Getting your Trinity Audio player ready... |
Doğal kış mevsiminin vazgeçilmezidir kar ve buz. Kar bir yağış türüdür. Bu yağış türü doğanın can damarıdır. Hatta damarlarda dolaşıma giren kan gibidir kar. Doğayı besleyen, büyüten ve diğer canlılara besin üreten bir olgudur kar. Buz ise, karın ve suyun daha çok soğuk havayla buluşması sonrasında ortaya çıkan donmuş su kütlesidir.
Şimdi biraz uzaklara, çok uzaklara yurdun en uç noktasına Kuzeydoğu Anadolu’ya gidelim. Yolculuğumuzun sonunda yüz yıllara meydan okuyan, tarihlere konu olmuş, efsanelere girmiş, uç beyliği, sancak beyliği ve eyalet olmuş bir yer burası. Neresi mi? Burası Çıldır. Çıldır coğrafyası itibariyle yaklaşık iki binli rakımda bulunan bir şirin ilçe. Aslında ilçeden çok ilçenin farklı bir özelliği olan yerle ilgili olacak anlatımım. Evet, Çıldır’dan Kars’a doğru yol aldığınızda yaklaşık beş on dakikalık bir yolculuktan sonra Doğu Anadolu’nun ikinci büyük gölü hatta denizi sayabileceğiniz Çıldır Gölü’ne varırsınız.
Yazı bir başka güzel, kışı bir başka güzeldir Çıldır Gölü’nün. Yaz aylarında üzerinde festivallerin yapıldığı, balıkçı teknelerinin yüzdüğü, insanların serinlemek için girdiği, hatta onlarca hayvan ve kuş türlerinin barınağı olduğu özellikle de bağrında barındırdığı meşhur Sarı balığı (sazanı) ve diğer balık türleriyle her zaman muhteşem duruşunu gösterir. Yaz ve kış çevresindeki yüksek yerlerden akıp gelen dere ve kar suları ile beslenir. Yüz yirmi üç kilometre karelik bir alana sahiptir.
Evet, kar ve buz oluşumları yaklaşık sıfır derece ve altındaki ısı düşüşlerinden ortaya çıkar. Zaten Çıldır Gölü’nde kış mevsimi süresince neredeyse hemen her zaman eksi yirmilerin altına hiç inmez sıcaklık. Yalnız belki de yüz yıllardır değişmeyen tek gerçek vardır ki bu eksiler düzeyindeki sıcaklıklarda bile insanlar çoğu zaman eldiven, şapka ve kalın giysilere ihtiyaç duymadan yaşayabilmişlerdir. Özellikle de kış aylarında balığın en lezzetli olduğu zamanlarda bile insanlar eskimo usulü balık avlama tekniğinden vazgeçmemiş ve bu geleneği günümüzde de sürdürmektedirler. Tutulan balıklar bölgenin doğal balıkçı mekanlarında nefis tereyağında kızartılmaya başlarken müşterilerin beğenilerine sunulur. Diğer yandan da atlı kızaklar gölün engin buz üstü yolculuklarıyla insanları hoş tutmaya çalışırlar. Hatta halaylar çekilir, horonlar tepilir, müzikler söylenir, maniler çağrılır.
Doğal olarak mevsim ve mevsime bağlı olarak soğuk ortamların olmasına karşın, bu coğrafyada yaşayan insanların içine bir sıcaklık düşer. Bu öyle bir sıcaklık ki, eksi otuz derecede bile insanların kanı kaynar. Bu öyle bir kaynama ki soğuğu bile hissetmezler. Soğuğu hissetmedikleri gibi göle gelen yerli ve yabancı turistlere o sıcaklığı yansıtır ve yaşatırlar. O sıcaklık öyle bir sıcaklık ki, buz üstünde doğanın müthiş büyüsü ve karın ihtişamıyla birleşerek insanlara neşe ve eğlence kaynağı oluşturur. İnsanların mutlu olmamaları için hiçbir neden kalmaz.
Sıcaklık derken herhangi bir sobanın ya da kalorifer peteğinin ürettiği sıcaklıktan değil, tamamen insanların mutluluğundan ve misafirlerine verdikleri o müthiş enerjiden söz ediyoruz. Kar soğuk, buzun soğuğu yüzümüzü yakıyor ama onun esintisi içimizi ısıtıyor. İşte tam da buradan bir çıkarım yapıyoruz ve diyoruz ki; işte -buzdan gelen sıcaklığın- dayanılmaz esintisi içimize derinden, damarlarımıza, iliklerimize hatta her bir hücremize kadar nüfuz ediyor. Bununla birlikte içimiz ısınıyor, kanımız kaynıyor. Mutluluktan havalara uçuyor, zevkten dört köşe oluyorsunuz.
Buzdan gelen sıcaklığı yaşamak için yerinde olmak, oraları tanımak ve zevki yaşamak gerekir. Kentlerde kar ya da buz gördüğümüzde yaşamın nasıl durduğunu anlamaya çalışırken, doğuda insanların hatta tüm canlıların en az beş ay gibi bir zaman diliminde nasıl yaşayabildiklerini anlamaya çalışmak sanırım yaşam zorluğunun ne kadar önemli olduğunu anlatmış olacaktır. Bir başka yanıyla da doğada kar ve buz olmadan bolluk ve bereketin gerçekleşmeyeceğini de bilmekte yarar vardır. Doğa, hızla yağan yağmur sularının etkisiyle değil, yavaş yavaş eriyen ve adeta kılcal damarlarına kadar nüfuz eden kar ve buz sularının etkisiyle daha çok önem kazanmaktadır. Dolayısıyla iyi beslenen topraklar verimli olur. Verimlikle birlikte tüm canlıların gereksinim duydukları besinler ve gıda maddeleri de ortaya çıkar.
Karın, kışın ve buzun bu büyülü dünyasından gelen esinti böylece canlılara her konuda ilham verir ve özellikle insanların içini ısıtarak mutlu eder.
Yaşar GELER