Getting your Trinity Audio player ready... |
Türkiye toplumu vicdanı büyük bir toplumdur. Belki de bu nedenle, Anadolu tarihi birçok güç savaşına tanıklık etse de Anadolu halkı hiçbir zaman aşırılığa uzun süre destek vermemiştir. Sağduyuludur, paylaşımcıdır, dayanışmacıdır. İster bir siyasal hareket olsun ister bir siyasi lider olsun, ona olan desteği, onun aşırılaşan tutumuna olan desteğiyle aynı değildir.
Başka bir coğrafyada başı dara düşmüş birinin derdini kendi derdi görür. Olası bir afette, siyasal açıdan, ekonomik açıdan veya yaşam biçimi açısından, neredeyse birbirinin zıddı olan şehirlerin nasıl tereddütsüz dayanışma gösterdiğine çok kez tanığız.
Vicdanı merkeze alan bu karar süreci, Türkiye toplumunda birçok tutum ve davranışı da etkilemekte veya zaman zaman da farklılaştırmaktadır. Örneğin, dünyanın birçok yerinde, doğa/çevre duyarlılığı, sokak hayvanlarının yaşam hakkı gibi konular daha çok A-B sosyo-ekonomik statü grubunun hassas olduğu, dert edindiği konulardır. Türkiye’de bu konuları, C1-C2 gruplarının ve hatta D-E gruplarının önemli bir bölümü gündeminde tutar. Sokak hayvanlarına sıcak havalarda verilecek bir kap suyun önemini, başka coğrafyalarda D-E sosyo-ekonomi grubundakilerinin anladığını göremezsiniz.
Bu vicdanlı hal, konu yaşam hakkı olunca birçok ezberi de bozuyor. Bunun en güçlü örneklerinden biri, İstanbul Sözleşmesi tartışmasıdır. İstanbul Sözleşmesi, her ne kadar aşırı sağ iktidar ve destekçileri tarafından “genel ahlaka aykırı” olarak anlatılsa da toplum genelinde bir karşılık bulmadığı gibi, iktidarı destekleyen seçmen tarafından da savunulmuştur. CHP İstanbul İl Başkanı Sn. Canan Kaftancıoğlu’nun Mart 2021’de yaptırdığı araştırmanın sonuçlarına göre, (o tarihte AKP, bugünkü gibi seçmenin %30’unun değil %35’inin desteğini alıyordu.) İstanbul’da yaşayan kadınların %79,4’ü İstanbul sözleşmesini desteklediğini ifade ediyor. Bu oran, sadece muhalefete oy veren seçmenden oluşmuyordu. AKP’ye oy veren kadınların da %60,9’u İstanbul Sözleşmesi’ni desteklediğini ifade ediyordu. Tüm yanıtları CHP İstanbul İl Başkanlığı’nın aşağıdaki tablosundan görebilirsiniz.
Maalesef ki her geçen gün kadına şiddet ve kadın cinayetleri artıyor. Kadınlar yaşamın her alanında hak ihlaline maruz kalırken artık giderek daha fazla yaşam hakkı da elinden alınıyor. Kadınların içinde bulunduğu bu durum, toplumun vicdanında her geçen gün daha büyük bir yaraya dönüşüyor. Yakın geçmişte en büyük yaralardan biri, Pınar Gültekin’in canice öldürülmesinde vücut buldu. İnsanlık dışı bir şekilde katledilen Pınar Gültekin’in katillerinin hak ettiği cezayı alması, toplumun ezici çoğunluğunun talebine dönüştü. Bununla birlikte, maalesef ki yargı son dönem sık görüldüğü gibi adalet duygusunu sarsan bir kararı üretti. Cemal Metin Avcı’nın ‘canavarca hisle, eziyet çektirerek ve tasarlayarak öldürme’ suçundan yargılandığı davada karar, “haksız tahrik indirimi nedeniyle cezanın 23 yıla indirilmesi ile sonuçlandı.
Adalet duygusunu paramparça eden böylesi durumlar karşısında siyasete büyük sorumluluklar düşüyor. Yapanın yanına kalmaması adına hem önleyici çalışmaların hem de yargı süreçlerinin bütünüyle ele alınıp, büyük bir ciddiyetle yeniden tasarlanması gerekiyor. Zira, toplumun da beklentisi bu yönde. Önceki çalışmalarımız bize bu konuda cezaların artırılmasının toplumun ilk talebi olduğunu gösteriyordu. Buradan yola çıkarak, bu haftaki araştırmamızda kadına şiddet konusunda cezaların artırılması talebinin boyutunu anlamaya çalıştık. Sonuçları aşağıdaki gibi.
Görüldüğü üzere toplumun %74,7’si cezaların çok artırılmasını, %18,1’i de artırılmasını istiyor. Yani toplumun %92,8’i kadına şiddetin cezasının artırılmasını talep ediyor. Bu oran AKP seçmeninde %90,4, MHP seçmeninde %86,2.
Ülkede insanların yaşam hakkı, ekmeği, özgürlükleri her geçen gün başka bir saldırıya maruz kalırken iktidarın tek bir derdi var, o da “galaksinin ömrü yettiğince” iktidarda kalmak. İktidarlarını ayakta tutabilmek için de bilime dayalı, somut politikalar geliştirmek yerine, siyasal iletişime hapsolmuş bir süreci yaratıyorlar. İktidar, tükenmiş siyasetinin açığını siyasal iletişimle kapatmaya çalışıyor. Gelin bu haftaki ilgili açıklamaya ve toplumun katılım düzeyine birlikte bakalım.
İktidar artık toplumun yaşam hakkı da dahil somut sorunlarına çözüm üretmek yerine yukarıdaki açıklamada olduğu gibi korkular ve özdeşleştirme çabaları üzerinden seçmen konsolidasyonu yakalamaya çalışıyor. Sonuç ne derseniz; “olmuyor!”.
Ertan Aksoy
ertanaksoy@gmail.co