Getting your Trinity Audio player ready... |
AKP, iktidarı ele geçirdiğinde ilk icrasının “Nereden Buldun Yasası”nı iptal etmek olduğunun unutulmamasını ve bunun tasarlanmış bir soygun planının ön adımı olarak, ulusun nafakasını, kamu kaynaklarını soymanın önündeki yasal engelleri ortadan kaldırmak amacı taşıdığını herkesin bilinçlerine yerleştirmelerini isterdim.
Eğer düzenbazlıklara maruz kalınmadan seçimler kazanılıp da “tek adam rejimi” yerine, kayıtsız koşulsuz ulusun egemen olduğu çok partili parlamenter demokrasi düzenine geri dönüldüğünde hiç zaman kaybetmeden “Nereden Buldun Yasası”nın yeniden yürürlüğe konulmasını isterdim.
Eş zamanlı olarak, kamu kaynaklarını yağmalayarak servet üstüne servet sahibi olan kişilere adli soruşturmalar başlatılması için yurtdışına çıkış yasağı uygulanmasını ve bütün namuslu vatandaşların, sivil toplum örgütlerinin bu iki hususun gerçekleştirilmesi için hükümetin arkasında destekleyici, itici güç olarak durmalarını isterdim.
Bu ve benzeri konularda toplumsal uzlaşma sağlandığında ülkenin halen içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal sorunlar sanıldığından çok kolay aşılabilir.
*
ŞUNU da hiç aklımızdan hiç çıkarmayalım;
1994 yılında İstanbul Belediye Başkanlığı seçiminde karşı adaylar İlhan Kesici ve Zülfi Livaneli’ye verilen ama çöp konteynırlarına atılıp yok sayılan oylar sayesinde AKP İBB’yi ele geçirmişti.
Yönetiminin el değiştirmesiyle birlikte yeni başkanın önceki başkan Prof. Nurettin Sözen döneminde gerçekleştirilen İstanbul Metrosu sinyalizasyon ihalesini iptal edip, aralarında damadın ailesinin de bulunduğu yandaşlara vermesiyle İBB’de yolsuzluklar, vurgunlar süreci başladı.
O günlerin görevli hükümetinin maliye yönetimi tarafından İBB’de yolsuzluk yapıldığına ilişkin ve aralarında “yolsuzluk için çete oluşturmak” adı taşıyan olmak üzere 12 tane yolsuzluk, zimmet davası açıldı.
Yine o günlerde KOÇ Grubu Başkanı olan Rahmi Koç ve İstanbul Ticaret Odası Başkanı Mehmet Yıldırım AKP’nin patronunun o yolsuzluk düzeninde bir milyar dolar servet sahibi olduğunu öne sürdüler.
Merak edenler o günlerdeki gazete arşivlerine bakabilirler.
Eğer o hesap doğruysa AKP işte İstanbulluların nafakasından kesilen o haram para ile kuruldu.
“AKP’nin patronu” dememin nedeni bu…
Ardından ABD’nin Ankara büyükelçisi CIA’nın ünlü darbe uzmanı Musevi asıllı Morton Abramowitz ve ABD’deki Emperyalist/Siyonist Yahudi lobilerinin desteği ile AKP ve patronuna devlet yönetiminin yolu açıldı.
AKP ülkeyi yönetmek için İstanbul’dan Başkente taşınırken İBB’de yolsuzluk için çete oluşturanlarla ilgili suç dosyalarında adları geçen ve “Biz Erdoğan’ın tayfalarıyız” diyen yol arkadaşları hep birlikte yürüdüler bildikleri yollarda…
Kimileri bakan, milletvekili, oldu, hiç ehliyetli olmayanlar da dâhil olmak üzere kimileri bürokrasi yönetiminin başköşelerine yerleştirildiler Bugün bile hala o makamlarda oturmaya devam edenler var.
Sonrası herkesin malumu…
Ortadoğu’da amacı Türkiye dahil 22 ülkenin sınırlarının değiştirilerek Büyük İsrail oluşturmak olan emperyalist/Siyonist BOP eşbaşkanlığı forsu(!!!), Deniz Baykal’ın gayret ve gafleti sayesinde ülke bugünlere geldi.
