Getting your Trinity Audio player ready... |
5. İslami Dayanışma Spor Oyunları Konya’da başlamış…
Açılış töreniyle ilgili fotoğraflara baktım. Protokol tribününde kadın bulmakta zorlandım. Arada azıcık görünen tek kadın, uzun süre Sovyet Cumhuriyet’i olarak kalmış Azerbaycan’dan gelmiş Bayan Aliyev olmalı…
Erkek erkeğe olmuş açılışlar. Kadının, elinin hamuruyla spor işlerine karışması çok doğru bulunmamış demek…
56 ülkeden 4200 sporcunun katılımıyla başlayan oyunlar İslam ülkelerinde yaşayan ve yaşamı sorgulayarak kabul etmek gibi bir alışkanlığa sahip aydınlar için önemli dersler içermektedir, içermelidir. Halkımız için de üzerinde çok düşünülmesi gereken bir konudur.
Bildiğim kadarıyla diğer dinleri benimsemiş ülkeler arasında böylesi bir organizasyon yapılmamaktadır.
İslam’ı diğer dinlerden ayıran en önemli özellik, politik alanda en çok kullanılan din oluşudur. İslam, aynı zamanda, petrol zengini, petrol dışında önemli bir üretimi olmayan, sanayileşmesini ve demokratik devrimini tamamlamamış Arap ülkelerinin de dinidir. Bu ülkelerin petrol alanındaki ilişkilerinin birinci sırasında da Batı emperyalizmin jandarmalığını üstlenmiş ABD yer almaktadır…
1798 yılı Mısır’ı işgal etmek için İskenderiye’ye çıkmış Napolyon, orada toplattığı Mısır halkına “nous sommes les vrais Musulmans” (biz gerçek Müslümanlarız) demişti. (Edward Said, Şarkiyatçılık, s 91). “Napolyon vekili Kleber’e kendisi ayrıldıktan sonra Mısır’ı Şarkiyatçılar ile kendi yanlarına çekebildikleri Mısırlı dini liderler aracılığıyla yönetme talimatı verdi; başka bir siyaset fazla pahalıya patlar, akılsızlık olurdu.” (Edward Said, Şarkiyatçılık, s 92)
Napolyon söyleminde ortaya çıkan bu Şarkiyatçı ikiyüzlülük, onun Fransızlara yaptığı açıklamalarda dupduru yüze vurmuştur: “… Benim Papacı olduğum söylenecek: Hiçbir şey değilim ben. Mısır’da Müslümandım. Burada da halkın iyiliği için Katolik olacağım ben. Gerçekte dine inanmıyorum. (…) Servet eşitsizlikleri olmadan bir toplum var olmaz. Servet eşitsizlikleri de din olmadan ortaya çıkamaz…” (Berfin Bahar, Sayı 288, Şubat 2022, Abdullah Rıza Ergüven, , s 8)
Emperyalist ülkelerin Şark ülkeleriyle, İslam dinini benimsemiş ülkelerle ilişkilerinde din hep bir “kültürel koçbaşı” ya da kılavuz ipi olarak kullanılmıştı. Osmanlı çöküş döneminde bu ilişkiler farklı biçimlerde sürmüştür.
Abdülhamit ve ailesinin tüm giyim kuşamı Avrupa’dan getirtilmektedir. Abdülhamid’in ülke yönetiminde halifeliğini öne çıkarmasını öneren makam, Wilhelmstrasse’deki Alman Dışişleri Bakanlığı’dır. (Attila İlhan, Hangi Atatürk, s 109) İttihat Terakki de Almanlarla sıcak ilişki içindedir ve Enver Paşa’nın öz amcası Halil Paşa’nın bir “Alman oyunu” olarak tanımladığı “Turan” uğruna yüzbinlerce halk çocuğu can verecektir. İttihat Terakki’nin tetikçi olarak kullandığı Yakup Cemil’in vurduğu Harbiye Nâzırı Nâzım Paşa’nın tek kabahati yabancı askeri misyonlara iyi davranmamış olmasıdır.
Abdülhamid, Halifeliğin Osmanlı padişahlarına geçtiği Yavuz devrinden beri, halifeliğini ilk kullanan padişahtır ve arkasında işbirliği yaptığı emperyalist, Şarkiyatçı bir Batılı önerisi vardır… Aynı dönemin olay isimlerinden Mısır, Irak, Suriye ve Dersaadet arasında cirit atan ve Abdülhamid karşısında Panislamist kesilen Cemaleddin Afgani ile Türklerin Batılılaşma çabalarını gülünç bulan İngiliz Wilfrid Scawen Blunt’un buluşmuş olmaları ve bir süre birlikte hareket etmeleri, Batılı aydınların kimi Şarklı Müslüman önderlerle kurdukları ilişkinin iç yüzünü açığa çıkaracak çok güzel bir örnektir. Afgani, gezdiği Arap ülkelerinde de halifeliğin Arapların hakkı olduğu üzerine nutuklar atmaktadır. (Attila İlhan, Hangi Atatürk, s 350)
1. Dünya Savaşı sonrası Osmanlı topraklarına el koyan ve Anadolu’yu işgal eden müttefik kuvvetlerin büyük gücü İngilizler, ajanları aracılığıyla saltanat ve hilafet makamıyla işbirliği yaparak Mustafa Kemal’in başlattığı Kurtuluş Savaşı’na engel olmaya çalışmışlar, padişah ve Dâhiliye Nazırı ile ülkenin ileri gelen bütün din adamlarının (Sait Molla gibi) aralarında olduğu İngiliz Muhipleri Cemiyeti’ni kurdurmuşlardı. İngiliz istihbarat binbaşısı Frew, Sait Molla ile birlikte Müslüman din adamı kılığına girerek Mustafa Kemal’e karşı halkı kışkırtmak için Anadolu’yu da dolaşmıştı.
Batılı emperyalistler, İslam ülkeleriyle ilişkilerinde dini söylemi öne çıkaran ve ülke kaynaklarının sömürülebilmesi için kendilerine her türlü kolaylığı gösteren dini siyasete araç kılmış lider ve partilerle ilişkiyi tercih ederler.
Edward Said “Şarkiyatçılık” yapıtı ile bu gerçeği vurguladı ve bütün dünyada büyük ses getirdi. Edward Sait’ten önce de emperyalizmin kültürel oyunlarının farkına varmış Türk aydınları da vardı. Sabahattin Eyüboğlu’nun 1967 yılında Yeni Ufuklar dergisinde çıkmış “Emperyalizm ve Kültür” başlıklı yazısında söylediklerini anmadan geçmeyelim: “O Pierre Loti ki batı kültürünü benimsemek isteyenlere karşı çarşaflı peçeli, inşallah’lı maşallah’lı doğu kültürünü sürdürmek isteyenleri tutuyordu. Batı emperyalistlerinin istediği buydu zaten; aman, doğulu doğulu kalsın.” (Aktaran Orhan Koçak, 1920’lerden 1970’lere Kültür Politikaları, Kemalizm, İletişim Yay, s 417) Sabahattin Eyüboğlu’nun bu saptamayı yaptığı tarihte, Edward Said henüz “Şarkiyatçılık”ı yazmamıştır…
“İslami Spor Dayanışmasını”nın akıl babası hangi uyanık emperyalist ajandır, merak ediyorum. Türban tipi örtünmenin “Georgtown”daki “Turkish Studies” adlı merkezde tasarlandığı bilinir…
Konya’da İslam Dayanışma Oyunları’nın haberleri arasında sıkça adı geçirilmiş “Abdülhamid” adının aynı zamanda bir sondaj gemisine verilmiş olduğunu da görüyoruz. Abdülhamid, Alman emperyalizmiyle sıcak ilişkileri olmasının yanında en çok toprak kaybeden Osmanlı padişahı olarak da tarihe geçmişti.
Bırakalım sporu falan… Açıktan kedinin fareyle oynaması gibi oynamak istiyorlar bizimle… Bunu, aramızdan çıkmış çıkarcı iktidarları da kullanarak kolayca yapıyorlar… Bunu, İslam dinini ve dini söylemleri kullanarak yapıyorlar… Emekli bir vaizi kendi ülkesinin meclisini bombalattıracak kadar gözüdönmüşlük aşamasına getiren emperyalizm, onun önce ortağı, sonra karşıtı görülenlerle de sıcak ilişkiler kurmaktan asla kaçınmaz… O tür dini söylemi kullanan iktidarların arkasında hep emperyalizm vardır…
Bakalım, ülkeyi bugünkü karanlıktan kurtarmak için kolları sıvamış diğer cephenin emperyalizm karşısında tutumu ne olacak?
Herkesin inancına saygımız var ama inançların soygun, sömürü ve iktidar için kullanılmasına tahammülümüz kalmadı…
Son oyunu, Kuvayımilliye ile emperyalizmi topraklarından söküp atmış, laik bir hukuk devletinin, kadın haklarının, kendi öz kültürüyle yol almanın anlamını yeni yeni kavramaya başlamış halk oynamalı… Bu kez örgütlenerek, ürettiğine ve ülkesinin topraklarına da sahip çıkarak, ortaçağa dönüşlere bir daha izin vermeyerek…
Gününüz aydın olsun…
10 Ağustos 2022, Alper Akçam