Advert
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Cumhuriyet Tarihinin İlk Vatan Toprağı Kaybı…

Cumhuriyet Tarihinin İlk Vatan Toprağı Kaybı…

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Getting your Trinity Audio player ready...

 

AKLIMDA mutlaka pek çoğumuzun da zihnini kurcalayan bazı sorular var.

Yunanistan bir süre önce tek bir kurşun atmadan burnumuzun dibindeki adalarımıza el koydu…

Önce yanıtı kolay bir soru…

Eğer bu olay Kurtuluş Savaşında emperyalizmin kat kat güçlü ordusunu denize döken, hastalığının ağırlaştığı bir dönemde bile Hatay’ın anavatana geri verilmesi mücadelesinde hasta yatağından kalkarak , diploması mücadelesi yaparak bunda da Muzaffer olan Atatürk döneminde yaşansaydı…

Eğer bu olay Kurtuluş Savaşı ve Lozan kahramanı İsmet Paşa zamanında yaşanmış olsaydı…

Ve eğer Kıbrıs Fatihi Bülent Ecevit zamanında yaşansaydı Yunanlılar bir karış toprağımıza el uzatabilirler miydi?

Bunun yanıtı kolay; Elbette Hayır…

***

ADALARIMIZIN gasp edilmesinin arifesi denecek günlere geri dönelim

Yıl 2002…

Dünya liderimiz Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanıdır ve aynı yıl ilk resmi ziyaretini Yunan Başbakanı Simitis ile görüşmek üzere Atina’ya yapar.

Hemen arkasından Kasımpaşa’da yaşarken ekmeğini bile mahalle bakkalından veresiye aldığı günlerde hiç hayal edemeyeceği şekilde kapı komşusu haline getirdiği Birleşik Amerika’ya gider.

Atina’ya giderken beraberinde siyasi danışmanlar ve çevirmeni vardır.

Simitis başkanlığındaki Yunan heyeti de benzer şekilde oluşmuştur.

İki lider görüşmeye başlamadan önce maiyetlerinde kim var, kim yok herkesi toplantı salonundan çıkararak baş başa kalırlar.

İyi de, Simitis muhtemelen İngilizce biliyordur da Türkçe bilmiyor.

Bizimki ise bütün dünyanın mediterranean diye tanıdığı Ak denize “vayt si” adı vermekten ve Davos toplantısında İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Perez’i susturmak için kullandığı “van münit” demenin dışında İngilizce diline hâkimiyetine tanık olan yok.

Soru şu iki Başbakan hangi dilde konuştular hangi konuda anlaştılar?

Bilinen tek şey fazla bir süre geçmeden 18 adamız işgal edilerek Türkiye Cumhuriyeti tarihide ilk kez vatan toprağı kaybının yaşandığıdır.

İşgal günlerinde adeta laf olsun der gibi bir iki itiraz dışında gerekli olan hiçbir tepki gösterilmedi…

Andımızı yasaklayan resmi kurumlardan TC ibaresini kaldıracak kadar Türklükten uzak birinin ulusal bir konuda duyarlılık göstermesi beklenemezdi tabii.

Bu da Cumhuriyet tarihimizin en utanç sürecidir.

Oysa Türkün geleneğinde canı pahasına vatan topraklarının her karışını savunmak vardır.

Asıl Soru damarlarında Türk kanının zerresi akmayan Türk ve Türklük düşmanının neyin karşılığında adalarımızın Yunan işgaline göz yumduğu…

***

DAHA eski bir tarihe, Osmanlı İmparatorluğun çökmek üzere olduğu yıllara uzanalım.

Doğu Karadeniz’de Rize ve dolaylarında Rum çeteleri eski Rum Pontus devletini hortlatmak hayaliyle Türk köylerine saldırırken, nüfus çoğunluğu sağlamak için de Gürcistan’da Tiflis civarında yaşayan Rum ahaliye çağrı yapıyorlar.

Davete icabet edenler arasında eşkıya Bakatalı Teyyup diye anılan biri vardır.

Gelenler için konaklanacak en uygun yer günümüzdeki adı Güneysu ve o günlerdeki Rumca adı Potamya’daki Pulihoz Kaluharaf köyüdür.

Bakatalı Teyyup ailesinin soy ağacı izlendiğinde Yahudi asıllı ve Gürcüce adları Havuli, Farfuli ve Fuzuli kadınlara rastlanır.

İşte Simitis ile görüşen “Asrın Lideri”nin daha sonra Vesile adını alan annesi Farfuli kızı Fatuli’dir.

****

GELELİM asrın liderinin şecere kayıtlarınaa girmiş kaçak saraydaki valide sultan dışındaki öteki Yahudi kökenlilerin bıraktığı izlere..

Potamyalı henüz Başbakan olmadan önce 16 Temmuz 2002 günü Yahudi Ulusal Güvenlik Enstitüsünün “American Jewish Comitte”nin davetlisi olarak Birleşik Amerika’ya gider ve JINSA (Yahudi Ulusal Güvenlik Enstitüsü) yetkilileri ile görüşmeler yapar.