Göz boyamacılık amacıyla “Bütün servetim parmağımdaki yüzük, eğer zengin olursam yolsuzluk yapmışımdır” denilerek yapılan ve aynen söylediği gibi gerçekleşen seri yolsuzluklar…
Bir yanda Mahdumların gemicik filoları, yurt dışında kurulmuş şirketler, saraylar, dizi dizi makam arabaları, uçak filoları, dünyayı aile boyu fellik fellik gezip, görülmedik ülke bırakmamalar, yurt dışında mağaza kapatıp yapılan alışverişler, adrese elden teslim devlet ihaleleri, Cumhuriyet tarihinde görülmemmiş oranda tavan yapan iç ve dış borçlar…
Bir başka yandan Türk ulusunun sosyo/kültürel ve demografik dokusunu neredeyse değiştiren, yoksulun işine, aşına ortak olan milyonlarca Suriyeli asalaklar…
Talan edilen, yağmalanan, yabancılara peşkeş çekilen üretim ve hizmet kurumları, çöken tarım ve hayvancılık sektörü, daha önce bir kurban için harcanan para ile ancak bir kilo et alınabilen yoksulluk günleri bir yandan…
Bütün dünyanın saygıyla andığı, hayran olduğu, devletimizin kurucusu, ulusumuzun kurtarıcısı eşsiz önderimiz Atatürk yapılan saygısızlıklar…
Adına duyulan düşmanlıktan dolayı Avrupa’nın en işlek havalimanı olan Yeşilköy Atatürk Havalimanının yok edilmesi, Atatürk’ün adını taşıyan kurum ve kuruluşlarının isimlerinin değiştirilmesi, T.C. ibarelerinin kaldırılıp, Andımızın yasaklanması…
Yalnız ülkemize değil ürettiği aşılarla ve medikal işlevleriyle bütün insanlığa hizmet veren Hıfzıssıhha Enstitüsünü kapatma ihaneti…
Asırlık geleneklerinden koparılan Türk Silahlı kuvvetlerinin çökerilmesi, “dindar ve kindar genç yetiştireceğiz” diye dağ tepe doldurulan imam hatip okulları, laiklik karşıtlarından oluşan bir din burjuvazisi yaratılması bir başka yönden…
Saray hatununun “Seksen yıllık pisliği temizledik” diye andığı laik cumhuriyetin temel ilkelerinin birer birer yok edilmesi…
Bir de üstelik emperyalist/siyonist düzenin “ılımlı İslam” enjektesi ile devletimizin, ulusumuzun hafızasındaki Kemalizm’i, Atatürkçülüğü flulaştırarak ülkemizi sömürgeleştirme düşleri…
*
TEKRAR başa dönelim:
Bugün ülkenin, içine düştüğü vahim ve kaotik durumu algılayamayıp, baş suçluyu peygamber gibi görüp ona adeta tapan, beyinleri din istismarcılığı ile narkozlanmış, uyandırılması gereken büyük kitleler var.
Onlar da bu ulusun, bu ülkenin kazanılması gereken insanları…
Bunun için, toplumsal uyanış için ve ulusumuzun başına bir daha böyle belaların musallat olmaması için ülkenin yeni yöneticilerine sorumluluklar, görevler düşecek.
Yapılması kesinlikle gereken öncelikli edimlerden biri organizasyonu 1994 yılında İBB’de kurulan soygun çetesinin içyüzünü, marifetlerini cahil insanlarımıza anlayacakları şekilde açık seçik anlatıp, göstermek olmalı.
Bunun için en cahil insanlarımızın bile, hakkı, hukuku, hukuksuzluğu anlayıp algılayabilmeleri için çağdaş değerlere sahip yeni bir eğitim sistemi oluşturulmalı.
İslamiyet’le hiç ilgisi olmayan fetvalarıyla hiç bir dine benzemeyen, İslamiyet adını kullanarak yeni bir din yaratan diyanet ya kapatılmalı ya da yeni baştan inşa edilmeli.
İrtica yuvası, soygun ve ırz düşmanı, soyguncu dini vakıflar, tarikatlar kapatılmalı.
Türk Silahlı kuvvetlerine bütün eğitim ve öteki sosyal kurumları iade edilerek askerlik göreviyle ilgili yönetmelikleri eski düzendeki ordu geleneklerine uygun olarak yeniden canlandırılmalı.
Hiç vakit kaybetmeden Suriyeliler ve ülke düzenini bozan sığınmacılar geldikleri yerlere geri gönderilmeli.
*
BUNLAR çok zor operasyonları gerektiriyor diye düşünenler olabilir…
Ama bizim Türk ulusu olarak çok büyük bir şansımız var.
Bizim Tanrının hiçbir ulusa bahşetmediği bir güç kaynağımız var.
Bizim Atatürk’ümüz var.
Zor durumda kalıp da başaramayacaklarından korkanlara ne diyordu Norveçliler?
“Mustafa Kemal gibi düşün başarırsın…”
Atatürk ise “Bir şey yapmaya karar verdiğimde önce zorlukları düşünürüm. Onlar aşıldıktan sonra gerisi kendiliğinden gelir” diyordu.
Artık en zor aşamayı aştık.
İdeolojileri, inandıkları farklı olan altı siyasi parti “Mustafa Kemal gibi” düşünerek, ulusa, ülkeye hizmet için farklılıklarını bir yana bırakıp bir araya geldiler.
Küba’nın efsanevi lideri Fidel Castro Atatürk için “öldükten sonra bile ülkesini yönetmeye devam eden dünyadaki tek lider “diyordu.
Eğer Atatürk’ümüzün ilkelerini uygulayıp, onun gösterdiği rotada, yani onun önderliğinde ilerlersek o zaman biz de başaracağız