co.uk/2/hi/europe/4555000.stm
4) https://www.bbc.com/arabic/middleeast-49757450, 16 Eylül 2016.
6) https://www.alaraby.com/news/
Faik Bulut kimdir?
1980’lerden bu yana gazetecilik yapmaktadır. Çeşitli gazete ve dergilerde çalıştı. Ortadoğu’daki meseleler üzerine analizleriyle tanınıyor. Aynı konularda yazılmış 36 kitabı mevcut. Serbest gazeteci olarak köşe yazıları yazmaktadır.