Getting your Trinity Audio player ready...
|
Türkiye’nin, Finlandiya ve İsveç’in NATO üyelik başvurularına itirazlarını kaldırmasının yolunu açan üçlü mutabakat zaptında Stockholm ve Helsinki, PYD/YPG ve FETÖ’ye destek sağlamama taahhüdünde bulunmasına karşın bu örgütler için “terör örgütü” tanımı kullanılmadı, ayrıca taahhütler konusunda NATO’ya herhangi bir rol atfedilmedi.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ise 4 Temmuz’daki açıklamasında belgede PYD/YPG ve FETÖ’nün “dolaylı şekilde terör örgütü” olarak tanımlandığını savunarak “Sonuçta ilk defa YPG/PYD, bir NATO belgesinde yer aldı… İlk defa FETÖ ve YPG/PYD, NATO’nun literatürüne girmiş oldu” dedi.
KIRMIZI ÇİZGİSİYDİ
Cumhurbaşkanı Erdoğan da önceki gün İstanbul Saraçhane’deki 15 Temmuz programında “FETÖ, terör örgütü olarak uluslararası kayıtlarda var mıydı? Yoktu. Sadece PKK, AB kayıtlarında vardı. Bu son NATO zirvesinde, YPG’yi, PYD’yi, FETÖ’yü NATO’nun kayıtlarına girdik. Dedik ki ‘Bu bizim kırmızı çizgimizdir. FETÖ’yü, PYD’yi, YPG’yi buraya terör örgütü olarak gireceksiniz. Aksi takdirde bizden ‘olur’ alamazsınız.’ Ve girdiler. Olay bu” ifadelerini kullandı.
‘NATO BELGESİ DEĞİL’
İktidarın söylemleri sonrası NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, ilk kez bu zaptın “NATO belgesi olmadığı” yönünde bir açıklama yaptı. Stoltenberg, Brüksel merkezli Jeopolitik Çalışmalar Grubu adlı düşünce kuruluşuna verdiği mülakatta, “Türkiye’nin özellikle iade talepleri konusunda ısrar ederek Finlandiya ve İsveç’in üyeliğini veto etmekle tehdit ettiği” yönündeki bir soru üzerine, “Üçlü mutabakat zaptı bir NATO belgesi değil, kolaylaştırılmasına yardımcı olduğumuz bir belgedir” yanıtını verdi.
Belgeyle üç ülkenin “terörle mücadele için birlikte daha yakın çalışacakları” mesajı verdiğini kaydeden Stoltenberg, PKK için hem NATO hem AB tarafından terör örgütü tanımlaması yapıldığını belirtirken PYD/YPG ve FETÖ’ye ilişkin bir değerlendirmede bulunmadı. Stoltenberg, Türkiye’nin iade istemleriyle ilgili de “Finlandiya ve İsveç’ten belli kişilerin iadesi veya sınır dışı edilmesine ilişkin tüm kararlar, bu ülkelerdeki yargı kurumları tarafından kendi yasalarına göre alınacaktır” demekle yetindi.