Getting your Trinity Audio player ready... |
Kafdağlarının “çarıklı çocuğuydu” O, on sekiz yıl önce yalınayak döndü dağlarına, yaylasına…
Onun yolunu, yolculuğunu emanetçileri sürdürüyor. Yokluk ve yoksulluğun, emeğin, ezilmişliğin başkaldırısı sürüyor… O bir sembol, bir ortak ad artık; bütün direnişçilerin, bütün özgürleşme eylemlerinin, bütün yüreği sevgiyi sürenlerin babası oldu. “Artık hepimizle!” Kasvet yok, karamsarlık yok! Umudu hiç eksik etmeyeceğiz sofralarımızdan. Alın terimizi eksik etmeyeceğiz lokmalarımızdan; göz nurumuzu, kınalı ellerle atılmış nakışları eksik etmeyeceğiz hayatımızın her ânından… Toylar, düğünler sürecek; dağa taşa, kurda kuşa günaydın diyeceğiz her sabah… Gönül dolusu gülümseyeceğiz sevdiklerimize…
On bir doğum yapıp altısını yaşatabilmiş, Kafkasyanın emperyalistler eliyle kana bulandığı bir çağda yeni doğmuş bebeği kucağında, iki yaşındaki çocuğu önündeki öküzün hurcunda, bir çift kara lastik ve yırtık çoraplarla, karın buzun yol kestiği, aç kurtların insan kanına susadığı Kür vadilerinde can derdine düşmüş bir ana ile Kâftar Küskülere meydan okuduğu, “hortlak var” diyerek köylünün kaçıştığı değirmende gece yatarak tepedeki pencereden gagaç (kurumuş büyük diken) gölgesi düşmüş duvar taşını tokatlayıp elini parçaladığı, Rus işgali altındaki köylerinden kaçıp aç kalmış köylüleri için mağaradaki levazım depolarını basıp iki çuval un kaçırdığı, köyü basan Ermeni çetelere karşı Pikalluk’tan ve Ziyarat’tan kurşun sıktığı için adı “Deli”ye çıkmış bir babanın çocuğuydu. Cılavuz Köy Enstitüsü’nde Tonguç Baba’nın ocağında öğrenmişti çeliğe su vermeyi, kır çiçeklerinden bal üretmeyi, mandolin çalmayı, halkının öyküsünü yazıp direnişini örgütlemeyi… Öğretmen oldu, öğretmen sendikacısı oldu, yazar oldu, gazeteci oldu. Hiç sapmadı yolundan, halkının mutluluğu, iyiliğin, güzelliğin, doğruluğun egemen olduğu bir dünya için hep bir dava adamı oldu… Hanaklı Perihan’la kesişmişti Cılavuz’da yolları…
1 Temmuz 2003 günü, Ardahan’dan ayrılırken “oğlum ben bir daha bu memlekete gelmem,” demişti… Küskündü, dargındı toprağına, yaylasına, dağına… Ona sırtını dönmüştü sanki uğruna can verdikleri, uğruna ter döktükleri, yollarında kelepçe ve pranga giydikleri…
O, yalınayak Kafdağı’nın ardına döndükten sonra onun adını taşıyan bir bina kuruldu Ardahan’da… On sekiz yıldır dumanını eksik etmedi bacasından, on sekiz yıldır ateşini söndürmedi Cılavuz’un… Özgürleşme eylemini sürdürdü Dursun Akçam… “Dönmem” dediği o memleket bağrına bastı şimdi onu, bir daha bırakmamasıya…
On sekiz yıldır tiyatrolar oynuyor gençler, sinema izliyor, on sekiz yıldır yöre üreticisinin sorunlarını konuşuyor, âşıklar, erdemli insanlar ağırlıyor; kütüphanesinde kitap okuyor, ders çalışıyor çocuklar…
Dursun Akçam Kültürevi, Ardahan’da çoksesliliğin, barışın, kardeşliğin, üretmenin, emeğe saygının bir kalesi gibi bayrağını gönderinden indirmiyor…
On sekiz yılda, pandemi dışında her yıl buluştuk orada; bütün engellemelere, bütün dedikodulara, bütün duyarsızlıklara karşı yaşattık, yaşatacağız geleneğimizi… Bu yıl da güzel insanlar orada buluşacak… Yine davul zurna çalacak, yine tulum sesi duyulacak yaylalarda, yine barlar, halaylar tutulacak. Dursun Akçam Ormanı’na fidanlar dikilecek, açık oturumlarda tarih, coğrafya, teknik, insan konuşulacak, Ölçek Köyü üretici kooperatifi için muştu verilecek belki; üreticilerin birliği, dirliği, sömürüye karşı ayağa kalkışının haberi duyurulacak…
Eksik olmayın bu şenlikten, eksik olmayın bu direnişten, eksik olmayın bu güneşe yürüyüşten… İyiliğin, güzelliğin, doğruluğun, barışın, hoşgörünün, kardeşliğin bayrağını indirmeyelim gönderimizden…
17. Dursun Akçam Kültür ve Sanat Günleri’nde, Ardahan’da buluşalım…
Gününüz aydın olsun…
24 Mayıs 2022, Alper Akçam