Getting your Trinity Audio player ready... |
(ACIMASIZCA KIYILMIŞ BİR BİLİM İNSANININ ANISINA…)
Bu ülkeyi karanlığa sürükleyen çıkar odakları hep emperyalizme maşa oldular… Yeraltı ve yerüstü kaynaklarımızı soyarken, insanlarımızı yalanın sürüklediği kör bir cehalet içinde bıraktılar, “din” ile “milliyetçilik” ile kandırdılar; onları acımasız birer tetikçi, birer vicdansız katil yaptılar. Yetsin bu çirkin oyunları izlediğimiz, yetsin aramızdan ihanet şebekelerinin kullanacağı beyinsiz uşaklar yetiştirilmesine göz yumduğumuz… Dünyanın hiçbir başka yöresinde rastlanmamış olaylar yaşadık biz; nice değerimizi en verimli olacakları yaşlarda toprağa verdik. Emperyalizme huy değiştirtemeyiz, onlara ortaklık yapan, paraya, mala asla gözü doymayan kimi hırsızları eğitemeyiz ama, biz cinayetlere karşı olanlar, biz barış isteyenler, kardeşlik isteyenler, ülkesinin soyulmasına karşı çıkacaklar çoğunluktayız… Daha çok çıkarmalıyız seslerimizi… Uyarmalıyız kör oyunlara alet olan çocuklarımızı, kardeşlerimizi, komşularımızı…
Cavit Orhan Tütengil, bazı çevrelerden kendisine atfedilen siyasi kimliği nedeniyle, 7 Aralık 1979 tarihinde üniversitedeki işine gitmek üzere (İktisat Fakültesi Sosyoloji Bölüm Başkanı olarak) beş altı tetikçinin birden tuzak kurduğu, çapraz ateşle öldürülmüş bir bilim insanı…
Cavit Orhan Tütengil’in katlından sonra hakkında açılan soruşturma dosyası tamamen ortadan yok edilmiş, dönemin “ülkücü” kanadından ve parti yetkililerinden önemli adların da işin içine karıştığına, kıyım emrinin en yukarıdan verildiğine ilişkin söylemler dolaşmış… Köy Enstitüleri’nde de öğretmenlik yapmış, sosyolojik alanda önemli çalışmalara imza atmış ve yıllarca üniversitelerde öğretim üyelikleri, “Sosyoloji” bölüm başkanlıkları yürütmüş bir isim…
Cevat Orhan Tütengil’in, hangi suçları, hangi günahları vardı acaba? “Katli vacip” olması neden kaynaklandı acaba?
Cavit hocamızın çalışmalarına yakından baktığımız zaman, en başta, Türkiye’de “milliyetçi” geçinen, yetmişli yıllarda birçok bilim insanının, toplum önderinin katlinde, kitlesel saldırı olaylarında görev almış bir kanadın kendisine ideolog olarak seçtiği, hakkında farklı şeylerin de yazılıp çizildiği Ziya Gökalp ile ilgili bir araştırma yayınlamış olmanın dışında hemen tüm yapıtlarında Ziya Gökalp ile ilgili önemli bir değinide bulunmuş olduğunu görüyoruz.
Tarsus’un bir köyünde dünyaya gelmiş ve babasının da öğretmeni olduğu köy okulunda bir süre öğrenim görmüş olan Cavit Orhan Tütengil’in yaşamında köy ve köyle ilgili araştırmalar çok önemli bir yer tutacaktır…
“Türk Cemiyeti köy temeli üzerine kurulmuştur” dediği bir yazısında bu konuda yeterli araştırma yapacak kurum ve kuruluş bulunmadığına işaret eder. Köylünün az olduğu ABD’de bile “Köy Sosyoloji Okulu” bulunuyor olmasına vurgu yapar. Aynı yazıda İngiliz tarihçi Toynbee’nin “köyle şehir arasındaki uçurum”a dikkat çekmesini de yerinde bir saptama olarak bulur… Toynbee’nin dikkat çektiği her konuda emperyalizm gereğini yerine getirmiştir zaten… Bugün Orta Doğu, Asya ve Afrika’da köy yerleşimi diye bir şey neredeyse kalmamış gibidir… Perry Anderson, Toynbee’nin postmodern çağa başlangıç olarak gördüğü saptamalar arasında yer alan, üzerinde önemle durduğu bir olayı alır kitabına; “…Batı dışındaki entelijansiyaların, modernliğin sırlarına vakıf olup bunları Batı’ya karşı kullanma yolundaki çabaları… Toynbee’nin, postmodern çağın başlangıcı konusundaki düşünceleri, bu ikincisi üzerinde yoğunlaşıyordu. Verdiği örnekler, Meiji Japonyası, Bolşevik Rusya, Kemalist Türkiye ve yeni kurulan Maocu Çin’di.” (P. Anderson, agy, s 12) Bu dört örnekten birisi olan ve o dönem çoğu Batılı tarafından dünya üzerindeki yeri bile bilinmeyen Türkiye, o tarihten itibaren önemli bir kara parçası olarak dünya gündeminin en önemli yerlerinde yer alacaktır.
Cavit Orhan Tütengil, köye yönelik çalışmaları ve araştırmalarında olduğu kadar, köy konusunda çok önemli yapısal değişiklikler için yola çıkmış ve kendisinin de öğretmenlik yaptığı Köy Enstitülerine bakarken de bilim insanına özgü o eleştirel bakış açısını elden bırakmaz… Yalnızca eğitim yoluyla köy kalkınmasının sağlanamamış olduğuna ilişkin değerlendirmesinde Köy Enstitüleri’nin ülkeye en önemli kazancının, köylerden yetişmiş aydın ve yazarlar olduğunu belirtir. (Türkiye’de Köy Sorunu, s 139)
“Maarif hayatımızda hazır elbisecilikten kurtuluş Köy enstitüleri ile başlamıştır. İlk defa topraktan, insandan, memleketten hareket edilmiştir. Mücerret bir hayat anlayışı yerine hakiki hayatın içinden fışkıran, fikir ve iş unsurunu, gerçek hayatta olduğu gibi bir arada bağrına basan, bize has müesseselere imkân verilmiştir.
Gelecek nesiller, Köy Enstitülerine vücut veren ruhtaki bu “bize göre”yi daha iyi fark edeceklerdir.” (Cavit Orhan Tütengil, Köy Enstitüleri Üzerine Düşünceler, s 7)
“Köy Enstitülerinin meydana çıkardığı en büyük gerçek, köylümüzde pek çok meziyet ve kabiliyetlerin mevcut olduğudur.” (Cavit Orhan Tütengil, Köy Enstitüleri Üzerine Notlar, s, 17)
“Köy Enstitüleri, Türk inkilabının, millet temelinde başlamış olan hayırlı rönesans hareketidir. Türk aydınının vazifesi, bu hayırlı rönesansın üzerine titremek olmalıdır.” Cavit Orhan Tütengil, Köy Enstitüleri Üzerine Notlar, s, 18)
1956 yılında yayınlanan “Ziya Gökalp Üstüne Notlar” başlıklı çalışmanın 1964 yılında Varlık Yayınları arasından çıkmış bir baskısını bir yerde bulup kütüphaneme koymuşum…
1960lı yılların sonuna yakın yayınlanmış bir yazısında, “Aydınların köye bakışı ve tutumlarının ne olması konusundaki dikkate değer düşünceleri ilk defa Ziya Gökalp’da buluyoruz” der ve Türkçülüğün Esasları’nda yaptığı bir alıntıyla onun “halka doğru gitmek harsa doğru gitmektir, (…) halka doğru gitmenin ikinci vazifesi de halka medeniyet götürmektir” şeklindeki bakış açısını alıntılar… (Türkiye’de Köy Sorunu, s 90)
Ziya Gökalp’in sözünü ettiği medeniyet “Garp medeniyeti”dir…
Ziya Gökalp, dini kitapların, vaazların Türkçe yazılıp okunmasından, Ezan’ın da Türkçe okunmasından yanadır…
Ziya Gökalp adına hareket edenlerin ya da onların etkisinde kalarak Ziya Gökalp konusunda düşünce yürütenlerin ileri sürdükleri gibi “ırkçı” bir bakış açısı yoktur. “Milliyette şecere aranmaz, atlarda şecere aramak gerekir” diyerek bu konudaki görüşünü de açıkça dile getirir. (Ziya Gökalp Üstüne Notlar, s 77)
Şimdi düşünülsün bakalım… Ana baba tanımaz, asırlık can düşmanı belletilen “Rusya’dan gelen paralarla beslenen kızıl komünistler”e karşı “milliyetçi” bir şahlanışa sürüklenmiş on binlerce, yüz binlerce yoksul Anadolu çocuğu, Cavit Orhan Tütengil’in bu Ziya Gökalp yorumunu okumuş olsunlar… Ziya Gökalp’in “”Türk harsı” düşüncesini Köy Enstitüleri ve o okullardan çıkmış yazarlarda, öğretmenlerde aramış olsunlar…
Neler değişirdi bu ülkede acaba… O yoksul gençler ellerine tutuşturulmuş silahları kime çevirirdi acaba?
Selam olsun yurdu ve insanı için ömür harcayanlara, selam olsun kirli çıkar ve iktidar odaklarının kıydığı, kıydırdığı, acımasızca saldırdığı bilim insanlarımıza…
Cavit Orhan Tütengil’i sevgi ve minnetle anıyoruz… Anısını saygıyla yaşatacağız…
10 Aralık Cumartesi günü çocuklarıyla birlikte Cavit Orhan Tütengil’i konuşacağız
8 Aralık 2022, Alper Akçam