Advert Advert
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Ev Danasından Öküz Olmaz

Ev Danasından Öküz Olmaz

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Getting your Trinity Audio player ready...

Ancak, öncelikle bu sözün içeriğinde geçen sözcüklerin anlamlarının bilinmesinde yarar vardır.
Ev danası, büyük baş hayvanların yavrusu demektir. Küçükken dana, biraz büyüdüklerinde
erkeğine buzağı, dişisine düve denir. Daha büyüdüklerinde ise, erkeği öküz, dişisi inek olur.
İnsanlarda olduğu gibi hem cinslerin küçüğünden büyüğüne Anadolu’da en çok kullanılan
atasözlerinden birisidir. Hatta tüm yurtta kullanılan bir atasözüdür. Çünkü, çok derin bir anlam
taşır. doğru sıralanması şeklindedir.
Biraz da bunların görevlerinden söz etmek yararlı olacaktır. Dişi olan büyük baş hayvanlardan
inek, özellikle doğurmak ve süt vermek üzere kuruludur. Erkek olan büyük baş hayvanlardan öküz
ise, genellikle iş konusunda, çalışma konusunda söz sahibidir. Yani asıl yükü taşıyan bir özelliğe
sahiptir. Bu tür beden gücü yüksek öküzler genellikle seçerek alınır. Çünkü, dayanıklı olmayanlar
kısa sürede yaşamlarına veda ettirilirler. Yani ya kesilerek et olurlar ya da satılarak başka evlere
giderler.
Nedendir bilinmez ama evden yetişmiş bir erkek hayvanın öküzlüğü yani o eve verimliliği pek
kabul görmez. Bazen düşünüyorum, acaba ev ortamında çok rahat yetiştiğinden mi yoksa çok
şımarık yetiştirildiğinden mi böyle bir kanıya varılmıştır diye. Ancak çok da
anlamlandıramıyorum. Oysa ki hemen her erkek cins zaten yaradılışı gereği biraz daha güçlü,
kuvvetli olur. Özellikle dışarı işlerinde çok çalışkan ve başarılı olurlar.
Ama neden evden yetişen fazla değer görmez ki?
Neden hep başkasının malı daha kıymetli olur ki?
Neden hep başka yerlerden gelen etkiler çok anlamlı ve değerli olurlar ki?
… bunlar uzar gider.
Şimdi ben birazda insanların yaşamlarını da etkileyen bu atasözüne biraz değinmek istiyorum.
Örneğin, bir okul içerisinde çalışan öğretmenlerden herhangi birisi bir şeyler yapmaya kalkışırsa
çok değer görmez.
Yani bizim öğretmen işte ne yapabilir ki?
Yani benden nesi fazla ki?
Yani benim bilmediğim neyi biliyor ki?
Ya da bir doktoru düşünelim:
İşte aynı ortamdayız ya bu doktor aynı okulda okudu, benden fazla ne öğrenmiş olabilir ki?
Yani benim bildiğim sağlık tezlerinden farklı ne bilebilir ki?
Doktorun doktordan fazla bir şeyi olamaz ki?
Ya da bir avukatı düşünelim:
Bu avukat aynı Hukuk fakültesinden mezun ya benden fazla hukuk bilgisi olmaz ki?
Benim öğrendiğim kanunlardan başka kanun yok ya bu neden fazla bilgili olsun ki?
Aynı ortamlarda davalara giriyoruz, mahkemelerde görev yapıyoruz, farklı bir şeyi olması
mümkün değil ki?
Şimdi bir düşünelim bakalım, neden bu insanlar kendi ortamlarından çıkmış insanların
farklılıklarını kabullenmezler? Her insanın, bir başka insandan mutlak bir farklılığı vardır. Aynı
okullarda okunmuş olsa bile, aynı ortamlarda çalışılıyor olsa bile, aynı işleri yapıyor olsalar bile
mutlaka birinin diğerinden farklı bir yanı ve farklı bir yönü vardır. Var olmasına vardır ama
kabullenilmesi zordur sanırım. Kabullenilmek ya da kabul görmemek tamamen karşı tarafın
içerisindeki duygu yetersizliğinden ve kıskançlıklarından kaynaklandığını düşünüyorum. Halbuki
kişiyi eksik, yetersiz, farklı görmemek ya da kabullenmemek yerine empati yapmanın daha doğru
olacağını düşünmenin sağlıklı olacağını düşünüyorum.
Oysa ki kim olursa olsun, tek tip beyne, tek tip bedene, tek tip boya, tek tip akla … sahip
olunmadığına göre farklılıklarımızı kabullenmek ve onları farklı yerlerde görmeyi de
içselleştirmek gereklidir. Hatta ve hatta kendi içinden çıkan başarılı bireylere daha fazla değer
verip daha çok ön plana çıkarmayı başarırsak kendimizi de yüceltmiş olmaz mıyız? Farklı bireyleri
ve onların farklılıklarını kabullenerek kendimizi de onların kategorisine çıkarmak için çaba
harcamamızın zamanı gelmişte geçiyor bile! Ancak, bu anlatımdan çıkan bir sonuç var ki; o da
hiçbir atasözü anlamsız değildir. Birçok deneyim sonucunda ortaya konmuş ve günümüzde de
sürüp giden bir olgu olarak ortadadır. Bilmem bu durum zamanla değişir mi ama kısa vadede ve
insanların içindeki kıskançlık ve çekememezlik duyguları yok edilemediği sürece değişmeyecek
gibi gözüküyor. Aslında sloganımız şöyle olmalı; Kıskanma, destekle

Ev Danasından Öküz Olmaz
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Advert
Advert
Giriş Yap

Sol Medya ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin