1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Nereden Nereye…

Nereden Nereye…

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Getting your Trinity Audio player ready...

Göremeyenlerin ya da görmek istemeyenlerin görenlere, yalan söyleyenin doğru söyleyene, kötülüğün iyiliğe, hırsızların namusuyla yaşayanlara “galebe çaldığı”, vuranların “ne vuruyorsun be!” diye bağırıp ortalığı karıştırdığı, içler acısı şeylerin yaşandığı bir ülkede yaşıyoruz. Daha dün cehaletini kabul edip, bilene saygı duyuyor görünenlerin, tartışılmaz inançları ve cehaleti bir koçbaşı gibi kullanıp kendisine sunulmuş Cumhuriyet olanakları ile Cumhuriyet’in temellerine dinamit koydukları bir döneme geldik. Tablo tersine döndü, bilimin, bilginin yanında olmanın, özgürce düşündüğünü söyleyebilmenin karşılığı, yargıç ve savcı cüppelerine düğme diktirmiş, güç ve çıkar karşısında önünü ilikleyen, hukuk adına fetva veren sallabaşların verdiği kararlarla zindana tıkılmak oluyor…

Azıcık içinde namus, dürüstlük, onur, azıcık sorgulayabilme gücü taşıyan birisi, hâlâ, bu ülkede demokrasi var, bu ülkede hukuk var, bu ülkede insan hakları geçerlidir diyebiliyorsa, onun aklından şüphe etmek gerek…

Yazının başına koyduğum afiş, demokrasi ve bağımsız yargı vazedilmiş, 12 Eylül 2010 referandumundan, sonrasında yine demokrasi ve hukuk adına yaşanan halk oylamalarından önce, başkanı olduğum Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği Ankara Şubesi’nin öncüsü olduğu bir etkinliğe ait… O gün için de, “ülkücü” ve muhafazakâr görüşün egemen olduğu Ankara’daki Gazi Üniversitesinde Ankara’daki dört önemli devlet üniversitesinin eğitim fakültesi dekanı bir araya gelmişti; Hasanoğlan’da yıkılmakta olan Köy Enstitüsü yapılarını konuşacağız, Köy Enstitüsü düşüncesinin günümüze taşınması konusunda görüşler ileri süreceğiz…

Bir önceki, ODTÜ Mimarlık Amfisi’nde yaptığımız toplantıda, “ODTÜ Eğitim Topluluğu” üyesi öğrenci arkadaşlarımızın oturum başkanı olduğu açık oturumlarda, farklı üniversitelerden öğretim üyeleri yine Köy Enstitüleri ve günümüz kültür eğitim politikaları üzerine konuşmuşlardı.

O toplantıda yanıma gelen Gâzi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Safran, “Alper Akçam çok iyi işler yapıyorsun, seni kıskanıyorum” demiş ve o dönem aynı üniversitede öğretim görevlisi bulunan, derneğimizin de üyesi Doç. Dr. (sonradan profesör) Haluk Erdem’in de araya girmesiyle, Gâzi’de bir toplantı yapmayı kararlaştırmıştık…

Hazırlık toplantısı tarihimiz “11. Ayın 11’i, saat 11” olarak kararlaştırılmış, sevgili Haluk Erdem birkaç kez anımsatmıştı, “unutma abi, 11. Ayın 11’i, saat 11” diye…

Tarih ve zaman geldiğinde, o karmaşa ve koşuşturmaca günleri içinde kendimi Çiğdem mahallesinden Ahlatlıbel’e evimi taşırken buldum… Halûk Erdem biraz erken gitmiş beni bekliyordu; “Neredesin abi?”

O an aklım başıma geldi! Apar topar Ufuktepe’de oturan amcamoğlu Babalo Orhan’ı (Eyüp dedemin ona verdiği addır) çağırıp evimi taşıma işini ona devrettim ve koşaradım toplantıya gittim.

6 Ocak 2010 günü Gâzi Üniversitesi’nde Mustafa Necati anısına çok görkemli bir toplantı yaptık. Dönemin rektörünün de katıldığı toplantıda koca salonu dolduran yüzlerce öğrenci, orkestranın çaldığı “Sarı Saçlım Mavi Gözlüm”ü bir ağızdan söyledi…

Daha sonra da birçok etkinlik yaptık üniversitelerde…

O etkinliklerin oluşturduğu kamuoyu ile Hasanoğlan’daki, kavruk Anadolu çocuklarının seksen yıl önce kendi elleriyle yaptıkları Sinema

Salonu ve Müzik İşliği yıkılmaktan kurtuldu.

Sonrasında yalan ve talan çarklarıyla demokrasi, hukuk, kadın hakları, laik eğitim adım adım geriletilmeye başlandı. Yavaş yavaş üniversiteleri kapıkulu atamalarıyla, bilim yerine filmin öne geçtiği gülünç operasyonlarla kendilerine bağlı birer belletme, itaat ettirme merkezine dönüştürdüler, Orta Çağ medreselerinden bile geriye düşürdüler… Değil bilimi, tarihi tartışmak, aykırı tek bir söz söylemek bile suç sayılır duruma geldi… Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşananlar ülkemiz açısından örnek ve trajikomik bir tablo olarak hâlâ gözler önünde.

Artık değil birlikte etkinlik yapmak, öğrencilerin önünde ve onların etkin katılımıyla ülkemizin eğitim ve kültür sorunlarını tartışmak, hocalar telefonlarımıza yanıt vermekten korkar duruma geldi… Onurlu olanlar, özgür düşünceden yana davrananlar KHKlarla biçilip atıldı…

Dün “11. Ayın 11’i, saat 11”’ini anımsayıp kendi kendime gülümsedim…

“Ezberleri bozalım” diyen bir şiir yayınladım sayfamda; bu yazıyı bugüne bıraktım…

Eve, ezberlerinizi bozacağız, ey yalanın ve talanın saltanatını sürenler! Sanmayın ki bitirdik özgürlükten yana olanları, sanmayın ki bitirdik yüreklerinde onur ve adalet taşıyanları!

Bu ülke çok gördü sizin gibi işbirlikçileri, çok çekti onların elinden de…

Bir zamanlar İngiliz sermayesi desteğiyle Yunan işgalini savunan bildiriler attırıyordu köylerin üstüne saltanat ve hilafet ihanetleri… Mustafa Kemaller ve silah arkadaşları için “katli vacip” fetvaları yayınlıyorlardı… Güç yetiremediler, diş geçiremediler bu halka, bu millete, İngiliz savaş gemilerine binip gittiler…

Sizin de yatırım yaptığınız o uzak ülkelere gideceğiniz günler yakındır… Bu ülkede yeniden bağımsızlık, özgürlük ve onur bayraklarının dalgalanacağı günler…

Gününüz aydın olsun değerli dostlar…

12 Kasım 2022, Alper Akçam

Nereden Nereye…
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Advert
Advert
Giriş Yap

Sol Medya ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin