1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Cumhuriyetin 99.Yıldönümündeki Genel Durum Osmanlı’nın Son Dönemine Benziyor!…

Cumhuriyetin 99.Yıldönümündeki Genel Durum Osmanlı’nın Son Dönemine Benziyor!…

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Getting your Trinity Audio player ready...

Dün ilettiğim, İlhan Başgöz öğretmenimizin anlattıklarını okudunuz mu? Cumhuriyetle yaşıt olan öğretmenimiz, Cumhuriyetin Osmanlı’dan nasıl bir ülke devraldığını ve 15 yılda onu nereye getirdiğini, kendi deyişiyle “hayat hikayesini” anlatıyordu. Onu okumadıysanız, bu yazıyı anlayamazsınız.

Başımıza ne geldiyse dünü bilmediğimiz için bugünü anlayamamamız yüzünden geldi. İlhan öğretmenimizin anlattıklarını okuyunca sizin de dikkatinizi çekmiştir: Biz, ULUSUMUZUN YOKLUKLARI YENEREK ELDE ETTİĞİ KAZANIMLARI BUGÜN KAYBETMİŞ BULUNUYORUZ…
***
İlhan Öğretmenimiz, “CUMHURİYET yetmiş yıl kadar süren, YEDİ BÜYÜK SAVAŞIN ARDINDAN KURULMUŞTUR” diyor ve devam ediyor: “SAVAŞ yılları OSMANLI İmparatorluğu’nun EKONOMİSİNİ tümden HARAP etmiş, ekin tarlada çürümüş; toprak tohumsuz, evler erkeksiz kalmıştır.” Bu nedenle milletin karnını doyurmak için buğday dışarıdan alınıyordu. Öğretmenimiz bu durumu, ”TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN TALİHSİZLİĞİ çökmüş bir ekonomi ve harabeye dönmüş bir memleket üzerine kurulmasıdır. BÜYÜKLÜĞÜ DE BUNDANDIR” diye yorumluyor…

Cumhuriyet tarımı geliştirmiş, toprağı tohumla buluşturmuş; bu amaçla Atatürk bizzat örnek çiftlikler kurmuş, kendisi çiftçilik yapmıştı. Sonuçta karnımızı doyurduğumuz gibi, dışarıya buğday vd. tarım ürünleri satar olmuştuk. Ama şimdi gene ekonomimiz çökmüş, gene dışarıdan satın alınacak buğdaya, ayçiçeğine vs. muhtacız. Oysa ne savaş var ne de evler erkeksiz.

O halde neden böyle olduk? Hani 99 yıl önce yurdumuzdan kovduğumuz Batılı sömürgeciler vardı ya! Onları bu kez kapıdan ülkemize buyur ettik. Bunlar, bizi yönetenlere dedi ki “köylünün ürettiği ürüne değil, sahip olduğu tarlaya teşvik ver!” Bizimkiler de bunlara uydu ve köylüye ekip biçmeden para vermeye başladı. Avantaya alışan köylü de üretimi bıraktı. Dahası üreten çiftçi değil, gümrük vergileri vs. sıfırlanarak dışalım yapan tüccarlar teşvik edildi. Bunun üzerine ürettiği ürün elinde kalan köylü çiftçiliği bıraktı, köyü terk etti. Toprak gene tohumsuz kaldı. Şimdi çiftçinin terk ettiği toprakları yabancılar alıyor: toprak demek vatan demek. Yani vatan satılıyor…
Öğretmenimiz, “tümü yabancıların elinde olan şirketleri, demiryollarını, limanları, tarım ve ticaret alanlarını, bayındırlık tesislerini vs. Cumhuriyetle birlikte, birer birer satın aldık” diyor. Satın aldıklarımız ve daha sonra kendi kurduğumuz her şey, şimdi gene yabancıların eline geçti…

İlhan Başgöz öğretmenimiz, “TÜTÜN REJİSİ 4 milyon Frank’a SATIN ALININCA, bu sefer ayınkacılar yani tütün üreticileri, BAYRAM ETMİŞTİ” diyor. Çünkü reji tütünü köylüden istediği fiyata alıyor, kendisine satmayanı kolcuları vasıtasıyla öldürebiliyordu. Şimdi tütün üretici kalmadı. Yüzyıllardır en başta gelen dışsatım ürünümüz olan, dünyaca ünlü Türk tütünü artık yok. Sigara fabrikalarımız da yabancılara satıldı. Halkımız yabancıların Amerikan Virginya tütününden ürettikleri sigaraları içiyor…..

