Advert Advert
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Evlat Katili Devlet Baba…

Evlat Katili Devlet Baba…

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Getting your Trinity Audio player ready...

BİR zamanlar dar gelirlilere nefes aldıran KDV iadesi uygulaması vardı.
Neredeyse unuttuk bunu…
Dar gelirli vatandaşları ekonomik anlamda bir nebze de olsa rahatlatan ve 25 Ekim 1985 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce kabul edilen 3065 sayılı KDV iadesine ilişkin kanun 1 Ocak 1985 tarihinde yürürlüğe girmişti.
Yasa vatandaşların yaptıkları alıverişlerde topladıkları faturalarda belirlenen verginin belirli bir orandaki bölümünün kendilerine iade edilmesini öngörüyordu.
Bunun bir başka yararı da faturasız alışveriş yoluyla oluşabilecek vergi kaçaklarını kontrol altına almak, böylece hem vatandaşın hem devlet maliyesinin kazançlı çıkacak olmasıydı.
Yalanlarla, din istismarcılığıyla, göz boyayıcı popülist politikalarla büyük kitleleri peşinden sürükleyen, cahil ve hiçbir yetkinliği olmadan ülke yönetimini ele geçiren, siyaset diliyle oklokrasi sisteminden, başka bir deyişle Tayyibist rejimden önce ülkemizde zihinlerde ve günlük yaşamda güven ve moral kaynağı olan “Devlet Baba” anlayışı vardı.
KDV iadesi uygulaması bu anlayışın bir yansıması olarak, temel görevi halkını mutlu etmek olan ve sorumluluğunun bilincinde olan o günlerdeki siyasi iktidar tarafından olanakların elverdiği ölçüde topluma ekonomik ve sosyal destek veren taze bir güç kaynağı olarak düzenlenmişti.
KDV vergisi hasılatı o yıl toplam vergi gelirlerinin yüzde 25’ini oluşturmuş ve yıllar ilerledikçe hiç gerilemeden yüzde 34’e kadar çıkmıştı.
İzleyen dönemlerde özelliğini İnönü’nün “Elinde yanlış bir şahadetname ile cemiyete çıkan bir adamın memlekete zararı sizin tasavvur edebileceğinizden çok fazladır. Bir cemiyette en muzır adam ehliyetsiz olduğu halde salahiyet sahibi olanlardır. Bu adam bütün hayatında ilmin, liyakatin ve çalışkanlığın düşmanı olacaktır” tanımına tam uyan bir süreç başladı.
Siyaseti ulusa hizmet amacıyla değil, makam ve servet hırsıyla yapan, ulusun mutluluğuna, ülkenin gelişmesine çağdaşlaşmasına hiçbir katkısı olmayan, üretim ve hizmet kurumlarını, ülkenin doğal kaynaklarını yok edip yağmalatan, ekonomik gelişmenin motor gücü olan tarım sektörünü çökerten…
Emperyalizm ve faşizm bağımlısı, ruhaniyetçi görünse de bunu ustaca maske olarak kullanıp, aslında, materyalist AKP iktidarı için KDV iadesi farklı bir anlam taşıyordu.
Bu nedenle milletin cebine elini sokarak Mart 2007 tarihinden itibaren KDV iadesi uygulamasına son verdi.
Böylece dar gelirlilere bir ferahlama kapısı kapanmış oldu.
Ekonomik yaşam entegral bir alandır ve bir alan çökse bütün yapı yara almakla kalmaz bütün sosyal yaşam aynı etki ile sarsılır
Bu nedenle AKP’nin ülkeye zararları söz konusu olduğunda akla gelenler sıralamakla bitmez
Kaçak sefahat sarayının ulusa bir günlük maliyetinin 18 milyon liraya yükseldiği açıklanıyor.
Yani “itibardan tasarruf olmaz” denilerek yapılan savurganlığın ulusa, devlet hazinesine günlük maliyeti, net geliri 5500 lira olan bir asgari ücretlinin üç yıl yedi ay çalışarak elde edebileceği bir miktardan daha fazla.
Kaçak saraya sığmıyormuş gibi yazlık, kışlık saraylar…
Sarayın emrinde katar katar makam arabaları…
Sekiz uçaktan oluşan hizmete amade bir filo…
Parmağındaki yüzüğü gösterip “Eğer zengin olursam yolsuzluk yapmışımdır” diyerek sanki tapulu arazisinden petrol fışkırmış gibi dünyanın en zengin adamlarından biri olan ve Fransız Le Monde dergisine “yıkıcı, yok edici” anlamında “L’Éradicateur” adıyla kapak konusu olan “Şahsım”…
“Sıfırla oğlum sıfırla” talimatları…
