Getting your Trinity Audio player ready... |
Bir akşam vaktiydi, eşimin biraz rahatsızlandığını fark ettik. Ne oldu ne oluyor derken, tansiyonunu ölçtük. Tansiyon tavan yapmış yirmilerde geziniyor. Ne yapalım ne edelim derken, normal bir durum olan hastaneye gitmeye karar verdik. Doğal olarak da en yakınımızda bulunan bir hastanenin acil servisine vardık. Standart başvuru işlemi başladı. Önce ilk başvuru yerine vardık. Orada tansiyon vs ölçüm yapıldıktan sonra evrak kaydı. Oradan doktora yönlendirme.
Saat akşamın sekiz buçuğunu gösteriyor ve hastanenin acil servisi tıklım tıklım insan kaynıyor. Neyse sıramızı bekleyip doktora yönlendirildik. Sıra bize geldiğinde girdik doktorun odasına. Doktorun klasik -neyiniz var- sorusunun ardından durumu izah ettik. O da doğal olarak yapılması gerekeni yapıp kan tahlili, EKG, BT ve tansiyon ölçümü isteklerini yazarak elimize verdiği kâğıt üzerindeki notlarla hemen yakınında bulunan hemşirelerin görev yaptığı odaya ve o koridorda bulunan memura başvurumuzu yaptık.
Sıra bize geldi ve hemşirenin önce dışarda bekleyin gibi sert bir tutumuna “yirmi tansiyonlu bir hasta ayakta koridorda bekler mi” tepkimden sonra lütfedip içerideki koltuğu gösterdi. Neyse tansiyon ölçümünü yaptı, doktorun verdiği iki dil altı ilacını verdi. Sonra da EKG çekimi için kendisini takip etmemizi söyledi. Birlikte EKG odasına girdiler. EKG’yi de o hemşire çekti. Buraya kadar her şey normalmiş gibi duruyor ama yanlış giden bir şeyin olduğu belliydi. Gece acil servislerde koridorlar hasta kaynarken bir hemşirenin kan alma sırasında bekleyen hastalarını bırakıp tansiyon ölçmeye, onu bırakıp EKG çekmek için başka odaya gitmesi hiç normal gelmedi. Buradan çıkan bir sonuç vardı: Demek ki hastanelerde yeterli personel bulunmuyordu. Birçok şehir hastanesinde yönlendirme elemanları özellikle de sedye ya da sandalyelerle hastalara yardımcı olurlarken bu şehir hastanesinde işlerin kolay dönmediğini anladık. İnsanların kendi başlarının çaresine bakmaları gerekiyordu.
Personelin biraz bıkkın ve biraz da yorgun olduğu gözlerden kaçmıyordu. Uzatmayayım yaklaşık beş altı saatlik bir uğraşının sonunda BT çekimi, kan, EKG, ilaç ve serum tedavisinin ardından yirmilerle gittiğimiz göz kanaması dahi yapmış olan tansiyonun on üçlere indirilmesiyle gecenin üç buçuğunda evimize dönebildik.
Ancak, yazmadan geçemeyeceğim ve yazımın görselinde bulunanları da anlatmam da yarar vardır. Her ne kadar o saatlerde insanların endişeli ve korkulu gözlerle bekleyişleri sürerken hastanenin doktor muayene koridorunda yatan iki köpeğin kendilerini kaloriferli ve sıcak ortama atmış olmaları ve o kadar insan hareketine rağmen çevreden etkilenmeden yatar ve dinlenir halde bulunmaları kayda değerdi. Ancak, insanların birçoğu kendi dertlerini bırakmış onları okşuyor olmaları bile o gece ki halimizin vahametini unutturmuştu.
Bir başka tanık olduğumuz bir durum daha vardı. O da hastaneye tedavi olmak için gelmiş olan sokakta kâğıt toplayıcısı olarak çalışan bir ailenin üç çocuğunun hastane koridorlarını ve özellikle de su otomatlarını oyun makinası gibi kullanmalarıydı. Birisi üç, birisi beş diğeri de yaklaşık altı ya da yedi yaşlarında üç çocuğun gecenin o saatinde sıcacık yataklarında uyuyor olmaları gerekirken sokakta olmaları da işin en vahim tarafıydı.
Bu yazımdan çıkarılacak sonuç; bir an önce yeterli sağlık personelinin alımının yapılması. İnsanların en doğal yaşam hakkı olan ve sağlığa erişim hakkının en verimli bir şekilde kullanabilmelerinin sağlanmasıdır.
Yaşar GELER