service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Getting your Trinity Audio player ready...

Üçüncü baskısı birkaç gün sonra elimizde olacak Munise romanının kahramanlarından Durmuş’un (benim Selim amcam, babamın bir küçüğü) eşi Zühre Yengeyi de dün Karşıyaka’da toprağa verdik. Durmuş Akçam da üç yıl önce yaşama veda etmiş ve son okuduğu roman Munise olmuştu. Romanı çok beğenmiş, telefon ederek kutlamıştı beni. Kendi yaşam serüveninin bir kısmını anlatmak için kaleme aldığı “Antep Tırpancıları” adlı küçük broşür de o romanın kaynaklarından biriydi…

Yitirdiğimiz insanlar bizim canımızdan, kanımızdan bir parçayı da koparıp gidiyorlar; onların yerine başkaları katılıyor hayatımıza; bütün olarak düşündüğümüzde ise duygusal planda yıpranarak, düşün dünyamızı bulutla ve efkârlı anlarla karartarak yaşıyor gibiyiz. Bir yandan da yaşamın devridaimine kendimizi katarak, geleceğe ilişkin kaygılarımızla mücadeleye, dava ve insan aşklarına katılarak, genç kuşaklara, çocuklarımıza, torunlarımıza iyiden, güzelden, doğrudan yana bir şeyler katmaya çalışarak son çizgiye doğru yürüyoruz…

Ülkemiz ne yazık ki büyük bir çıkar ve düşüncesizlik saldırısı altında… Yirmi yılı da geçti; ülkenin en başından her türlü olanak kullanılarak ilan edilen “babalar gibi satmak” düşüncesiyle ormanlarımız yağmalanıyor, şehirlerimiz betona boğuluyor, yalnız kendini ve çekirdek ailesini düşünen bireyci bir tutumla hareket etmeyi bir alışkanlık ve yaşam biçimi olarak benimseyenler geleceğimize büyük zararlar veriyor…

Zühre yengemizin defni sonrası yakınlarımız, akrabalarımız ile bir araya geldik dertleştik. Verdikleri yeni haber üzüntümü kat ve kat çoğalttı… Ölçek köylüsü ellerinde motorlu testerelerle o güzelim ormanının ağaçlarını keserek ısınıyormuş. Ormanda herhangi bir devlet koruması da yok; elli yıl önce benimle birlikte orman kesimine karşı mücadele eden köyün sonraki kuşaklarında o bilinç de kalmamış. Devlet artık ağaç işaretleyerek, yaşlıyı, zarar vereni, gölge yapanı keserek değil, bölge bölge kesiyor, kestiriyor ormanları. Geçen yıl Irak’a yapılan tomruk ihracatında rekor kırmışız! Olan kime oluyor? Bu ülkenin geleceğine, genç kuşakların ve dünyanın geleceğine…

Ocak ayının sonuna geldik; daha önceleri metrelerce karlar yağan Ölçek köyünün içi bomboz duruyor. Yılmaz Kömürcü sabahları köyün fotoğrafını çekip bana gönderirken elleri titriyor. Onun amcası Koça Kömürcü de orman kesimine karşı en başta mücadele edenler arasında, benim yanımdaydı, yoldaşımdı…

Hiç gereği yok iken barajlar yaptılar Kura nehrinin üstüne, şimdi de Kura nehrinin sularının bir kısmını Çoruh’a aktarmak, oradaki barajları doldurmak için Delikkaya projesini hayata geçirmeye çalışıyorlar. Yeter ki müteahhitler kazansın, yeter ki betonlar atılsın bir yerlere! Bahane mi yok…

Dünyanın en başarılı nektar toplayıcısı, dünyanın en zengin kır çiçeği örtüsüne sahip bölgeye doğanın armağanı olan Kafkas Arısının vatanı ağır bir saldırı altında. O ormanlar giderse, o sular kirlenir ve başka yönlere verilirse, o iklim bozulursa, yüzbinlerce insanın geçim kaynağı olan hayvancılık da bitecek, doğa kuruyacaktır… Şu an Ölçek köylüsü hayvancılık yapmayı sürdürüyor ve gün geçtikçe gelirleri artıyor; doğalarına, ormanlarına sahip çıkmayı başarabilirler, bir de kooperatif kurabilirlerse daha da çoğalacak…

Yapmayın beyler, yapmayın efendiler… Kıymayın bu güzel ülkeye… Kıymayın çocuklarınızın geleceğine…

Önce yaylanın otlağına taş döktüler, seçim geliyor kimse bir şey demez diye yazlık evler yapmaya kalktılar… Köyden karşı çıkan güzel insanlar da devreye girdi; şimdilik o iş askıda… Yapılmış olanları yıkmaya, yıktırmaya gücümüz yetmedi… Şimdi de ormanlar saldırı ve tehdit altında… Kesim işlerinden nemalanlar bir yandan, bedava ısınma aracıdır diye ormana saldıran köylü bir yandan…

Mücadele de sürüyor ve ektiğimiz tohumlarla, diktiğimiz fidanlarla direniyoruz, direneceğiz. O Ölçek köyünden 26 genç bir tiyatro topluluğu oluşturdu ve gönderdiğim oyun metinleri içinden “Koço’nün Tükeni” adlı, 46 yıl önce yaşanmış, orman kesimine karşı mücadelemizi anlatan oyunu seçtiler… Gençlerimiz köyünde yapılan yanlışı görüp babalarını, köylülerini uyarmayı başarabilecek mi, bunu zaman gösterecek. Onlara Dursun Akçam Kültürevi’nin kapısı ve sahnesi sonuna kadar açık. Ne zaman kitap okumak için, tiyatro oyunu çalışması için gitseler, orada sıcak çayları da olacak…

Yaşam çelişkilerle dolu… İyiyle kötünün, çıkarlara göre bencilce ve düşüncesizce hareket etmeyle erdemli olmanın kavgası sürüp gidiyor. Şimdi, bize düşen yazmaktır, uyarmaktır, Dursun Akçam Kültür ve Sanat Vakfı’nı ayakta tutmak, insanlık bayrağını gönderden indirmemektir.

Zühre yengemin çok ekmeğini yedim ben… İlkokul üçüncü sınıftayken Ardahan’a gelmiş Selim amcam beni köye götürmüş ve o kış, bir aya yakın köy ilkokuluna devam etmiştim. Anam Perihan ile babam Dursun’u ne kadar kutlasam azdır, bana o yaşamı da tattırdıkları için. Zühre Yengemin abisi Yadigâr Efendi’nin Ziyarat Tepe’nin eteğindeki odasında kalıyorduk o kış. Geceleri aşağıdan akan köy çayının o güzel sesi gelir girerdi sekiz yaşındaki çocuk koynuma… Ben o köy çayının, o ormanların sevdasıyla büyüdüm. Ömrüm yettiğince, nefesim döndüğünce de mücadelemi devam ettireceğim…

Yaşasın doğa ve insanlık için direnişimiz, yaşasın kötülüğe karşı güzel imecemiz…

Gününüz aydın olsun değerli dostlar…

Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Advert
Advert
Giriş Yap

Sol Medya ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin