Çiçek, Böcek ve Gelecek Üzerine…

Getting your Trinity Audio player ready...

Memleketimizdeki işsizliğin konu edildiği, işadamlarının bölgeye yatırım yapmaları, fabrika kurmaları için teşvik edilmeye çalışıldığı, benim de çağrılı olarak katıldığım bir toplantıda, ben, doğanın korunması üzerine konuşunca, toplantı katılımcılarından olan, bir zamanlar “solcu”, hatta “sosyalist” bilinirken sonradan Anavatan Partisi yönetimine girmiş, Ardahan’ın ortasındaki tek yeşil alana yapılan otelin ortağı olmuş, Ardahan’a dışarıdan otlaklara ve ormanlara zarar veren yüzbinlerce koyunun yer değiştirdiği koyun sürülerinin getirtilmesi işinde yörenin zorba derebeyleri Hamşioğullarının sözcüsü, Kenan Evren’in arkadaşı. 12 Eylül sonrası Denizli belediye başkanlığı yapmış bir emekli subayla işbirliği içinde olduğunu bildiğimiz, Ardahan’ın ileri gelenlerinden bir siyasetçi, “Doktor beyin tuzu kuru, o çiçeğin, böceğin peşinde, milletin karnı aç” diye bana hakaret ederce konuşmuştu… Onun işbirliği yaptığı o emekli albay, benim Süzgeç gazetesinde çıkan “derebeylik hortluyor mu?”, “Ardahan otlak ve ormanları talan ediliyor” başlıklı yazılarımdan sonra, “devletin emniyet güçlerini tebdil, tağyir ve ilga”dan hakkımda suç duyurusunda bulunmuş, Allah’tan savcılık hakkımda “basın yoluyla hakaret suçundan dava açmış”, üç yıla yakın hapis istemiyle yıllarca yargılanmış ve o emekli albaya büyük saygı gösteren, Kars havaalanında karşılanması için askeri araç gönderen zamanın Ardahan İl Jandarma Alay Komutanı tarafından telefonla “seni alnından vururum” denerek tehdit edilmiştim…
Yeniden söz alarak Ardahan’da işsizliğin önlenebilmesi için hayvancılığın ve arıcılığın yeterli geçim kaynağı ve iş alanı olabilmesi için üretici örgütlenmesinin en ivedi ve can alıcı sorun olduğunu, bir iki uyduruk fabrikayla birkaç yüz kişiye iş alanı açılacak denirken, yöre kirletilir, nehirler Batı’da olduğu gibi zehirlenir, ormanlar ve otlaklar yok edilirse, o çiçek ve böcek üzerinde büyükbaş hayvancılık yapan, arıcılık yapan, iyi kötü karnını doyurduktan başka büyük şehirlerde bir “yıkılası” hane kurmayı da başarmış Ardahan ve çevre köylülüğünün asıl geçim kaynaklarının elinden alınabileceğini, üç yüz binin üstünde bir nüfusun işsizlik ve açlıkla asıl o zaman karşılaşacağını, kaş yapayım derken göz çıkarılacağını söylemiştim. Arkasından aramızda sert tartışmalar yaşandı. Benim üzerime yürüdü o şahıs; birileri araya girdi, kavga son anda önlendi…
Çiçek ve böcek, otlak ve orman, suyun, nehirlerin, denizlerin korunması yalnız Ardahan için değil, tüm ülkemiz için, tüm dünya için, çocuklarımızın geleceği için çok önemli… Aracının, tefecinin, zavotçunun, kapitalist işletmelerin soyup soğana çevirdiği üreticiler örgütlenmeli, ahır bilme, mal otlatma bir iş olarak benimsenmeli, betonlaşma, nehir kirletme ve tutuklama üzerine kurulu, müteahhit zengin etmeye yönelik bu soygun düzenine bir an önce son verilmeli, doğaya gereken saygı gösterilmeli, en önemlisi de üreticiler ve tüketiciler ekonomik-demokratik örgütlerde, kooperatiflerde bir araya gelmeli, bir yandan da doğru siyasi mücadele yolunda, partilerde ve ülkelerde demokrasinin yaşama geçirilmesi, emeğin değerinin bilinmesi için mücadele edilmelidir.