Osmanlı’da adı “OSMANLI BANKASI” olan bir banka vardı ama o dahil tüm bankalar yabancıların elindeydi. Atatürk’ün, kendisi de sermaye koyarak kurulmasına öncülük ettiği İş Bankası ilk Türk bankası oldu. Daha sonra, İlhan Başgöz öğretmenimizin sözünü ettiği, sanayiyi desteklemek amacıyla Etibank ve Sümerbank gibi özel ihtisas bankaları kuruldu. Sonra özel sektör de bankalar kurdu. Böylece bankacılık gelişti. Bugün, özeller dahil, bankalar ya kapatıldı, ya da yabacılara satıldı. Sigorta şirketleri, hatta içtiğimiz su, yediğimiz yoğurt, adı market olan büyük bakkallar bile yabancılara satıldı…

İlhan Başgöz öğretmenimiz, yerli malı seferberliğinden söz ediyor, “şeker dışarıdan alındığı için BİZ BAYRAMLARDA ziyaretçilerimize şeker ve çikolata yerine İNCİR ve FINDIK İKRAM ETTİK. ÇAYI Kazova’nın KIZIL ÜZÜMÜ İLE İÇTİK” diyor. Cumhuriyet, pancardan şeker üreten şeker fabrikaları kurdu. Hem de yurdun dört bir yanına. Böylece milletin gereksinimi karşılandığı gibi, köylüye de yeni bir gelir kaynağı yaratılmış oldu. Ancak Amerika, kendi çiftçisinin eline kalmış olan mısır nişastasını bize satmak isteyince, nişasta bazlı şeker üreten fabrikalar kuruldu. Oysa nişasta bazlı şeker sağlığa da zararlıydı. Önce, pancar üretimi kısıtlandı, ardından şeker fabrikaları özelleştirilip teker teker kapatıldı. Şimdi gene şekeri dışarıdan alıyoruz.

İlhan Başgöz öğretmenimiz, Atatürk’ün, öğrencisi olduğu lisede sınıflarına gelerek izlediği geometri dersi ile ilgili bir anısını anlatıyor: tahtaya kaldırdığı bir öğrencinin çizdiği üçgenin kenarlarına alfa, beta ve gamma harflerini koyması üzerine, ATATÜRK’ün BİRDEN KAŞLARININ ÇATILDIĞINI ve öğrenciye, “NEDEN YUNAN HARFLERİ KULLANDIĞINI” sorduğunu bildiriyor. Öğrenci, “öğretmenimiz böyle yazdı” diyor. Atatürk öğretmene dönünce, öğretmen “bakanlığın gönderdiği kitapta böyle yazıyor” diyor. Bunun üzerine, Atatürk kitabı alıyor, o sayfayı yırtıp yere atıyor. Sonra gidip parmakları ile YUNAN HARFLERİNİ silip yerine “ABC” yazıyor ve öğrencilere dönüp, “Arkadaşlar TÜRK ALFABESİ matematik terimlerini de İFADE ETMEYE YETERLİDİR” diyor.

***
Bilindiği gibi, Atatürk daha sonra geometri kitabı yazmış, o zamana kadar Arapça olan geometri ve matematik terimlerinin yerine Türkçe sözcükler türetmiştir. Örneğin, müselles yerine üçgen, ehram yerine piramit, menşur yerine prizma, hatt-ı müması yerine teğet, mahrec yerine payda vs.
Geçenlerde bir Cumhuriyet düşmanı, “Cumhuriyet; bizim lügatimizi, alfabemizi, dilimizi hasılı bütün düşünme setlerimizi yok etmiştir” demişti.

Bu adamın özgeçmişinde İlahiyat fakültesi mezunu olduğu ve Arpça bildiği yazıyor. Şimdi ona “bir müsellesin mesaha-ı sathiyesi, kaide vü irtifaın darbının nısfına müsavidir” tümcesinin anlamını sorsanız bilemez. İşte kaybettik dediği lügatı bu!..

İlahiyat fakültesinde Arapça hazırlık okumasına ve üstüne 4 yıl Arapça eğitim almasına karşın onun anlamadığını ilkokul çocukları nasıl anlayıp düşünecekti?

Buna karşılık güzel Türkçemizle, “bir üçgenin alanı, tabanı ile yüksekliğinin çarpımının yarısına eşittir” dediğimizde, 5 yaşındaki çocuklar anladığı gibi Mahir Ünal bile anlar.

***
Cumhuriyetin kazanımları arasında kaybettiğimiz tarımımız, sanayimiz vs. önemli değil. Kuvayı Milliye ruhuyla yeniden şahlanır ve bunları gene kazanırız. Asıl önemlisi, biz Cumhuriyetimizin istediği “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” kuşakları kaybediyoruz! Bunları kaybedersek Kuvayı Milliye ruhumuzu kaybederiz…

Prof. Dr. Süleyman Çelik

Cumhuriyetin 99.Yıldönümündeki Genel Durum Osmanlı’nın Son Dönemine Benziyor!…
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Advert
Advert
Giriş Yap

Sol Medya ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin