Getting your Trinity Audio player ready...
|
Adalet Bakanlığı tarafından Türkiye’de işlenen suçlar incelendi ve illere ve coğrafi bölgelere göre yapılan çalışmayla Türkiye’nin “Suç Atlası” oluşturuldu.
Adalet Bakanlığı’nın hazırladığı ‘Suç Atlası’, Türkiye’de il ve bölge bazında suç oranlarını içeriyor. Hazırlanan “Suç Atlası”na göre, Türk Ceza Kanunu (TCK) uyarınca açılan davalarda kasten ve taksirle yaralamayı da içeren “vücut dokunulmazlığına karşı işlenen suçlar” 62 ilde ilk sıraya yerleşti. Bölge bazlı araştırmada Ege, Karadeniz, Akdeniz ve Doğu Anadolu bölgelerinde “vücut dokunulmazlığına karşı işlenen suçlar”ın açılan davalarda ilk sırayı aldığı görüldü.
Cinsel dokunulmazlık (vücut dokunulmazlığı), kişilere karşı cinsel davranışların gerçekleştirilmesiyle ihlâl edilir. Cinsel davranışlar ise, cinsel bir amaçla veya cinsel arzuları tatmin amacıyla gerçekleştirilen hareketleri ifade eder. Kanunda cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar, dört ana suç tipi halinde, cinsel saldırı, çocukların cinsel istismarı, reşit olmayanla cinsel ilişki ve taciz başlıkları ile düzenlenmiştir.
Psiklog Tansu İlker, vücut dokunulmazlığına yönelik işlenen suçların büyük bir bölümünü kapsayan tacizi ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklanan yansımalarını, Cumhuriyet’e anlattı.
‘’HAYIR’’ DEDİĞİNİZ NOKTADAN İTİBAREN ATILAN HER ADIM BİR TACİZ…”
Tacizin onay olmaksızın iletişim kurmaya çalışmayı da kapsadığını anlatan İlker, taciz eyleminin laf atarak, ıslık çalarak veya göz hapsinde tutularak da gerçekleştirilebileceğini söyledi. Önemli noktalardan birinin de, karşıdakinin onayı olmaksızın bu davranışlara devam etmek olduğunu aktaran İlker, ”Cinsel taciz, sözle, beden diliyle ya da diğer iletişim araçları ile gerçekleştirilen cinsel içerikli davranışlardır. Örneğin, cinsel içerikli konuşmalar yapmak, cinsel organını göstermek, öpücük atmak gibi düşünülebilir. Eğer, istenmeyen herhangi bir temas, kişinin vücut dokunulmazlığını ihlal eden bir eylem var ise öpmeye çalışmak, saçına dokunmaya çalışmak ya da bir penetrasyonun olması gibi durumlar cinsel saldırı kapsamında değerlendirilir” ifadelerini kullandı.
Toplumun ‘normal’ olarak gördüğü ancak hak ihlali olarak nitelendirilebilecek birçok davranışın olduğunu ileten İlker, ‘’Hayır’’ dediğiniz noktadan itibaren atılan her adım bir taciz iken özellikle çocuklarının ‘’hayır’’ demesi kabul edilmeyip, sınırları gözetilmiyor ve hatta istismar dahi edilebiliyorlar. Bu noktada çocuğun “istenmeyen davranış” ve “onay” kavramları kapsamında bilinçlendirilmesi tacizin normalleştirilmemesi için önemli bir rol oynamaktadır” ifadelerini kullandı.
”BEDEN BÜTÜNLÜĞÜNE YÖNELİK SALDIRILAR ÇOK DAHA ZORLAYICI OLABİLİR”
Ataerkil sistemde erkekler, eşitlikçi sistemlere göre sınırları ve hakları daha geniş olarak büyütüldüklerini söyleyen İlker, bu algı ile büyütülen erkeklerin karşısındaki kişinin hayırlarını duymakta, görmekte zorlanmalarıyla birlikte duydukları hayırları da evete çevirme çabasında olabildiklerini söyledi. Cinsel birliktelikte karşılıklı onay olmazsa, bunun adının cinsel birliktelik değil cinsel saldırı, şiddet olduğunu belirten İlker, toplum tarafından kişinin ”hayır” demesinin naz yapıyor olarak yorumlandığını aktardı.
Tacizin birey üzerindeki etkilerinden ve kadınlara yönelik başlatılan mağdur suçlayıcı tavırlardan da bahseden İlker, konuşmasına şu şekilde devam etti:
Tacize maruz bırakılan kişi büyük bir spektrum içinde bir sürü farklı tepki verebilir ve bu farklı tepkileri sağlayan kişinin olayı deneyimleme, yorumlama biçimidir.
Özellikle beden bütünlüğüne yönelik saldırılar çok daha zorlayıcı olabilir. Kişide olayla ilgili anıların zihne gelmesi, travmatik anıyı canlandıran uyaranlardan kaçma, gelecekle ilgili plan yapamama, önceden zevk veren etkinliklerden kaçınma ve olumlu duygular yaşayamama gibi belirtiler ortaya çıkabilir.
Toplumsal cinsiyet temelli şiddetin sebebi erkeklerin annelerinden aldığı terbiye sonucu değil; geçmişten günümüze süregelen kadın erkek arasındaki güç eşitsizliğidir.
Caydırıcı cezaların verilmesi, yasaların ve uluslararası sözleşmelerin düzenli olarak uygulanması, kamu kurum ve kuruluşlarında şiddete maruz bırakılan kişiyi destekleyecek çalışmaların yürütülmesi ile kadın ve çocuk alanında çalışan sivil toplum kuruluşlarının da güçlendirilmesi sağlanmalıdır.