Çiçek ve böcek, benim şiirlerimin, doğa tutkusuyla kaleme aldığım yazılarımın da ana konusu… Bunları yazdığım ve öne çıkardığım zaman epeyce beğenen, kendi katkılarını sunanlar da oluyor. Okurlarımla aramızda güzel bir gönül bağı ve “diyaloji” ortamı oluştu. Facebook izin verdiği ölçüde, çok zaman ve enerjimi almasına rağmen gücüm yettiğince sayfamdaki iletişimlerde günlük paylaşımla yetinmiyor, yorumların tamamını okuyarak hemen hepsine de yanıt vermeye çalışıyorum.
Çiçek ve böcek, doğa dışında da sorunları var ülkemizin. Onlarca yıldır varlığını sürdüren, Cumhuriyet’in zaman koşulları ve farklı görüşteki yönetici tutumları nedeniyle hakkından gelemediği, daha doğrusu doğuş ve kuruluş felsefesinin çok da hedeflemediği “üretici sömürüsü” dışında, çok acı sonuçlarını yaşadığımız, emperyalist hinoğlu hin politikalar tarafından kaşınıp kışkırtılan eskiden “Doğu sorunu” diye bilinen konuyu kaleme alıp iki kitaptan yapılmış alıntıları yan yana görünür kılmaya çalışınca, sayfamda ortalık adeta buz kesti. Beklemediğim kadar bir şaşkınlık oldu sanırım. Bir de okurlarımın gerçekten de yazdığımı okumadan ezbere yorumlar yapmadıklarını, gerçekten sorgulayarak davrandığını öğrendim; başka bir anlamda mutlu oldum. Ben paylaşımı tamamlar tamamlamaz beğeni ve yorum için yarışan okurlarım önce bir susup kaldı… Dakikalar geçti, tek beğeni, tek yorum yok… Özellikle de paylaşım saatinde yazanlara hemen yanıt vermeye çalışıyor ve o süreci de bir süre izliyorum. Geçten geç, beğeniler ve yorumlar başladı ama günlük beğeninin dörtte birine bile ulaşamadık; yorumlar da çok az oldu… Bu arada bana öfkelenen, “yoktur böyle bir sorun” diyerek azarlamaya kalkanlar da görüldü sayfamda…
Dün bir kez daha acıyla ve onurla andığımız o üç fidan da, “haydi eyvallah” diyerek, hiç korkmadan darağacına giderken “Yaşasın halkların kardeşliği!” diye slogan atmıştı…
Emperyalizmin ve kapitalizmin, bizim ülkemizde özel olarak, Ortaçağ artığı “tefeci bezirgân” zümre ile yıkıp yağmaladığı doğamızı korumaya ve üreticilerimizi, tüketicilerimizi örgütlemeye çalışırken, ülkemizin önemli kültürel sorunlarına da sırtımızı dönmeyeceğiz. O sorunları emperyalizmin kaşıyıp aramıza nifak sokmasına izin vermeyeceğiz. Sahte “açılım” politikaları ve Ali Cengiz oyunları yerine, gerçek emekçi dostlukları, aydın kardeşlikleri kuracağız…
“Çiçek, böcek ve gelecek” üzerine konuşurken her şeyi açıkça tartışmaktan, herkese eşit söz hakkından yana olacağız…
Geleceğimiz kardeşlik, barış, doğa sevgisi, özgürce örgütlenme ve emeğe saygı üzerinden güzelleşecek…
Gününüz aydın olsun…
07 Mayıs 2022, Alper Akçam
Not: Bugün YKKED’nin öncülüğünü yaptığı HASANOĞLAN ONURUMUZDUR etkinliği için, konuk olarak Hasanoğlan’dayız!

Exit mobile version