Advert
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Yaşamın İçinden

Yaşamın İçinden

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Getting your Trinity Audio player ready...

Tesadüfen bir kanal açtım… Eski filmlerden biri vardı… Lisedeyken izlemiştim… O filmlerin çevrildiği yıllar ve İstanbul yıpranmamış dokusuyla, Eminönü sahillerinde martı sesleri, su satanlar ve insanlar bir yığın değil yürürken karşılıklı birbirlerine çarpmıyorlar.

İnanamıyorum Bu İstanbul’un O İstanbul olduğuna… Şimdi İnsan karabalıklığından başka bişey yok, ırkçı değilim ama ortalık bilhassa merkez de göçmenler, mülteci ve sığınmacılardan adım atacak bir ayaklık yer zor bulunuyor.

Onlar yokken daha anlamlı ve güzeldi İstanbul… Adına da ne filmler çekilmiş, ne şarkılar bestelenmişti…’’ Ah Güzel İstanbul ‘’ gibi.

Belki her yer, yıllar öncesinde bugünkünden daha güzeldi… Siyaset bile.

O zamanlarda siyaset sadece mecliste kapılı kapılar ardında değildi… Nerde bir Kahve kapılarına atılan sandalyelerde ya da parkta, berber de, çay ocaklarında konuşulur, ne hükümetler yıkılır ne hükümetler kurulurdu…

İnsanlar seçimlere liderlere saygı duyar, Liderlerde insanlara birbirlerine güvenip sükûnet içinde oylarını kullanırlardı…

Şimdi ki gibi trol murol,mühürsüz oylar yoktu…Fırt , Gırgır, Çarşaf, Akbaba v.s mizah dergileri vardı.. Bu dergilerde liderler karikatürize edilir, çeşitli kimlikler giydirilirdi, tek bir mahkeme, savcılık şikâyeti duymamıştım belki vardı, olsa da kesin minimaldi…

İçimden dedim ki; bu sabah boş yaşanmışlığın önemi yok, 3-5 kalsa da geriye o yıllarda olabilseydik, keşke dedim.

*

Hayat Bayram olmazdı belki, o bir şarkıda geçiyor en kesin haliyle , o zamanlar diyelim ki; genetik ama ailelerimizde bizler gibiydi.. Umutsuz değildik, hiç birimiz… Hepimizin doyurulacak yarınları vardı

Babadan izin almadan bir yerde kalamazdık,Rahmetli annem o günün coğrafyasında vuku bulan tek-tük olayları kafasında büyütür , her seferinde kollama içgüdüsüyle karşı cinsin bizleri her türlü melaneti yapmaya hazır , tetikte bekliyormuş gibi bir profil çizdirirdi..

*

Tam da o zamanlar yıl1961 de günlerden bir gün Ayla adındaki 5 yaşındaki küçük kız İstanbul Bahçelievler’deki evinden 100 metre uzaktaki bakkala gider, bisküvi ve çikolata alan küçük kızı bakkaldan çıktıktan sonra bir daha görenin olmadığı şekilde kaybolur… Kayıp kızını bulmak için polise ve gazetelere başvuran Kore gazisi baba Selahattin Özakar’ın feryadını kısa sürede tüm Türkiye duyar… Özel ekipler seferber oldu, olay Interpol ve yabancı gazetelere de yansır, yıllarca acılı babaya ihbarlar gelir, sonuçta Ayla kaybolur… Rahmetli annem bu olayın etkisinde kalır. Ve bir türlüde üzerinden atamaz… Üniversiteye gitsem de asla kurtulamadı bu evhamından.

Hatırlarsınız yakın geçmiş zamanda Kore ile ortak bir yapım olan AYLA adlı filmi vizyonlara girdi…bu film bu kayboluş hikayesini anlatıyordu.. Yaşanmış öyküden yola çıkarak yazılan senaryo da ‘’Kore ‘ye Türkiye’den giden askerlerin içinde olan baba orada rastladığı kimsesiz küçük bir kızı, kaybolan kızı Ayla ile özdeşleştiriyor… Boş zamanlarında sürekli Ayla ile ilgilenmeye başlıyor ve böylece aralarında duygusal bir bağlılık oluşuyor, Korel’i çocuğa Ayla adı veriliyor… Bu birliktelikle Selahattin Bey içindeki yangını söndürmeye çalışıyordu…

Hatta onu Türkiye ye getirmek istemiş ama bunu gerçekleştirememişti.. Bu gerçek öyküye binaen çekilen filmde Ayla’yı Koreli küçük bir kız canlandırmıştı… İşte olacak ya; tam da o sırada bu öykü Kore’ de duyulunca bir takım dernekler vasıtasıyla o zamanki Koreli Ayla bulunuyor tabii 60’ lı yaşlarda Baba Kore ye davet ediliyor… Orada Ayla ile tanıştırılıyor.Birlikte zaman geçirdikten sonra Ayla Türkiye ‘ye davet ediliyor.. İstanbul’da da özlem gideriyorlar… Ayla Kore ye döndükten sonra baba Selahattin Özakar da hayata daha fazla tutunamayarak yaşamını kaybediyor…

Rahmetli annemin her trajedi de yaşamsal olayda hemen aklına bu vaka geliyor, bin bir türlü öğütte bulunuyordu bana… Şu anda kimi konularda güvensiz olmamın nedeni belki de buydu…

Konuyu dağıttık,nerden geldik bugünkü Ayla’dan dünkü kaybolan Ayla ya derken, dünün nostaljisi, duru ve yalınlığı , gözlerle anlaşma, yürekten inanma durumlarını bugünle karşılaştırmak istedim.. Bugün imzasız ve anlaşmasız hiç bir olay yürürlüğe girmiyor… Kimse söze güvenmiyor.

İyi yan ve yönleri de var belki ama mesela kimlik numaralarımız olması bir iyi yandır, onca karmaşanın içinde… geride kalan her ne yaşantı varsa nostalji, iyi ve saf duruş yalınlık yok artık günümüzde…

Benim gördüğüm şahsen bu… Bugünlerde insanlar diğer insanların eksik yön ve yanlarından faydalanmak için onları basamak gibi kullanmaya o kadar meyilli ki?

Bunun için eğitimli olman şart değil, sonuçta iyi niyetlisin, insanlar bunu fırsat bilip sana iki elma veriyorlar senden 5 elma almak istiyorlar…

Hepsi için geçerli değil elbette yazdığım konuyla ilgili bir atıfta bulunma istedim.

Derken, sürekli konu, konuyu açıyor… Kimi insanların kişiliği yetiştiği aile ortamında başlıyor, ailesel-çevresel faktörler diyoruz biz buna… buralarda yaralanma olmuşsa, ilerki yaşamında yaralanan çocuk, çok eskilerden olan acılarını ancak başkalarını yaralayarak giderme yolunu tercih ediyor…o zamanda topluma sorunlu insanlar kümesi birikiyor…

Üstelik bilimsel bir düşün ya da inanış kendinde gördüğün, hissettiğin normal yaşama olan uyumsuzluğunu sana bildirilince en doğru düşünce bunlarla ilgili terapi almak gerekir… Ama kimi insanlar kendilerini oturttukları sanal tahtlardan aşağıya indirmek istemezler, dahası oralarda oturmak için mütamadiyyen beslenecekleri başka basamaklarda aramaya mahkûmdurlar.

Konu nerden nereye önceki yıllarda yaşadığımız nostaljik hayat dediğimiz yılları anımsayınca şu anda yaşamakta olduğumuz dünya ile karşılaştırınca içimizin ne kadar ezik olduğunu anladık ve keşkelerle başlayan ne kadar cümle varsa hepsine özne olmak istedik!

Amacımız ve umudumuz somut, sayı ve tarih olarak o yıllara dönmeyeceğimiz kesin üzerinden yıllar geçmiş ama hiç olmazsa kalbimizi iyilik hüsmeleriyle doldurup ondan beslenelim… Rahmetli annemi hep hatırlarım… Mütemadiyen Kötülükten bişey çıkmaz, derdi.

İnsanlara inanalım, dostlarımıza da oysa neler gördük bu ahvale gelinceye kadar sanki hayvan besliyorsun da ortalığa pisledi diye ceza veriyorsun!

Bu tür insanlarda çok var yaşamlarımızda… Kimi insanlar doğuştan duygusuz olarak doğmakta, sadece başkalarından beslenmek için vardırlar, ilişkileri de öyledir…

Hiç birimiz güllük-gülistanlık büyümedik, İnsanlar son zamanlarda bu yazdığım ruh hallerindeki yerlerini almışlar ne yazık ki… Onun için geçmişi arıyoruz, arıyorum… Ekmeği, suyu, bilgiyi, yaşamı birlikte paylaştıklarımız o anılardan yola çıkarak, insanı- insan gibi severken, çıkarsız, amaçsız yalnızca yüreğimize onaylatarak,

 

Hâlbuki korkulacak hiç bir şey yoktu ortalıkta
Her şey naylondandı o kadar
Ve ölünce beş on bin birden ölüyorduk güneşe karşı.
Ama geyikli geceyi bulmadan önce
Hepimiz çocuklar gibi korkuyorduk.

Turgut Uyar’dan

Ayla Gürel

 

 

 

 

Yaşamın İçinden
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Advert
Advert
Giriş Yap

Sol Medya ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin