Getting your Trinity Audio player ready... |
Şu genç neslin hali ne olacak bilemiyorum. Ümitsiz, mutsuz, biçare…
Herkese son bir gayret gözünü dikmiş devlete. Ne olursa olsun devlette bir işim olsun diye yanıp tutuşuyor.
Daha bugün TV haberlerinde izledim. Bir emlakçı elinde elli civarında fabrika binası olduğunu, alıcı olarak bir tek bile soran olmadığını anlatıyordu. -Onlarca fabrika kapanıyor. -Onlarca fabrika küçülüyor. Onlarcası el değiştiriyor. -Depolar bomboş, üretim yapılamıyor. -Üretim yapılamadığı için çalışanlar işten çıkarılıyor. -Binlerce işçi işsizler ordusuna katılıyor. Otuzlu, kırklı yaş grubunda insanlar işsizlikle, açlıkla, yoksullukla mücadele etmeye çalışıyor. -Onlarca evli işsiz çiftler boşanıyorlar. Buna bağlı olarak da bir çocuk dağılmış yuvalarda ebeveynsiz kalıyor. Psikolojik sarsıntılar geçiriyor. Anasız ya da babasız büyümeye mahkûm oluyorlar. -Birçok gencimiz intihar ederek yaşamına son veriyor. -İşyerlerinin kapasiteleri yüzde yüzlerden yüzde altmışlara, yüzde yetmişlere gerilemiş. -Kredi borçluları kredilerini yaptıkları planlarına uygun olarak ödeyemedikleri gibi hem evleri, iş yerleri hem de tüm varlıkları ellerinden gidiyor. -Sosyal, psikolojik ve ekonomik çöküntü sınırları zorluyor. -Eğitim ve kültür erozyonu had safhalarda. -Özelliklede engelli vatandaşlar işsizlik anlamında zor durumda. -Her gün onlarca CV alıyorum, ne olur bana iş bulmam konusunda yardımcı ol diye. -Eğitimciler işsiz, mühendisler işsiz, psikologlar işsiz, hukukçular işsiz… -İnsanların birbirine güveni kalmamış. -Hatır çekleri ödenemiyor. Alacaklı verecekli köşe kapmaca oynuyor. -Borçlular borcunu ödeyemedikleri için kayıplara karışmış. Alacaklılar vereceklisinin kapısında nöbet tutuyor. -Öğrencisi öğretmenini dinlemiyor. Velinin kaprisi çekilmiyor. Öğretmenler çaresizlikten kıvranıyor. -Para kazanma derdinde olan doktor, vardiya yapıyor. Vardiyada çalışan doktor önüne konulan evraka bile bakmak istemiyor. Aile Sağlığı Merkezi doktoru gibi sadece ilaç yazıp bir an önce hastasından kurtulmak istiyor. -Kimi çalışanlar amirlerine yaranabilmek için bir tek takla atmadıkları kalıyor. -Diğer yandan baktığınızda her yer tıka basa insan dolu. Herkesin elinde bir alışveriş paketi var. -Hem küresel hem ulusal abluka altına alınmış bir ekonomik kıskacın altına girmişiz. -Binlerce dönüm tarım arazisi kullanılamaz halde bekli bekliyor. -Tarım ülkesinde yetiştirilmesi gereken ürünlerin neredeyse yüzde ellisini ithalat yoluyla temin ediyoruz. -Hayvancılık ülkesiyiz ama eti bile dışarıdan ithal ediyoruz. -Hayvan yemi, gübre vb. ürünleri bile yeterince üretemiyor, başka ülkelerden alıyoruz. -Her yıl milyarlarca dolar sadece ve sadece oyuncak için başka ülkelere gidiyor. -Bilişim ve benzeri teknolojik ürünler için bile ithalata milyarlarca dolar akıtıyoruz. -Üretim değil tüketim toplumu olma yolunda neredeyse dünya birinciliğine oynuyoruz. -Birçok alanda dışa bağımlı olduğumuzdan ve küresel ekonomik saldırılara maruz kaldığımızdan da ithal ettiğimiz her şeyi iki katı fiyata almak durumunda kalıyoruz. -Neredeyse her gün bir çalışan rüşvet ve yolsuzluktan gözaltına alınıyor. İşinden kovuluyor. – bir sürü sıralayabiliriz.
İşte ‘’bu ahval ve şerait içinde dahi …’’ geleceğimizi korumak elimizdedir diye düşünüyorum. Türk milleti tarihi boyunca çok badireler atlatmış. Çok zorluklar çekmiş ama bir şekilde bu zorluklardan kurtulmayı başarmış bir millettir. Özünü kaybetmeden, değişimlere ayak uydurmayı başarabilmiştir.
Ülkemin ve yöneticilerimin önceliği gençlik olmalıdır. Gençliğe dönük projeler üretilmeli, istihdam yaratıcı üretime dayalı politikalar oluşturulmalıdır. Gençliğin sorunu çözüldüğünde ülkenin sorunlarını da çözmüş olursunuz. Bekleyip görelim.
Hani derler ya; sabah ola hayır ola.