Getting your Trinity Audio player ready...
|
İnsanların yaşamları pamuk ipliğine bağlıdır. Bir de bakıvermişsin ki iplik kopmuş ve yoksun. Hayat işte yapacak bir şey yok. İnsan var olduğu gibi, günü geldiğinde de yok oluyor. Bir nevi varlıkla yokluk arasındaki ince çizgiden geçiş gibi de algılanabilir. Bu çizgi öyle bir çizgi ki anlayabilmek mümkün değil. Ancak, çizgiyi geçtiğinde yanlış yerde olduğunu fark edebiliyorsun. İşte o zaman başlıyor yaşam mücadelen. Hadi koş o doktor senin bu doktor benim. Ya da o hastane olmadı bu hastane. Hatta bazen yurt içi yetmiyor ve paran da varsa hadi bakalım yurt dışı tedaviler.
İnsanın yaşı birazcık ilerlemişse, yani doğal deformasyon başlamışsa vay geldi haline. Buna sanırım tıpta biyolojik yaşlanma diyorlar. Biyolojik yaşlanmayla birlikte artık bedende normal geriye doğru değişimler baş gösterir. Neredeyse tüm vücudunla, bütün organlarınla savaşmaya başlarsın. Gerçi günümüzde yaşlanmaya da gerek kalmadı suni yaşamla birlikte çocuğundan gencine herkes aynı duruma geldi. Zaten canlı anatomisi öyle bir şey ki zincirin halkaları gibi biri diğerini takip ediyor. Yani birinde başlayan bozulma diğerine de sirayet etmeye başlıyor. Hatta şöyle demekte yarar vardır sanırım. Bir organla ilgili olarak başladığın tedavi ile onlarca farklı tedaviye gereksinim duyarsın. Tedavi derken de aklımıza ilk olarak ilaçlar geliyor doğal olarak. Tedaviye ilaçla başlandığından ve neredeyse yan etkisi olmayan bir ilaç henüz bulunamamış olduğundan aldığın o ilacın yan etkisi başka bir organa zarar verebiliyor. Bu kez hadi onu kurtaralım derken başlıyor başka bir ilacın yan etkisi yani zincir etkisi süregeliyor. Hani domino taşı yıkımları var ya ben ona benzetiyorum bunu. En ağır darbeyi de doğal olarak ilk gittiği yer olan mide alıyor. Bu kez de başlıyor mide korumalar için alınan ilaçlar. Peki, bununla bitiyor mu süreç? Tabi ki hayır. Bu kez de Midenin deformasyonu başlıyor. Hadi bir de mideyi koruyalım vs. derken başlıyor bağımlılık. Yani insan yaşamı artık ilaçlarla bağışık yaşamak durumunda kalıyor. Kendimde dahil olmak üzere tanıdığım ve bildiğim yüzlerce hatta binlerce hatta diğer kanallardan da edindiğimiz bilgiler üzerine milyonlarca insan ilaca bağımlı olarak yaşamak durumundadır.
Evet, tıp bilimi neyi gerektiriyorsa elbette ki onu yapmak ve uygulamak durumundayız. Aksini düşünmek bile cehaletin ta kendisi olur. Ancak, insan şunu düşünmeden de edemiyor; acaba bu ilaç endüstrisi bu işi bile isteye mi böyle yapıyor? Yani bir hastalığın tedavisinde uygulanabilecek bir ilacı bulabilen ve üretebilen bilim onun yan etkilerini minimize edemez mi? Hatta sıfırlayamaz mı? Sanırım edebilir. Ancak, bu kez zincirin halkası kopacağı için ilaç endüstrisi/sanayisi sekteye mi uğrar acaba? Galiba öyle olur. Bunun için de istenmez diye düşünüyor insan.
İşte insanların yaşamları maalesef ki ilaca bağlı olarak, yarım yamalak, bir yanı eksik, yediğinden çok yemediğini düşünmekle, yaptıklarından çok yapamadıklarını hayal etmekle sürüp gidiyor. Bir yandan da bu zincirin bir halkası olan ilaca erişim sağlayamayan binlerce insanın yalvar yakar olduklarına tanık oluyoruz. Yaşamları pamuk ipliğine bağlı SMA’lı bebekleri mi dersiniz, milyonlarca lira ödenerek alınmak zorunda kalınan kanser ilaçlarını mı dersiniz, milyarlarca liralar harcanmak zorunda kalınan ameliyatlara erişemeyen insanlar mı dersiniz, SGK’nın geri ödeme listesine alınamayan tedavi giderlerini mi dersiniz, oksijen tüplerinden oksijen soluyabilmek için, solunum cihazlarının çalışabilmesi için elektrik faturalarını dahi ödeyemeyen vatandaşlar mı dersiniz? Bunlara onlarca hatta yüzlerce örnekler verilebilir. İşte ilaca bağlı yaşamak böyle bir şey olsa gerek! Günümüzde her ev olmuş bir ilaç deposu…