2004 yılında yaptığı bir başka ABD gezisinde 26 Ocak günü American Jewish Comitte tarafından Yahudi Cesaret Ödülü “Davut Boynuzu” ve 2005 yılı 10 Haziran günü kısa adı ADL olan Anti Defamation League Direktörü Abraham H. Foxman tarafından Yahudi cesaret ödülü diye tanımlanan ikinci bir ödül daha verilir

Yahudilerin kendilerine hizmet edenlere verdiği ve daha önce Yahudi olmayan hiç kimseye verilmemiş bir ödüldür bu…

***

ANTİ Defamation League denen örgüt nedir ona bakalım;

1913 yılında kurulan ADL “Denizaşırı Yatırımcılar Servisi” adlı şirketle uluslararası silah ve uyuşturucu kaçakçılığı kirli parayı aklama gibi işleri yürütmektedir.

Bu eylemleri sırasında Gandhi ve Palme suikastlarının arkasında anılan ADL’nin Ağustos 1985’te Kafkasyalı Müslüman lider Tscherim Sobzocov bombalı saldırı sonucu öldürülmesi Musevi iken Müslüman olan Prof. İsmail Raci Faruki ve eşinin evlerinde bıçaklanarak öldürülmesi gibi vukuatı var.

***

Bir başka soru

Elbette Türk toplumu kurtuluş savaşında eşsiz önderinin gösterdiği öğrettiği yolda nasıl destanlar yazmışsa yine öyle er ya da geç tek yürek halinde titreyip kendi benliğine dönecektir.

İşte o zaman…

Bütün dinlerin günah saydığı her haltı yerken miting alanlarında elinde kuran sallanarak ve sadaka dağıtır gibi çay paketleri atılarak beyinleri tutsak edilmiş cahil kitleleri bir yana bırakalım…

Sizler…

“Allahü tealanın bütün vasıflarını toplamış lider…”

“Onun için her gün iki rekât şükür namazı kılınmalı…”

“Ona dokunmak bile ibadettir…”

“O ikinci peygamberdir…”

“Karımla yatarken görsem de kıskanmayacağım tek adam…”;

“Kocamı boşarım; gel dese…”

“Ayakkabısının altını yalarım…”diyenler ve benzer niceleri…

O zaman sız acınacak zavallı yaratıklar, toplum karşısına nasıl çıkacak, insanların yüzüne nasıl bakacaksınız?

Ve siz sanatla soytarılığı, şaklabanlığı birbirine karıştıran, önünüze atılacak bir parsa kapmak için eğilip bükülen, kemiksiz, onursuz, duyarsız saray hacıyatmazları.

Size de bir çift sözüm var;

Sanatkâr aç kalsa da, kırılsa da eğilip bükülmez.

Sanatkâr bilim insanları ile birlikte toplumun insan ve doğa sevgisinin insanlığın etiksel ve estetik duygularının dışa yansıtıcısı, tercümanı, yol yordam gösteren aydınlığıdır.

20 yıldır ülkenin nasıl çağdışılığa gerilediğini, ulusun nasıl perişan hale geldiğini görmezden gelip topluma yabancılaştınız.

Saray saltanatı bittiğinde nereye sığınacaksınız acaba?

Ya sizler

Biri “Cumhurbaşkanlığının saygınlığını zedeleyen, milli ve tarihi vasfını aşağılara çeken bu şahıs, Türkiye’nin başına çöreklenmiş, bahtını ve ufkunu hepten perdelemiş durumdadır… Hesap sormazsam namerdim” dediğini unutup “Kankama laf söyletmem” diyen kaypak…

Bir başkası “Ey Erdoğan, paçalarından yolsuzluk akıyor… Boynu bükük kalan esnafın, çiftçinin yüzüne nasıl bakıyorsun” sözlerini yalayıp yuttuktan sonra…

“Erdoğan, Türkiye’nin ilelebet ve ebedi başkanıdır.. Sadece Türkiye’nin değil bu coğrafyanın ve insanlığın büyük devrimcisi, Türkiye’nin ilelebet ve ebedi başkanı ve insanlığın büyük devrimcisidir” diyen hangi soydan geldiği anlaşılamayan bir asilzade…

Sizler bugün köşe başlarını mesken edinmiş durumdasınız ama gelecek olan gün geldiğinde hangi köşeye sığınacaksınız acaba?

***

SON bir sorum da hangi inançtan hangi ideolojiden olursa olsun Türklüğü ile gurur duyan her yurtsevere…

Bu ülke şehitlerin kanı ile kurulmuşken, Atatürk’ün ve kurduğu cumhuriyetin saygınlığı bütün dünyaya kabul ettirilmişken, Lozan’da hakkımızı söke söke tescil ettirdiğimiz o 18 adamızın sanki kabile devletiymişiz gibi gasp edilmesine, ulus onurumuzun çiğnenmesine daha ne kadar suskun kalacağız?

Yeni bir Atatürk, yeni bir İnönü, yeni bi Ecevit mi beklemek zorundayız yoksa?

Cumhuriyet Tarihinin İlk Vatan Toprağı Kaybı…
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Advert
Advert
Giriş Yap

Sol Medya ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin