Advert
  1. Haberler
  2. Sol Şerit
  3. Nâzım Hikmet insanlık dersi vermeye devam ediyor hâlâ

Nâzım Hikmet insanlık dersi vermeye devam ediyor hâlâ

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Getting your Trinity Audio player ready...

İnsanların içindeyim seviyorum insanları
hareketi seviyorum
düşünceyi seviyorum
kavgamı seviyorum

Nazım Hikmet büyük Türk şairi ama aynı zamanda insanlığın ortak değeri olmayı başarmış bir şair.

Bugün dönüp Nâzım’ın yaşamına, eserlerine, mücadelesine baktığımızda herkesin kendi payına çıkartacağı büyük dersler var.

Hem de ne büyük dersler…

Sosyalizm, büyük bir davadır.

Bu dava, bireyci kapitalist düzenin karşısına toplumcu bir sistem kurma davasıdır.

Ve Nâzım Hikmet, bu davanın en büyük şairidir.

Nâzım’ı anlamak için sosyalizmi anlamak, sosyalizmi anlamak içinse, Nâzım’ı bir kez daha, bu kez daha derinden anlamak gerek…

Bu dersi en başta özetleyelim:

Devrimci, ilerici ya da sosyalist, kafasının içinde toplumcu bir düzen tasarlar ve bu toplumcu düzeni kurmak için mücadele eder. İşin doğası, düşüncenin pratiğe geçmesinde mücadelenin de toplumsal olmasıdır.

Ancak genelde böyle olmaz, devrimci ya da sosyalist, toplumdan kopuk bir mücadele izler. Kapitalizmin insanları bireyleştirmesine karşı mücadele eder ama toplumsal mücadeleyi bireyci bir şekilde verir.

Bireyciliğin ilk yansıması pasifizmdir, mücadelenin tümüyle dışında kalıp, izlemektir olan biteni.

Bireyciliğin ikinci şekli toplumla birleşmek, insanlarla bir araya gelmek ve toplumculuğu toplumla yapmak yerine, bireysel kahramanlık yolunu seçmektir.

Türkiye’nin garip tezatıdır, kapitalistler, sağcılar fikir olarak bireyciliği savunur ama pratikte toplumsal bağları çok güçlüdür. Mahallede, işyerinde, kahvede insanlarla birlikte olan adamdır sağcı.

Halbuki sosyalist, okulda, işyerinde, mahallede, kahvede yalnızdır, toplumla bağı yoktur. Toplumcudur, ama bu toplumculuğunu ortaya koyacak bir zemin yoktur!

O nedenle bireyci sağcı toplumu peşinden sürüklerken, toplumcu solcu toplumdan dışlanır.

Peki bu yaman düğüm nasıl çözülür?

19 yaşında bir delikanlı olarak Anadolu’ya, Milli Mücadele saflarına geçmeye karar verdiğinde idealist bir gençti ama dava adamı değildi.

Önce Anadolu’ya, oradan Moskova’ya, sonra tekrar Anadolu’ya öyküsü böyle başladı Nâzım’ın.

Anadolu’ya ilk geçtiğinde boğulacak gibi oldu.

Çünkü bir Paşa torunu olan Nâzım gibi, aristokrat kökenli, elit sayılabilecek, hele de radikal biri için Anadolu, olsa olsa tutuculuğun merkeziydi.

Nitekim bu tutucu havada fazla barınamadı.

Oradan Moskova’ya geçti.

Moskova’dan döndüğünde artık sadece idealist bir genç değil, inanmış bir dava adamıydı.

Ve üstelik de Milli Mücadele başarılmış, genç Cumhuriyet kurulmuştu.

Nâzım Türkiye’ye döndüğünde şairlikte epey yol kat etmişti.

İlk şiirleri Bakü’de yayınlanmış ve büyük de ilgi toplamıştı. Bu gencin yeni dönemin şairi olacağı herkes için belliydi.

Moskova’da gördüğü bir film hayatını büyük ölçüde etkiledi.

Beyaz perdede gerçek insanlar vardı, hem de binlerle.

Bunlar Orta Asya’nın Müslüman, Türk yığınlarıydı.

Bolşevik Devrimi’nin sürdüğü yıllar aynı zamanda büyük bir kıtlık, kuraklık ve açlık dönemiydi Türkistan için…

Beyaz perdede bu “açlık ordusu” belgesel olarak oynuyordu.

İzledi Nâzım ve o gece şiirini yazdı: Açların Gözbebekleri

Açlar dizilmiş açlar!
Ne erkek, ne kadın, ne oğlan, ne kız
sıska cılız
eğri büğrü dallarıyla
eğri büğrü ağaçlar!
Kimi
deri…deri!
Yalnız
yaşıyor
gözleri!
Uzaktan
simsiyah sivriliği
nokta nokta uzayıp damara batan
kocaman başlı bir nalın çivisi gibi
deli gözbebekleri,
gözbebekleri!

Bu tarihten sonra Nâzım’ın o büyük, heyecanlı kavga şiiri geldi: Güneşi İçenlerin Türküsü

Sonra o büyük destansı şiiri geldi: Benerji!

Benerji, Hindistanlı bir devrimci delikanlıydı.