Bunlar rahmetli Bülent Ecevit Başbakan iken başbakanlık konutunun aşçısının medya kanallarında yer alan açıklamasını akla getirmez mi?
“Sayın Ecevit Başbakanlık konutuna taşındığında, beni çağırıp, “Evlâdım, burası benim evim ve devlet bana maaş veriyor. Bütün yediğimiz, içtiğimizin parasını benden alacaksın. Sakın ola, devletin tek zeytin tanesi boğazımdan geçmesin. Ben de çok dikkat edeceğim ama sizden bu konuda çok hassas olmanızı rica ediyorum.”
Bir gün kahvaltı yapılacak ve peynir yok. Her nasılsa ihmal etmişiz. Gittim bizzat kendisinden peynir almak için para istedim. Bütün ceplerini karıştırdı, para çıkmadı. Rahşan Hanım bir tasın içinde, o zaman iki buçuk lira vardı, buldu, verdi. Gözyaşlarıma engel olamamıştım”
Dış dünyada sözgelişi dünyanın en zengin ülkesi Birleşik Amerika’da devletin yönetim merkezi Beyaz Saray’da yaşam nasıl geçiyor bir de ona bakalım;
ABD başkanları “Beyaz Saray”ın kira ve elektrik faturası dışında, mutfak giderlerinin, hizmet ve malzemelerin harcamalarını, temizlikçi, garson ve hizmetçilerin ücretlerini, yani kendileri için yapılan her harcamayı ceplerinden öderler. Devlet sadece resmi devlet konuklarının ağırlanma masrafını karşılar.
Yine kendi durumumuza dönelim
Zenginin daha zengin, yoksulun daha yoksul olduğu soygun düzenine;
Her ay dört beş yerden maaş alan saray yarenleri…
Mevcut 16 Bakanlığın yedisinden daha fazla bütçesi olan bir Diyanet İşleri Başkanlığı…
Dağ tepe doldurulan İmam Hatip okulları…
Soyguncu, rüşvetçi saray yapsatçıları…
Nereye gittiği bilinmeyen 128 milyar dolar…
Kara para aklamaları…
Ayakkabı kutularından çıkan dolarlar, avrolar…
Çiftçinin kullandığı mazota yüzde 27, Belediyelere yüzde 18 KDV ödeme yükümlüğü varken hatırlıların lüks kotralarında kullandıkları mazota uygulanan yüzde bir KDV oranı…
Kendi vatanlarına, uluslarına, hiçbir katkısı olmayan milyonlarca Suriyeli, Afgan asalağı ulusun ekmeğine, aşına meskenine musallat ederek halkının yaşamını bir de bu yönden karartan bir devlet yönetimi anlayışı…
Bunlara tanık olup da eşsiz önderimiz Atatürk’ün bir asır önce sanki bugünleri yaşıyormuş gibi söylediği sözleri hatırlamamak mümkün mü?
“Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr-ü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.”
.***
İNSANLAR yaşadıkları ülkenin devletinin evlatlardır.
Devlet ulusun hamisi, babasıdır.
Öyle bir Devlet Baba ki dil bilmez bir imamın ballı bir maaşla yabancı ülkeye basın ataşesi olarak atanması örneğinde olduğu gibi yıllardır devletin bürokratik düzeni laçka olmuş durumda.
Depremde on binlerce insanımızın can vermesinin sorumlusu sadece hırsız yapsatçılar değil, yanısıra konuyla uzaktan yakından ilgisi olmayanların verdikleri ruhsatları imar affına dayanak olan raporları yazanları görevlendirenlerdir..
O zihniyetin içinde yer aldığı devlet çarkıdır.
Özetle evlat katili bir Devlet Baba…
***
ÖNÜMÜZDE gerçekleştirilecek tarihi 18 Haziran 2023 olarak dillendirilen bir seçim ve bu iktidardan kurtulma umudu var.
Eğer her şey olması gibi sonuçlanırsa yeni gelecek ulusa hizmet iktidarının devleti soyanları yargılamak için “Nerden Buldun Yasası”nı yeniden oluşturma açıklamasını duymayı ne kadar istiyorsam…
Bir o kadar da topluma küçük de olsa bir soluk alması için KDV iadesi uygulamasını yeniden hayata döndürmeyi düşünür mü onu da bilmeyi çok isterdim ammma…
Oklokrasi rejiminin depremi kendi yararına fırsata çevirerek uzun süreli bir “Olağanüstü hal” uygulaması yaratarak seçimleri yaptırmayacağından korkarım
Umar ve dilerim ki yanılayım…

Evlat Katili Devlet Baba…
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Advert
Advert
Giriş Yap

Sol Medya ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin