Getting your Trinity Audio player ready...
|
AYSEL YENİDOĞANAY
Tuhaf bir suskunluğun içindeyiz.
Üzerimize ölü toprağı serpilmişçesine derin bir sessizliğin içine gömülmüşüz.
Son yirmi yıldır yaşadıklarımız yazgımızmış gibi kabullenip boyun eğmişiz.
Her gün gelen zamlara,
kira artışlarına, iş ve ekmek bulamayanların intiharlarına,
gençlerin yurtdışına gitme planlarına, istifa eden doktorlara,
hastane kapılarından muayene olamadan dönen hastalara,
orman yangınlarına, siyanürle zehirleyen maden işletmelerine,
işten çıkarmalara, tarım arazilerinin talan edilmesine,
benzin/mazot fiyatlarının gün be gün zamlanmasına,
kamuya ait işletmelerin özelleştirilmesine,
emeklinin yaşarken ölüme mahkum edilmesine,
asgari ücretin açlık sınırının çok çok altında olmasına;
ve en önemlisi temel ihtiyaç maddesi olan ekmeğin (210 gr.) 5 Tl. sınırını zorlamasına TEPKİSİZİZ!
Bekliyoruz. Neyi beklediğimizi bilmeden susarak bekliyoruz.
Bu suskunluk hiç hayra alamet değil. Toplum olarak manik depresif bozukluğu içindeyiz. Bir anımız bir diğerine uymuyor. Kahkaha atarken ağlama isteğiyle kıvranıyoruz. Olur olmaz yerlerde şarkı söyleyip oynamaya başlıyoruz. Tepki göstermemiz gereken kişiye/kişilere değil de en yakınımıza, sevdiğimize öfkelenip zarar veriyoruz. Diken üstünde değiliz artık, ateş üstünde yürüyoruz. Ateş yüreğimizi sarmış ama biz yine bağırmıyoruz/bağıramıyoruz. “Oynatmaya az kaldı doktorum nerde?” demeden, birbirimizn yüzüne boş boş bakarak, suskun ve tepkisiz bekliyoruz.
Tasavvufta “sükût âlimlerin sözü, cahillerin örtüsü “ olarak dile getirilmiş.
Alimlerin suskunluğunu anlayabilirim de toplum genelinin susmasını anlayamıyorum.
Susmak, kabullenmenin diğer adıdır.
Bu suskunluk, Yaprak Dökümü dizisinde Hayriye hanımın meşhur repliğini anımsatıyor bana: “Aman ağzımızın tadı bozulmasın Ali Rıza Bey!”
Kızlar ve gelin aynı adama yar oluyor, aile değerleri yerle bir oluyor ve hala “ağzımızın tadı bozulmasın” diye diye beynini kemiriyor adamın Hayriye hanım.. Sesini çıkarmadan/çıkaramadan yıkılıp gidiyor koskoca kaymakam Ali Rıza bey. Geriye ne köşk kalıyor ne aile…
Güzel ülkemde yaprak dökümü uzun zaman önce başladı. Göz göre göre karanlığın içine doğru hızla çekiliyoruz ve susuyoruz. Herkes sözbirliği etmişçesine susuyor.
Bu halk bağırıyor aslında; alanlarda değil, kendi evinde aile bireyleriyle birlikte bağırıyor: Aman ağzımızın tadı bozulmasın!
Ağızda tat kaldı mı ki bozulsun?
Eskiden “orta direk” diye bir kavram vardı. Günümüzde, mutfakta kontrol altına alınamayan yangından dolayı “orta direk” çoktan yıkıldı…
“Bu suskunluk hiç hayra alamet değil” demiştim ya; ben yine de hayra yormak istiyorum.
Susmak bir eylemdir çoğu zaman. Etkiye karşı tepkidir. Uyandırmak ve harekete geçmek için doğru zamanı kollamaktır.
İnanmak istiyorum; suskunlar sessizliğini bozup, kemiğe dayanan bıçağı kanatmadan çekip alacaklar. Biliyorum; tepki sizsiniz…
Ve son söz:
“Özgürlüğün en büyük düşmanı, halinden memnun olan kölelerdir.”-Che Guevara –