Getting your Trinity Audio player ready... |
Kendinden kaçmanın türlü türlü yolları vardır ,bazen bir sürgüne vurursun kendini, bazen rüzgarın şiddetine emanet edersin düşlerini, bazense küle dönüp közlerinden yeniden var olmak için göz göre göre ateşin üzerinde yürürsün bir kaç kez…
Kitledim kendimi bir sandığa… Kaç kez köz oldum, kaç defa vurdum kendimi kıyıya bilmiyorum ama insan nereye giderse gitsin, nereden kaçarsa kaçsın geçmişin onda açtığı yaraları da beraberinde götürüyor, geçmişteki yaşanmışlıklar geçmiyor öyle… Mutlaka izleri kalıyor bedenin de ,ruhunda ve ansızın çıkıyor karşına aynı şiddetiyle.
İnsan dediğin dipsiz bir kuyu ve ne acılar derinlerde yosun tutmuş bir şekilde bekliyor bizi .
Var olmanın dayanılmaz sancısını bazen bize iyi gelen insanlarla hafifletmeye çalışıyoruz , yüzündeki gamzenin sahibi olan insanlarla avunuyoruz,, onların varlığını bize hediye edilmiş bir lütuf olarak görüp yasama biraz daha tutunuyoruz.
Bu yolculuk esnasında bilmeden ,istemeden kırdıklarımız da oluyor ama niyetini bildiğin için kendini affetmenin bir yolunu da buluyorsun. Kendini tanımak bazen bedel istiyor ve geçmişin yükünü üstünden atmak ,hafiflemek , bazen ne kadar büyüdüğünü görmek, ne kadar yol aldığına da şahit olmak istiyorsun ve bu istek bazen senin kayıplar vermene neden oluyor, iste o zaman yeniden dizlerinin üstüne çöküyorsun çünkü kendini bulmanın, başka bir yolu yok ,deneyerek tekrar düşürerek, düştüğün yerden tekrar kalkmaya çalışarak yaşama tutunmaya çalışıyorsun, oysa ne geçmişin ne de şimdinin kayıplarını onaracak gücü bulamıyorsun çünkü içinde ki seni anlatacak kelimeleri bir araya getiremeyecek kadar yorgunsun ,tek istediğin şey anlaşılmak ama anlaşılmanın da sevilmekten çok daha zor olduğunu biliyorsun.
Elinde avucunda kalan koca bir keşke, keşke öyle olmasaydı, keşke böyle yapmasaydım ama unutuyorsun, unutuyoruz o keşkeklerin bizi şimdiki sahip olduğumuz kişi yaptığını çünkü herkes kusursuz olmak istiyor oysa kusursuz olma halinin en büyük kusur olduğunu da bilmiyoruz .
İnsanız işte! Hataları, keşkekleri, pişmanlıkları olan ve hayatlarımızda birilerinin üzerine çizgi çekerken empati yapma yeteneğimizden mahrum kalıyoruz ,insan ya ! Hatalı, acılı, sanrılı, sancılı diyemiyoruz ve bir kahvenin 40 yıl hatırını bir saniyede söküp atıyoruz sonra da yalnızlıktan dem vurup farklı arayışlara giriyoruz ve biri hata yaptığında kendimizi hatasız kabul ederek aslında en koyu yalnızlıklara davetiye çıkarıyoruz.
Keşke birini hayatımıza aldığımızda sadece vicdanına, doğaya hayvanlara, kendinden düşkün insanlara nasıl davrandığını baz alsak ve o kişinin de hata yapma, yapabilme lüksünü aklımızda çıkarmasak çünkü o zaman güzelleşecek dostluklar, o zaman anlamı olacak içilen kahvenin yapılan sohbetlerin ,birini gerçekten tanımaya çalışmak ve bir hatasına denk geldiğimiz de olsun ben senin yüreğini biliyorum diyebilecek erdem sahibi olmayı denemek ve hayatımızdan çıkarmadan önce o kişiyi neden hayatımıza dahil ettiğimiz o ince ayrıntıyı bir daha gözden geçirerek adil bir karar verip ben ne kadar hatasızım deyip önce kendi savaşımızı vermek verilen kararların en vicdanlısı olur ve hayat çok daha çekilebilir hale gelir .