Getting your Trinity Audio player ready... |
Gazetemiz yazarı Zülal Kalkandelen bugünkü köşesinde dikkat çeken bir yazı kaleme aldı.
Kalkandelen ‘Ülkenin sürüklendiği tarikat batağı’ başlıklı yazısında, medyada sık sık İsmailağa cemaatinin şeyhi Mahmut Ustaosmanoğlu’nun vefatından sonraki liderlik kavgası ile ilgili konuşulmasının yasadışı yapıların normalleşmesi olduğunu söyledi.
8 Temmuz 1998 tarihli gazetemiz manşetinden de örnek veren Kalandelen, “Haberde aktarılan uzun raporda İstanbul’da laikliği hedefleyen tarikat yuvalarına dair ayrıntılı bilgi verilmiş” dedi.
O dönemin üst düzey yetkililerinin de bu yapılaşmaları desteklediğini belirten Kalkandelen, “O tarihte devletin üst düzey yetkilileri, olarak Cumhurbaşkanı Demirel, Başbakan Mesut Yılmaz ve Başbakan Yardımcısı Bülent Ecevit’e bu rapor verilmiş. Bugün üçü de yaşamıyor ama biliyoruz ki üçü de yaşarken tarikat ve cemaatlere karşı gereken önlemleri almadı; bırakın önlem almayı hepsi destekledi” ifadelerini kullandı.
Yazısında iki soruya da yer veren Kalkandelen, “Ben bu sorularla, devleti yönetenlerin ülkeyi nereye sürüklediğine dikkat çekiyorum” dedi.
Kalkandelen’in yazısı şöyle;
8 Temmuz 1998 tarihli Cumhuriyet gazetesinin manşeti:
İSTANBUL’UN İRTİCA HARİTASI
Alper Ballı’nın imzasını taşıyan haberden bir bölüm:
“Devletin üst düzey yetkililerine sunulan istihbarat raporunda, rejim aleyhtarı irtica faaliyetlerini yönlendiren güçlerin ibadet merkezleri olan cami ve mescitleri yasadışı eylemler için bir üsse dönüştürdükleri kaydedildi. Özellikle Beykoz’da etkin biçimde faaliyetlerini yürüten ‘Cüppeli Ahmet Hoca’nın kız-erkek Kuran kursları, yurtlar ve ticari bağlantılarıyla adeta şeriat devletinin iskeletini oluşturduğu; resmi görevlilerin tarikatlardan korktukları için gelişmelere müdahale edemedikleri ortaya konuldu. (…)
Cüppeli Ahmet Hoca olarak bilinen ve Beykoz Çavuşbaşı’ndaki Fetih Külliyesi’nin inşaatını yaptıran Ahmet Ünlü adlı kişinin, bölgedeki irtica faaliyetlerini yönlendirdiği, bu bağlamda çok sayıda Kuran kursu açarak yönettiği, muhtelif camilerde bir program dahilinde içeriği itibarıyla laikliği hedef alan vaazlar verdiği, yurt ve cami inşaatları yaptıran lider konumunda önemli bir kişi olduğu saptandı.”
Haberde aktarılan uzun raporda İstanbul’da laikliği hedefleyen tarikat yuvalarına dair ayrıntılı bilgi verilmiş.
O tarihte devletin üst düzey yetkilileri, olarak Cumhurbaşkanı Demirel, Başbakan Mesut Yılmaz ve Başbakan Yardımcısı Bülent Ecevit’e bu rapor verilmiş.
Bugün üçü de yaşamıyor ama biliyoruz ki üçü de yaşarken tarikat ve cemaatlere karşı gereken önlemleri almadı; bırakın önlem almayı hepsi destekledi.
Ecevit, ne yazık ki Fethullah Gülen teşkilatıyla yan yana geldi. O kadar ki Gülen 2007’deki bir açıklamasında, “Ecevit okullarımıza sahip çıktı. Önüne bizim hakkımızda bir dosya getirildiğinde elinin tersiyle itti” diyerek şu ifadeleri kullandı: “Eğer ahirette Allah bana şefaat etme imkânı verirse, ilk önce Ecevit için kullanırım.”
***
Şimdi medyada sık sık İsmailağa Cemaati’nin şeyhi Mahmut Ustaosmanoğlu’nun vefatından sonraki liderlik kavgası ile ilgili haberler görülüyor. Televizyonlarda insanlar oturup sanki bu yasal bir yapıymış gibi kimin lider olacağına dair yorumlar yapıyor.
Devlet erkânının önündeki cenazede tarikatın yeni lideri belirlenmeye çalışılıyor ve herkes bunu izliyor!
Bu olanlar, yasadışı yapıları normalleştiriyor. Tekrar hatırlatmak gerekirse; 30 Kasım 1925’te kabul edilen 677 sayılı yasa ile tarikat ve cemaatler yasaklandı. 677 sayılı yasanın 2. maddesi ile anayasanın devrim yasalarına ilişkin 174. maddesi yürürlükte olduğu sürece tarikat ve cemaatlere serbesti sağlanması hukuksal olarak mümkün değil!
Yasal olmayan oluşumların başına kimin geçeceğini tartışmak, yorumlamak, bunları kabul etmek anlamına gelir.
***
Yazıyı bitirirken iki sorum var:
24 yıl önce istihbarat birimlerinin hazırladığı raporda laikliğe karşı faaliyetler içinde olduğu belirtilen bir cemaatin önde gelen ismi bugün nasıl medyada cirit atıyor?
Bunun yanıtı belli: Laiklik karşıtı odak olduğu Anayasa Mahkemesi’nin kararıyla saptanan AKP, 2010’da Milli Siyaset Belgesi’nde irticayı yeniden tanımlayarak iç tehditler arasından çıkardı. O dönemde bu kararı imzalayanların başında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül vardı!
Bu nasıl bir devlettir ki cenazesine kadınların katılmasını yasaklayan bir lideri olan cemaate mensup Ahmet Ünlü bile Diyanet’e bağlı camilerde Selefi imamların sohbet ederek namaz kıldırmasını eleştirerek, “iç savaş” çıkabileceği uyarısında bulunuyor?
Ahmet Ünlü’nün derdinin laiklik olduğunu düşünmüyorum elbette. “Diyanet İşleri Başkanımızın laiklik konusundan tutun günaydın tartışmasına kadar son günlerde tartışılan görüşlerini İslam şeriatine tamamen uygun görüyor ve hizmetlerinin devamını diliyorum” diyen de kendisi. Belli ki cemaat içinde taht kavgası var, kaset tehditleri arasında ortalık toz duman!
Ben bu sorularla, devleti yönetenlerin ülkeyi nereye sürüklediğine dikkat çekiyorum.