Getting your Trinity Audio player ready... |
Beş eylülden beri başlayan eğitim yılı yaklaşık bir ay geçmiş olmasına rağmen hâlâ sıkıntılarını çözmüş değil. Gün geçmiyor ki bir vatandaş arayıp da “çocuğuma okul kıyafeti alamadım, kırtasiye malzemelerini alamadım, çocuğum okula gitmek istemiyor” demesin.
Yukarıda giriş yaptığım konu, ilkokulundan ortaokuluna, lisesinden üniversitesine kadar her kademeyi ilgilendiriyor. Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi, “Millet, fakru zaruret içinde harap ve bitap düşmüş durumda.” İlkokullarda ihtiyaç sahibi onlarca aile ve çocuk, orta okullarda yine aynı, liselerde bile farklı değil. Hatta üniversite öğrencileri burs ya da destek alma konusunda yalvar yakar durumda. Hatta işe girecek bir üniversite mezunu genç bile bulunduğu şehirden İstanbul’a gelebilmek için otobüs biletine muhtaç durumda.
Çeşitli hayırseverlerin desteğiyle bu öğrenci kıyafet ve kırtasiye ihtiyaçlarını kişisel olarak ya da dernekler aracılığıyla çözmeye çalışılıyor ve çözülüyor. Ne güzeldi bir zamanlar kara önlükler ve beyaz yakalarla okula gitmek. Bir önlük bir yakayla bir yıl geçilirdi. Şimdi ise, her okul kendi inisiyatifini kullanarak kıyafet tercihlerinde bulunuyor. Tercihlerini de herhangi bir giyim mağazasına havale ederek, iddia o ki okullara az da olsa bir kaynak yaratma çabasında oluyorlar. İyi, güzel de ortalama yüz elli iki yüz lira aralığında bulunan pantolon, etek, tişört, ayakkabı, gömlek gibi okul kıyafetlerini alabilme gücüne kaç veli sahip. Madem devlette her kademede kılık kıyafet engeli ortadan kaldırıldı.
Serbest kıyafet uygulaması her kademede geçerli de öğrenci kıyafetlerinde neden hâlâ geçerli değil?
Öğrenciler neden istedikleri kıyafetlerle okula gelemiyorlar?
Öğretmen her istediğini giyebiliyor da öğrenci neden giyemiyor?
Tanınmasını istiyorsak okul önlüğü uygulamasına geçip de daha az masraflı bir seçenek neden uygulanmıyor?
Ayrıca, anayasada hükmedildiği gibi; “İlköğretim, ilköğrenim çağına gelmiş çocuklar için okullarda zorunlu ve parasızdır.” E o halde neden her çocuğun okul forması, kırtasiyesi, kitabı ve araç-gereci devlet tarafından karşılanmıyor?
Hiç gereği yokken okullarda neden hâlâ kaynak ders araç-gerecine ihtiyaç duyuluyor?
Ders kitapları yetersizse, neden ders kitaplarının iyileştirilmesi çalışması yapılmıyor da kaynak kitaplara ihtiyaç duyuluyor?
O, kaynak ders araç gereçlerinin dağıtımı yerine en azından ihtiyaç sahibi öğrencilere kıyafet ve kırtasiyeleri verilemez mi?
Hatta, okullarda tam gün eğitim yapıldığı da ortadayken o harcamaların yerine öncelikle ders kitaplarının içerikleri iyileştirilerek, kaynak kitaplara yapılan harcamaların yerine yine ihtiyaç sahibi çocuklara hatta tüm öğrencilere bir öğünlük öğlen yemeği verilemez mi?
Hala okullarda öğretmen seçimi ya da okul seçimi yapma isteklerinin karşılanması için zorunlu bağış uygulaması yöntemlerinin var olduğu bilgileri ortadayken, adrese dayalı kayıt sisteminin ne işe yaradığını sormak gerekmez mi? Adrese dayalı kayıt sistemi doğru uygulanıyor ise, özellikle büyük şehirlerde okul kapılarında onlarca servis aracının ne işi var?
Okulların, çalışanlarının maaşlarının verilmesi bile Okul Aile Birliklerine havale edilmişken, Okul Aile Birliklerinin bu parayı nereden ve nasıl bulacağı vahim bir durum değil midir?
Okulların temizlik malzemeleri ihtiyaçlarının karşılanması, okulların kırtasiye vb. türden ihtiyaçlarının karşılanması neden eğitim bütçesinden karşılanmaz? Okul yöneticileri, okulların ihtiyaç duydukları harcamaları nereden ve nasıl karşılayacaklar? Bir yandan zorla bağış almayın derken bir yandan devlet katkısı sağlanmazsa okullar giderlerini nasıl ve nereden karşılayacaklar?
Bu türden birçok soru ve sorun daha da sıralanabilir. Demek ki eğitim sistemi SOS veriyor. O halde Milli Eğitim Bakanlığı’nın asıl görevi öncelikle anayasada ifadesini bulan “İlköğretim zorunlu ve parasızdır.” Maddesini uygulayabilmek için çözüm arama ve çözüm üretme olmalıdır. Bunu sağladığımız anda eğitimde fırsat eşitliğini sağlamış olacağız.
Öncelikle her paydaşın içinde yer alacağı Eğitim Şurası’nı toplamalı ve özellikle bizzat uygulama içerisinde yer alan öğretmenlerin ve sendikaların görüş ve düşüncelerini alarak eğitime yön verilmelidir.
Yaşar GELER