Getting your Trinity Audio player ready... |
UZAK olmayan yakın bir geçmişteki günleri anımsayalım;
Son padişah haşmetli 1.Şahsım çevresinde en çok 10 bin dolayında insanın yaşadığı İstanbul’un gözde turizm alanlarının en başlarında gelen Çamlıca tepesine “bir selatin cami de burada olsun” diyerek 60 bin kişilik cami inşa ettiriyor.
Malum; “Selatin cami” kavramı Osmanlı İmparatorluğu döneminde padişahların yaptırdıkları camiler için kullanılırdı.
Böylece 1.Şahsım Sultan hazretleri padişahlık iradesini açıkça beyan etmiş oldu.
Biraz daha yakın günlere gelelim…
Covid salgınının ülkemizdeki etkisinin henüz yeni yeni görülmeye, gerekli önlemler alınması halinde salgının yayılmasının önlenebilmesinin mümkün olabildiği günler…
Sultan 1.Şahsım’ın ani bir fermanıyla Ayasofya Müzesi bir Cuma günü camiye dönüştürülüyor.
Yapılan resmi açılış törenine, cuma namazına Ayasofya’nın bulunduğu Sultanahmet Meydanını dolduran ve basında yer alan bilgilere göre en az bir milyon kişi katılıyor.
Salgına karşı korunmasız bir milyon vatandaş…
Ardından peş peşe gelen günlerde sultan hazretleri çeşitli illerde ve kendi ifadesine göre “lebalep dolan” kapalı salonlarda parti kongreleri düzenliyor.
Sonrası malum;
Salgın hızla bütün yurda yayılıyor, binlerce masum insanımız, onları tedavi etmeye çalışan çok sayıda doktor ve sağlık çalışanımız yaşamlarını kaybediyorlar.
Bu bir anlamda ülkeyi yöneten kişinin siyasi çıkarları uğruna göz göre göre işlenmiş seri cinayetler dizisidir.
Keşke ayak yalayıcılar bir yana, bütün aklı başında yurtsever, ulussever insanlarımız o günlerde yaşananları hiç unutmasalar, unutturmasalar, hep gündemde tutsalar ve günü geldiğinde en azından seçim sandıklarında gereken hesabı kesseler.
***
AYASOFYA mabet olmaktan öte bütün insanlığa ait bir kültür mirasıdır.
Ayasofya binasının yer aldığı alanda ve en fazla birkaç yüz metre uzağında ve başta bütün dünyanın Blue Mosque -“Mavi Cami”- diye tanıdığı, bildiği Sultanahmet Camii olmak üzere dört tane cami var.
Atatürk döneminde restore edilerek 24 Kasım 1934 tarih ve 7/1589 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla müzeye çevrilip kapıları bütün insanlığa açılan Ayasofya’nın hiç gereksinme olmadığı halde camiye çevrilmesinin anlamı laiklik, devrim ve Atatürk düşmanlığına alet edilmesi demek.
Semavi ve panteist dinlerin, inanç olarak deist, monoteist, politeist kim varsa hepsinin günah saydığı sahtekârlık, yalancılık, soygunculuk, yetim hakkı yeme gibi ne kadar suç varsa bunların faili olan kişinin din istismarcılığı yapması merhum Prof. Yaşar Nuri Öztürk’ün dediği gibi insanları Allah ile aldatmaktan başka bir şey değil.
Keşke insanlarımız seçim sandıklarının başına gittiklerinde bunları, vatandaşların hayatların hiçe sayarak yapılan din istismarcılığını hiç unutmadan oylarını ona göre kullansalar…
Keşke yeni dönemde ülkeyi yönetecek olan aklı başında gerçek devlet adamları geçmişten günümüze bir kültür mirası olarak kalan Ayasofya’yı eşsiz önderimiz Atatürk’ü örnek olarak alıp insanlık ailesine geri verseler…