1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Yol Dersleri

Yol Dersleri

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Getting your Trinity Audio player ready...

Hani derler ya; “Leyleği havada gördün” diye. Bu yaz tam da öyle oldu. Kıçım bir türlü yer tutmadı; oradan oraya savrulup durdum. En son Çandarlı-İstanbul arası bir yolculuk yaptım. Bu kez paraya kıydım; otomobilimle gidip geldim. Çünkü Dubaili torunlarım Arya ile Kaya epeydir Dubai’nin yakıp kavuran yaz sıcağından kendilerini İstanbul’a atmışlardı ve otomobilleri yoktu. Güneş ve Deniz kuzenlerle bir araya gelip kafamızı şişirebilmeleri için bir de otomobil gerekliydi!

Gidiş yolculuğunda daha da savurgan oldum. Dede gelecek diye duymuşlardır şimdi, sabırsızlanıyorlardır diye, içim sızlaya sızlaya döviz üzerinden geçiş garantili Osmangazi Köprüsü’nü kullandım.

Dönüşte tavrımı koydum… Zaten geçenden geçmeyenden alıyorlar haraçlarını, fazladan param geçmesin uyanıklar ortaklığına diye Eskihisar-Topçular feribotu ve normal karayolunu kullandım. Açıkçası, daha zevkli, daha insanidir ikinci tür yolculuk. Feribotta simit yedim, çay içtim, çevremizde uçuşan martıları izledim… Sigara içilmemesi gereken yerlerde sigara içip izmaritlerini denize atan sayın yurttaşlarımı bir araya toplayıp “uygarlık” üzerinden bir ders vermek de geçmedi değil aklımdan… Keyfim bozulmasın diye başka bir sefere erteledim. Bu arada onlardan birini uyaran, sigara içme yerinin aşağıda olduğunu söyleyen başka bir yurttaşım su serpti içime…

Bu “uygarlık” denen şey parayla alınmıyor işte… Çok paran pulun olabilir, çok uyanık geçinebilirsin ama uygar olamazsın… Hani demiş ya adam oğluna, “Ben sana adam olamazsın oğlum dedim, vezir olamazsın demedim,” diye…

Balıkbaştan kokar… Yasasına, anayasasına, kendi atadığı üyelerden oluşan Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına uymayan birilerinin yönettiği bir ülkede halktan çok fazla bir şey beklemek gerek. Uygarlık öğretisi de, sonuçta okullara, kamunun basın yayın organlarına değil, bizlere, ailelere, başını belaya sokma pahasına çevresini uyaran yurttaşlara düşüyor. O ara, aklımdan bir şey de geçti; hani topluluklar üzerinden karşılıklı tanımlamalar, suçlamalar falan yapılıyor ya… Dedim ki kendime, şu “dış güçler” aleti diye suçlanan, “camide içki içtiler” diye yalan yere karalanan gezi eylemlerine katılmış yurttaşlarımı bu feribota bindirsem, aralarından içilmemesi gereken yerde sigara içip izmaritini denize atan birileri çıkar mı, hiç sanmıyorum. O günlerde “evde tutulmakta zorlanan %50” diye tanımlanan taraftan nasıl bir davranış bekleneceğini tahmin etmek de zor olmazdı…

Uygarlık, doğaya ve insana saygıdır, kendi dışında olup bitene saygı, “öteki”ne saygıdır her şeyden önce…

Bu son yolculuk bana bir şey öğretti. Bu “çete” diye de adlandırılan, çok yetkili yerlerde de adamları bulunan birilerinin ceplerinden beş kuruş para koymadan, “dış güçler”den aldıkları devlet garantili tefeci faizleriyle yaptıkları, karşılığında, üstünden birileri geçsin la da geçmesin, hiç fark etmeden, eşek yükü para kazandıkları, tüyü bitmedik yetimin hakkını, üreticinin mazot vergisine bağlanmış alın terini dahi hiç utanmadan cukkaya attıkları o otoyollarda “her şey mübah!”tır. Kimse size karışmaz, kimse bir şey sormaz. Alkollü araç kullanmaktan, hız sınırlarını altüst etmeye, lüks otomobillerle makas çekmeye kadar canınız ne isterse yapabilirsiniz… Çünkü siz, kamu kaynaklarından aldıkları dışında, cebinizden de bir şeyler katmaktasınız hırsızın, uğursuzun kazancına…

Ama eğer, sıradan şehirlerarası yolları kullanırsanız, yolların bakımsızlığı bir yana, bütün karayollarında radarlar sizi kollayacaktır ceza kesmek için; kasaba ve şehir girişlerinde konuşlanmış genç polis ekipleri sizi denetlemek için hazır kuvvet beklemektedir! Alkol muayenesinden, ehliyet, ruhsat kontrolüne, GBS sorgulamasına arka arkaya kontrollerden geçmek zorundasınızdır. Hani bir de “prostat muayenesi” de olsam da iş tamamlansa diyeceğiniz gelmektedir!

Kullandığım aracın ruhsatı benim üzerime değildi; meğer sigorta süresi dolmuş; onu da bu kontrollerde öğrendik. Yol üstü, telefon aracılığıyla bulduğumuz bir sigortacıya yüklü bir ödeme yapıp ehliyeti kurtardık; epeyce bir gecikmeyle Çandarlı’ya varmayı başardık.

Ellerinden geleni artlarına koymasınlar… Çok ivedi bir durum yoksa, ben normal karayollarını kullanmayı sürdüreceğim. Bu hırsız ortaklıklarına fazladan para kaptırmaya hiç niyetim yok. Hele de son zamanlarda ülkemin dört bir yanında tırlar, kamyonlar dolusu ağacın, tomrukların bir yerden bir yere koşturulduğunu gördükçe… Ormanlarımızın sorumsuzluklarla yakılması, ille de müteahhitler aracılığıyla uçak kiralayacağız diye çıkan yangınlara seyirci kalınması, yanan ormanlık alanlara lüks oteller kondurulması bir yana, şimdi de orman kesim ihale biçimleri değişmiş deniyor. Eskiden bölgenin orman işletmesi, kesimi, taşımayı ihaleyle yaptırır, çıkan tomrukları depolarda istifler hak sahibi (ev üstü örtme vb) orman köylülerine ve isteyen tüccara para karşılığı satardı. Şimdi bölge bölge veriliyormuş ormanlar. “Al burayı, kes kesebildiğin kadar!” Ne, ‘ne kadar kestin?’ diye soran var, ne denetleyen…

“Yurdumun, insanımın malı deniz, yemeyen domuz!” yapıldı….

Hiçbir şey yapamazsam, iki elim yakasında olacak bu hırsız, uğursuz takımının, asla hakkımı helal etmeyeceğim. Hep bekleyeceğim bunlardan birisi o son yolculukta milletin karşısına çıktığında, imam “Hakkınızı helal ediyor musunuz?” diye sorduğunda, birilerinin “Helal etmiyorum!” diye bağırmasını…

Helal etmemek bir yana değerli dostlar, geleceğimizin gerçekten insanca, hakça kurulabilmesi için tepeden tırnağa örgütlü, azimli olmalıyız. Yağmaya, hırsızlığa karşı, kol kola, omuz omuza durmalıyız. Bir hırsız gidince, bir başkası geçmesin başımıza. Orman köylüsünün izni olmadan, hiç kimse tek bir ağaç bile kesmemeli; bölge halkının rızası olmadan deniz kıyıları, koylar imara açılmamalı; hayatın her alanında, her konuda halkın örgütlü gücü karar vermeli. Siyasi partilerde parti içi demokrasiden, ülkede uygulanacak tüm kararlara, halk her zaman, her koşulda, teyakkuzda, uyanık duruşta olmalı…

Yolun bana verdiği ders budur; hayattan ders almayı başaramazsak hayatımızı aydınlığa, adalete kavuşturamayız…

Üretenlerden başlayarak, bir gün bile geçirmeden, örgütlü toplum için davranmalıyız. Kooperatifleri, dernekleri biz kuracağız, biz yaşatacağız; meslek odalarında, siyasi partilerde en önde biz olmaya çalışacağız…

Çalmaya, çırpmaya, kandırmaya değil, paylaşmaya, dayanışmaya, doğruluğa, dürüstlüğe doğru yol alacağız…

Yolun bize verdiği ders budur…

Yollarınız, dersleriniz ve günleriniz hep aydınlık olsun!

Yol Dersleri

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Advert
Advert
Giriş Yap

Sol Medya ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin
Reklam Engelleyicisi Tespit Edildi

Sitemize katkıda bulunmak için lütfen reklam engelleyicinizi devredışı bırakın.