Getting your Trinity Audio player ready... |
”yetmez ama evet” için ”Mustafa” belgeseli filmini yaptırdılar, aynı Unilever yağları (Sana, Vita) satmak, Sümerbank üretimini baltalamak için ”zeytin yağlı yiyemem aman, basma da fistan giyemem aman” türküsünü yazdırıp söyletmeleri gibi.. (Unilever adını Hollanda merkezli margarin üreticisi Margarin Unie ile İngiliz sabun şirketi lever Brothers’in ortaklığından almış. Yani Uniliver’in ortakları birer yağ uzmanı..)
Tüm Toplumlar; devrimcilerin, kahramanların, önderlerin, çocukluk yılları ve özel yaşamlarıyla ilgili değildir. Yüzyıllar içerisinde, bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda dünyaya gelen bu devrimcilerin, kendi halkı ve ülkesi ile dünya halklarına yaptıkları katkılarla ilgilidir.
Mustafa Belgeseli zırvası makalemden :
‘İnsan yönünü ortaya çıkarmak’ numaracılığı, uzun yıllardır devam eden, yerli işbirlikçilerle ittifak içerisindeki, uluslar arası bir zımni Atatürk karşıtlığıdır! Cumhuriyet Gazetesi’nde geçmiş yıllarda yayınlanan geniş bir yazıda, AB’nin Kemalizm karşıtı olduğu belirtiliyordu! O nedenle filmin adı “Mustafa” konulmuştu! Onu sıradanlaştırmak ve yalnızdı izlenimi verilmeye çalışılmıştı!
Atatürk eğer yalnız olsaydı, hiçbir şey yapamazdı. Anadolu halkı onunla bir ve beraber olmuş, Kurtuluş Savaşı ve devrimler öyle gerçekleşmişti… Emperyalizme karşı verilen Kurtuluş Savaşı’na önderlik etmek sıradan bir şey midir? Hilafetin kaldırılması, Saltanatın sonlandırılması, devrimlerin gerçekleştirilmesi, Latin alfabesine geçilmesi, Türk dilinde her şeyi okumak, yazmak ‘insan yönünü ortaya çıkarmak’ olmuyor mu?
Zırva bir film: Geçmiş zamanda bu filmle ilgi olarak Abbas Güçlü’nün sunduğu ‘Genç Bakış’ programını sonuna kadar izlemiştim. Can Dündar bir iki eyyamcı öğrenci hariç, Yeditepe Üniversitesi öğrencilerinin eleştirileri karşısında çaresiz kalmıştı, zaman zaman dudakları kurumuş, yüzü bembeyaz olmuştu.
Programda dinleyiciler arasında olan Atatürk Araştırmaları Merkezi önceki başkanı Prof. Dr. Mehmet SARAY ”madem böyle bir çalışma yapıyorsunuz, Atatürk Araştırmaları Merkezi’yle neden istişare etmediniz” diye sordu. Can Dündar ”başvurmadıysak ayıp etmişiz” diye cevap verdi. Sorular karşısında sıklıkla, 1938 yılını kastederek ”70 yıl olmuş, insan bir şey yapmaz mı” diye sordu.
Bu işler insana para dışında hiçbir şey kazandırmaz ve itibar kaybettirirdi! Kemalistler sizden başka filimler bekliyordu! Kadınlar günü için yazmış olduğunuz, internet ortamında o zaman sizin adınıza dolaşan “Bizim Kadınlarımız” yazısından bile birçok film senaryosu çıkarabilirdiniz.
Birkaç örnek vermek gerekirse:
* Bizim kuşak erkeklerin genelde problemli bir ilişkisi oldu kadınlarla.
* Babalarımız kadınsız ortamlarda büyümüş, eşlerini ilk kez gerdek gecesi çıplak görmüştü.
* Boğaziçi’nde o ağaçtan bu ağaca kovalamaca oynayan âşıklar gitmiş, okul çıkışı film afişlerinde anadan üryan kevaşeler tahrik edici pozlarla, bizi karanlık salonlara davet eder hale gelmişti.
* Bazı ‘ilişki guruları’ bizimde cinselliğimiz var diye haykırıyor, yatakları, odaları, evleri ayırmayı öneriyorlardı.
* Aşk hikâyesi filminin oğlanı gibi, fitilli kadife ceket altına kot pantol giyildi.
* İşte size film konuları…
(Bir takım değişiklikler yaptığım yukarıdaki makalem ”Mustafa belgeseli zırvası” başlığı altında milliyet blog da yayınlanmıştı…)
12 Eylül 2010 tarihinde (anlamlı bir tarih!) referanduma sunulan anayasa değişikliği paketi “yetmez ama evetci” olarak anılan liberal sol tarafından desteklenmişti. Bugün ise o günün destekçileri paramparça olmuş, bazıları ülkeyi terk etmiş, birçoğu gazetelerinden kovulmuştur. İş işten geçtikten sonra şimdi hepsi AKP’ye muhalefet etmektedir. O zaman Milliyet Gazetesi yazarı olan Kadri Gürsel 2010 yılında bugünleri görmüş ve yazmıştır. 6 Eylül 2010 tarihli makalesinden bir bölüm aşağıdadır.
(12 Eylül de referanduma sunulacak anayasa değişikliği paketine “yetmez ama evet” diyerek genel manada “liberal” ya da kendini solda tarif eden “liberal” ağırlıklı bu kişi ve gruplar, paket için “yetmez” diyerek, AKP’yle de, AKP’nin siyasi hedeflerinin bir enstrümanı olan bu paketle de araya mesafe koydukları zannını yaratmak istiyorlar. Böyle yaparak, referandumun sonucu ne olursa olsun, ileride mutlaka omuzlarına çökecek olan tarihi sorumluluğu hafifletmek amacındalar.
“yetmez ama evet” demek ikiyüzlü bir tavırdır. “yetmez ama evet”çiler, anayasa değişikliği paketinin, demokrasiden neleri götüreceğini görmüyorlar ya da görmek istemiyorlar. Birçoğunun gözünde, bugünkü “yüksek yargı” düzeninin tasfiye edilmesi, “yargının demokratikleşmesi” oluyor. Bu dediğiniz, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının güçlendirilmesiyle sağlanır. Oysa paketteki düzenleme tam tersine, siyasi iktidara tabi kılınmış, iktidar üzerinde kontrol ve dengeleme görevini ifa etme yeteneğini tamamen yitirmiş, bağımlı bir yargı çıkarıyor karşımıza… Kadri Gürsel 6 Eylül 2010)