1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Neşat Ertaş Halktır

Neşat Ertaş Halktır

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Getting your Trinity Audio player ready...

 

“Bozkırın Tezenesi” Neşet Ertaş aramızdan göçeli on yıl olmuş…

Neşet Ertaş, halktır… O, hiç okul yüzü görmemiş, Anadolu toprağından ve insanlık tarihinden süzülmüş türkülerden edindiği bilgeliğiyle Süleyman Demirel’in kendisine verdiği “Devlet Sanatçısı” ünvanını kabul etmemiş, “Ben halkın sanatçısı olmak istiyorum” deme erdemini gösterebilmiş bir yüce gönüldür. Neşet Ertaş, halkının ve benim gönlümün tahtındadır; hep öyle kalacak…

O, kimi aydınların “pis”, kimilerinin “uyuşuk”, kimilerinin “tembel” dediği halkın tam da kendisidir! 2009 yılında UNESCO tarafından “Yaşayan İnsan Envanteri” arasına adı alınmış bir halk sanatçısıdır. O, yüzlerce yıl, yozlaşmış Osmanlı sarayının ve seçkinci “Divan” kültürünün baskısı altında yaşarken kendi yağında kavrulup her türlü tekil dile kıçıyla gülmesini becermiş halk kültürünün, aydınlarımızın çoğunluğu tarafından değeri bilinememiş o büyük gücünü, Mihail Bahtin’in deyimiyle “derin dip akıntılarını” temsil eder…

Neşet Ertaş’ın türküleriyle gencecik bir tıbbiye öğrencisi iken, ülkücü arkadaşlarımın kaldığı ve dini karıştırmaksızın sabahlara kadar siyaset tartıştığımız Ankara Bit Pazarı’na yakın küçük bir apartman dairesinde, sınıf arkadaşım İrfan Yıldırım’ın bağlaması aracılığıyla tanıştım. Çok severdi İrfan, Neşet’i… Neşet Ertaş’ta, hem CİA’nın devletin karanlık güçlerinin kanlı tuzaklarına alet olmamış ülkücüleri, hem zamanın bazı devrimcilerini kendine çeken farklı bir güç olduğunu sezen, farklı siyasi görüşlerine karşın dost olmayı başaran ayrıksı bir öğrenci grubuyduk sanki…

Dr. İrfan Yıldırım, Samsunlu’ydu… Hekimlik görevine başladıktan hemen sonra, denizde boğulmakta olan birini kurtarayım derken kendi canından oldu, genç yaşta aramızdan ayrıldı…

Neşet Ertaş’ın türkülerindeki, onun sazındaki, sözündeki değeri ve bilgeliği en iyi kavrayan bir aydın arıyorsanız, halk kültürü üzerinden ölümsüz okullar kurmuş olan İsmail Hakkı Tonguç’a daha yakından bakın. Tonguç çağırdı halk âşıklarını “usta öğretici” olarak, kavruk Anadolu çocuklarının birer ateş topu olarak yetiştiği o okullara…

Neşet Ertaş’ın neredeyse her türküsü bir söz hazinesidir. Onun da, el aldığı babası Muharrem Ertaş’ın da sanat damarında hem içine doğup büyüdükleri kamusal halk kültürünün gücü, hem o geleneğin devrimci, değiştirici etkinliğiyle parlamış kendi sanatçı yaratıcılıkları vardır…

Neşet Ertaş’ı bir ömürdür severek dinliyorum; her dinleyişimde de mektep medrese görmemiş bu Türkmen / Abdal geleneğinin son temsilcisine, halk bilgesine olan hayranlığım çoğalıyor.

Yıllardır Mihail Bahtin (Rus), Octavio Paz (Meksikalı), Franco Moretti (İtalyan), Paulo Freire (Brezilyalı) gibi edebiyat sosyolojisi ve eğitim pedagojisi üzerine yapıtları olan değerli araştırmacılardan aldığım anahtarlarla, genç bir tıbbiyeli iken Köyceğiz Kuvayımilliye komutanlığı yapmış Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın ülkemiz tarihine ilişkin özgün tezleri ışığında, “diyalektik maddeci-tarihçi” bir bakış açısıyla kendi toplumumuzu ve edebiyat-kültür varlıklarımızı değerlendirmeye, açmaya, çoğaltmaya, özgün katkılar yapmaya çalışıyorum.

“Türk Romanında Karnaval” (2006), “Anadolu Rönesansı” (2009), “Dillerine Kurban / Orhan Kemal’de Diyalojik Perspektif” (2013), “Dilin Dört Atlısı” (2016), “Romanlarımızda Kurtuluş Savaşı ve Kadınlarımız” (2021) gibi çalışmaların her biri geceli gündüzlü emeklerle geçen yıllarımı aldı… Arkalarında yüzlerce sayıda kaynak kitap taşıyorlar… Şimdi Attilâ İlhan üzerinden tüm Cumhuriyet Kültür tarihini yeniden ele alan bir çalışma içindeyim. “Aynanın İçi, Aynanın Dışına Karşı” koydum şimdilik kitabın adını… Bir yılı aşkın süredir yaptığım çalışma son düzeltmelere kadar geldi, bu yılın sonu, ya da 2023 başı kitaplaşır sanıyorum.

Çok başarılı bir romancı olduğunu gördüğüm Attila İlhan, Kurtuluş Savaşı’ndan 27 Mayıs 1960 sonrasına, Cumhuriyet tarihinin çok önemli aşamalarını sinematografik bir yapıyla, romantik şiir dilini de ustalıkla katarak metinlerine taşımış. Çok da iyi yapmış… Tarihi yeni baştan yazmaya kalkan istismarcı, yalan üzerine kurulu politikaların ipliğini pazara çıkaracak olan güç, ancak böylesi edebiyat metinleridir. “Aynanın İçindekiler” başlığı altında topladıklarını ve diğer roman metinleri bitirip “Acılar ve Anılar” başlığı altında yayınlanmış, şiir kitaplarının sonuna Louis Aragon’dan öykünerek yaptığı “Meraklısına Notlar” başlığı altında eklenmiş bölümlere geldiğimdeyse, afallayıp kaldım. O başarılı romancı, kendi kültürünün derin dip akıntıları karşısında sudan çıkmış bir balık gibi havasız kalmış, çırpınıp duruyordu.

Attila İlhan’a göre, folklor “ümmet kültürü”nün bir parçasıdır… Attila İlhan’a göre, “seyirlik köylü oyunları” gerici aydınlarımızın saplantısıdır!

Şimdi çok ayrıntısına girmeyeceğim ama, binlerce kitap okumuş, ülkesinde gizli sosyalist örgütlenmelerde yer almış, Paris gibi dünyanın en büyük entelektüellerinin bir araya geldiği ortamlarda yıllarca bulunmuş ve onlarca kitap yazmış bir aydının durumu kanımca “Sefiller” gibi kalmış… Onun için de köyü, köylüyü, Köy Enstitüleri’ni ve enstitülü yazarları anlayamamış, onlara karşı olmuş… “Ulusal Kültür Savaşı” adını koyduğu kitabı dâhil, “ulusal kültür”ün kaynaklarının neler olabileceğine ilişkin en küçük bir açılım getirememiş.

İkiniz de aynı taraftasınız artık… Neşet Ertaş öğretsin şimdi sana Attila İlhan, halkın ve halk kültürünün ne olduğunu, nasıl olduğunu…

Yalnız Attila İlhan’ın değil, kendi toprağına, coğrafyasına, halkına tepeden bakan birçok aydınımızın da Neşet Ertaş’tan ve onun gibi halk temsilcilerinden öğreneceği çok şey var… Bizim değerini bilemediklerimizi UNESCO bildikçe, benim utançtan yüzüm kızarıyor.

Dün Ankara’da, ODTÜ Vişnelik’te idim. Oradaki çim amfide bir konser vardı. Aynı sözcüklerin gürültülü bir ritmle yinelendiği, bol baterili, bol cıstaka cıstaklı, vurgulu, bağırtılı bir konser… Gencecik insanlarımız, melek yüzlü çocuklarımız dağdan taştan kopup gelmişler, oraya girmek için can atıyorlardı. Kuyruğun başı var, sonu yok idi… Büyük bir heyecanla oraya koşuyorlardı. Müziğin, sanatın hiçbir türüne karşı değilim ama kendi mayasından, öz kültüründen uzakta yetişmiş, bir kısmı böyle Batı özentili, bir kısmı bezirgân ortaçağ terelellisi ve ezberlemesi içinde yetişmiş kuşaklarımız var oldukça, Batılı emperyalistler bizimle kedinin fareyle oynaması gibi daha çok oynayacak…

Ne diyeyim ki ben, bizim kendini bilmez aydınlarımıza…

Yattığın toprak incitmesin seni ey Neşet Baba! Devrin daim olsun, ey halk kültürümüzün gücü…

Gününüz de aydın olsun…

Neşat Ertaş Halktır

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Advert
Advert
Giriş Yap

Sol Medya ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin
Reklam Engelleyicisi Tespit Edildi

Sitemize katkıda bulunmak için lütfen reklam engelleyicinizi devredışı bırakın.