Nâzım, belki de her ülkenin, her ulusun genç devrimci tipini canlandırdı Benerji’de.

Delikanlım:
İyi bak yıldızlara
onları belki bir daha göremezsin.

Delikanlım:
Senin kafanın içi
yıldızlı karanlıklar
kadar
güzel, korkunç, kudretli ve iyidir.
Yıldızlar ve senin kafan
kainatın en mükemmel şeyidir.

Delikanlım:
Sen ki ya bir köşe başında
kan sızarak kaşından
gebereceksin,
ya da bir darağacında can vereceksin.

Yıllar sonra darağacına giderken Deniz, hep bu şiiri okuyordu.

Ama Benerji aslında bir karar şiiriydi.

Nâzım, Benerji’de genç devrimcinin intiharı seçmesini işliyordu. Çünkü genç devrimci toplum için mücadele ediyordu ama toplum içinde yalnızdı.

Nâzım, intihar etmiş bulacağını sanarak girer Benerji’nin odasına ama onu yazı yazarken ve ıslık çalarken bulur:

Hani üstadın bir sözü var:

Hani üstadın bir sözü var:
“Boş gecelerini değil
Boydan boya ömrünü ver inkılaba”
Ve işte sağım!..
Anladım ki şunu…
Çıkardım namludan kurşunu,
onu dehşetli güzel günlere saklıyacağım…

Benerji henüz yirmili yaşlardaki Nâzım’ın en kabına sığmaz döneminin şiiridir.

Ve elbette Benerji tiplemesi nedeniyle çok da eleştirilir.

Fakat Nâzım eleştirilerin büyük kısmının içyüzünü gayet iyi sezmektedir. Eleştirilen Benerji’nin yanlış devrimciliği değil, bir gencin devrimciliği seçmesidir.

Ve Nâzım, devrimcilik yerine bireyciliği öneren bu tür reformculara yanıt şiirlerini aynı dönemde yazar:

Behey! kaburgalarında ateş bir yürek yerine
idare lambası yanan adam!
Behey armut satar gibi
sanatı okkayla satan sanatkar!
Ettiğin kâr
kalmayacak yanına!
Soksan da kafanı dükkanına,
dükkanını yedi kat yerin dibine soksan;
yine ateşimiz seni
yağlı saçlarından tutuşturarak
bir türbe mumu gibi damla damla eritecek!

Ve ardından o günün değil, bugünün, günümüzün, yüzyılların gerçeği şiiri gelir:

Hava kurşun gibi ağır!!
Bağır
bağır
bağır
bağırıyorum.
Koşun
kurşun
erit-
meğe
çağırıyorum…
O diyor ki bana:
-Sen kendi sesinle kül olursun ey!
Kerem
gibi
yana
yana…

Ben diyorum ki ona:
-Kül olayım
Kerem
gibi
yana
yana
Ben yanmasam
sen yanmasan
biz yanmasak,
nasıl
çıkar
karan-
lıklar
aydın-
lığa..

….

Ve sonrasında Nâzım yolunu netleştirir: göğsünde yürek değil idare lambası taşıyan lafta sosyalist çevreden kopar ve yürek taşıyan insanlara yönelir.

Yeni bir dönem başlar bundan sonra.

Bu dönem yine iki destanla çıkar karşımıza: İlki Taranta Babu’ya mektuplar.

Taranta Babu, yine başka bir ülkeden seçilmiş kahramandır, bu defa Habeşistan’dan.

İtalyan Faşizmi Habeşistan’ı işgal eder ve Nâzım Habeşistanlı bir çoban kıza mektuplar yazar:

Yürek bahsini yine açar ve öyle başlar destanına:

Babasının yirmi beşinci kızı
benim üçüncü karım,
gözlerim, dudaklarım
Taranta-Babu
Sana bu
mektubu
içine yüreğimden başka birşey komadan
yolluyorum Roma’dan.
Bana darılma sakın
şehirlerin şehrinden sana gönderecek
kendi yüreğimden daha akla yakın
bir hediye
bulamadım
diye.

Devrimciye akıl öneren yüreksizlere derstir şiir ama aynı zamanda tüm devrimcilere de büyük bir derstir.

Benerji’de intiharı işleyen Nâzım, Taranta Babu’da yaşamayı işler…

Hindistan İngiliz işgalindedir Benerji’de, Bangladeş İtalyan işgalindedir Taranta Babu’da.

İlkinde İngiliz polislerin sardığı evde intiharı düşünen Benerji’nin yerine bu defa faşizmin inlettiği bir işgalde devrimci mücadelenin yolunu artık bulmuştur:

Görmek
işitmek
duymak
düşünmek
ve konuşmak
koşmak alabildiğine
başı dolu
başı boş
koş-
mak…
Yaşamak ne güzel şey
Taranta Babu
yaşamak ne güzel şey…
Anlıyarak bir usta kitap gibi
bir sevda şarkısı gibi duyup
bir çocuk gibi şaşarak
yaşamak…

 

 

Nâzım Hikmet insanlık dersi vermeye devam ediyor hâlâ
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Advert
Advert
Giriş Yap

Sol Medya ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin