Getting your Trinity Audio player ready... |
İddiaya şu üç noktadan yaklaşabiliriz.
1) Mesele tarihi ortaya çıkarmak için ele alınmıyor. Siyasetin malzemesi olarak değerlendiriliyor. Hedeflenen “soykırım” iddiasının Türkiye tarafından da tanınarak toprak, mal, para talebinin ötesindedir. “Türklerin soykırımcı millet olduğu” tezini dünyaya kabul ettirerek Pontus, Süryani, Keldani, Kürt, Yunan, Kıbrıs, vs soykırımcısı da olduğumuz öne sürülüyor. Hatta Alman ‘Phoenix’ kanalı, “Hitler’in Ermeni “soykırım”ını örnek alarak Yahudi soykırımı yaptığı”nı iddia eden ‘Ageth’ isimli belgesel yayınladı.[1] ABD başkanı Joe Biden de ““24 Nisan 1915’te Osmanlı yetkilileri, İstanbul’da Ermeni aydınları ve toplum liderlerini tutukladı. Böylece 20. yüzyılın en büyük toplu mezalimlerinden biri olan Ermeni soykırımı başladı” dedi.
Özetle AB eski temsilcisi Karen Fogg’un gizli epostalarında yazdığı gibi “Türk tarihinin hakkından gelmek.” Ortadoğu’daki neredeyse tüm vahşiliklerin sorumlusunun Türklerin olduğu kabul ettirilerek kendi tarihimize yabancılaşmamış isteniyor. Böyle bir Türkiye haliyle her türlü yönlendirmeye açık hale gelir.
Nitekim Avrupa Parlamentosu geçtiğimiz günlerde “soykırımı tanıma” kararı için yapılan oturumda konuşan Avrupalı vekiller Türklerin “Yunan, Kıbrıs, Kürt soykırımcısı olduğunu” dile getirdiler. Türkleri “vahşi, barbar, Hristiyan Anadolu’yu soykırımla Müslümanlaştıran, Avrupa Birliği’nde yer almayacak bir topluluk” olarak değerlendirdiler. Diğer soykırım iddialarını da daha önce belirtmişlerdi. Tarihi belgeleri tartışmak, Türklerle tarih komisyonu oluşturarak meseleyi tarihçilere havale etmek gibi dertleri yoktur.
Siyasi bir hesaplaşma olarak ele alınan meseleye yanıt da siyasi olmalıdır. “Vatanımızı savunduğumuzu, soykırım tezlerinin Türkiye’nin bütünlüğünü ortadan kaldırmaya yönelik olduğunu” dile getirmeliyiz.
2) ”Onların niyetlerini biliyoruz ama biz tarihi olarak yanıt vermeye çalışalım” yanıtı saflıktır. Seni neredeyse tüm katliamların, soykırımların sorumlusu görenlere karşı savunma güdüyse davranarak meselenin esasını görmekten kaçmayalım, titrek olmayalım. Öncelikle Avrupa’nın niyetinin tarih tartışmak olmadığını göreceğiz, niyetini dünyaya anlatacağız. Tarih tartışması sonrasında gelmelidir.
3) Bunları söylemek özellikle 1. Dünya ve Kurtuluş Savaşı yıllarında yaşanan acılara duyarsız kaldığımız anlamına gelmez. Kendimizi sadece milletimizin bir üyesi görmüyoruz, dünyanın her yerindeki acılardan üzüntü duyuyoruz. Bu sebeple de Türklerin acısı kadar Ermenilerin acısı da bizimdir ve bu acıları yaşayan Ermenilerin bir kısmı Osmanlı topraklarının sınırları içinde yaşadığı için hukuksal bağ da vardır.
Daha önemlisi Ermeni kökenden yurttaşlarımızı anlamak, acıları hafifletmek, bu yurttaşlarımıza yönelecek tepkilerin önüne geçmek, ortak gelecek ülküsünü pekiştirmek görevimiz de vardır.
Bunları söyledikten sonra şunu vurgulayalım ki tarih “Ermenilerden şu kadar, Türklerden bu kadar insan evsiz kaldı, yaralandı, öldü, o halde şu kesim haklıdır” denerek acıların yarıştırıldığı alan değildir. Bunun adı tarih değil duygu sömürüsüdür, şovenliktir.
Ermeni Başbakan: “Olayların Sebebi Biziz”
“Ermeni çeteler Erzurum’da, Maraş’ta şu köyleri bastılar” demek ne kadar eksikse “tehcir (göç) esnasında yollarda şu kadar Ermeni öldü” demek de eksiktir. Çünkü fotoğraf albümünün bütününü görmeyip sadece bir fotoğrafa bakmış oluruz. Hem bütüne bakalım hem arkasındaki amaçları gösterelim.
Meseleye “o zaman ki koşullarda kim haklı savaş verdi? Kim emperyalist planlarda rol oynadı” diyerek yaklaşmalıyız. Ölüm yarıştırarak haklı olunmaz. Biz emperyalistlere karşı vatanımızı savunduk. Sadece 1915-1918 arasına takılıp kalınmamalı, Kurtuluş Savaşımızın 1922’de bitimine kadar emperyalizme alet olanları açığa çıkarmalıyız. Önce bunu ortaya koyalım ki acılar bu haklılığımızı perdelemesin.
Osmanlı Devleti, emperyalist etkiden uzak tutulması için Ermenileri güvenli bölgelere göç ettirdi. Göç esnasında da amacı aşan üzücü olaylara neden olundu.
Halklar birbirine düşman doğmaz, fakat emperyalist planlarda rol oynayabilir. Kaçaznuni, Lalayan, Boryan gibi Ermeni siyasetçi ve tarihçiler bu rolü sergilerler. Ermenistan’ın ilk başbakanı Ovanes Kaçaznuni Taşnak partisi’nin kongresinde şunları söylüyor:
“Barışı sabote etmek için savaştık bile. Artık hepimiz Türkler’in düşmanı olan İtilaf devletlerinin kampındaydık. Türkiye’den ‘denizden denize Ermenistan’ talep etmekteydik. İtilaf devletlerinin ordularını Türkiye’ye göndermeleri ve hâkimiyetimizi temin etmeleri için Avrupa ve Amerika’ya resmî çağrılar yaptık.
Kandırıldık ve Rusya’ya bağlandık. Tehcir doğruydu ve gerekliydi. Gerçekleri göremedik, olayların sebebi biziz. Türklerin millî mücadelesi haklıydı. Barışı reddetmemiz ve silahlanmamız büyük bir hataydı. Türklere karşı ayaklandık ve savaştık. Sevr Antlaşması gözümüzü kör etmişti. İsyanımızın temelinde İtilaf devletlerinin bize vadettiği büyük Ermenistan hayali vardı.” [2]
Hrant Dink Emperyalizme Tavır Almıştı
Hrant Dink 15 Nisan 2006’da Malatya İşadamları Derneği’nde yaptığı konuşmada konuya ışık tutuyordu:
“Geçmişte İngilizlerin, Fransızların, Rusların, Almanların şu topraklar üzerinde oynamış oldukları rol neyse, bugün aynen tekrarlanıyor. Geçmişte Ermeni halkı onlara güvendi, kendilerini Osmanlı’nın zulmünden kurtaracak sandı. Ama yanıldılar. Çünkü onlar geldiler, kendi işlerini, kendi hesaplarını yaptılar. Çekilip gittiler ve burada kardeşi kardeşle kan içerisinde bıraktılar. Ve bugün Kürtlerin yaşadığı aynı şey. Amerika geldi Kuzey Irak’ta bir Kürt devleti oluşturmak üzere. Kürt kardeşlerimiz için orası bir çekim alanı mı oldu, ne oldu başka bir şey mi oldu? Ümit mi oldu? Bu çok tehlikeli bir gidiş. Amerika bu. Gelir, o kendi hesabını yapar işine bakar, işi bittiğinde de çeker gider. Ondan sonra da burada tekrar insanları burada kendi didişmesi içinde bırakır.”[3]
Hrant Dink yurtsever bir aydınımızdı. Bu sözleri kendisinin ölüm sebebini de açıklıyor. Emperyalizme tavır almıştı ve emperyalistlere alet olmamaları için yurttaşlarımızı uyarmıştı. İşte “soykırım” iddiasına karşı mücadele kendi Ermeni yurttaşlarımızı hedef alarak değil Hrant Dink gibi bu iddianın arkasındaki asıl güçleri ve hedeflerini sergileyerek olur.
Atatürk: Ermeni Ahalisini Emperyalizm İsyan Ettirmişti
1921 yılında Atatürk, Amerikalı gazeteci Clanence K. Streit’e Ermeni tehcirine dair şunları söyler:
“Rus Ordusu 1915’de bize karşı büyük taarruzunu başlattığı bir sırada o zaman Çarlığın hizmetinde bulunan Taşnak Komitesi, askeri birliklerimizin gerisinde bulunan Ermeni ahalisini isyan ettirmişti.
Bize karşı yapılmış olan iftiraların aksine, tehcir edilmiş olanlar hayattadır ve bunlardan ekserisi şayet İtilaf Devletleri bizi tekrar harp etmeye zorlamasa idi evlerine dönmüş olurlardı.”[4]
Ermeni çetelerin Kurtuluş Savaşı’ndaki rollerini “Nutuk” adlı eserinde ortaya koyuyordu:
“Güney bölgelerinde, yabancı kuvvetler tarafından silahlandırılan Ermeniler, gördükleri koruyuculuktan cesaret alarak bulundukları yerlerdeki Müslümanlara saldırmaktaydılar. İntikam düşüncesiyle her tarafta insafsız bir şekilde öldürme ve yok etme siyaseti gütmekte idiler. Maraş’taki feci olay bu yüzden çıkmıştı. Yabancı kuvvetlerle birleşen Ermeniler, top ve ağır makineli tüfeklerle Maraş gibi eski bir Müslüman şehrini yerle bir etmişlerdi.
Adana ili içindeki Müslümanlar, tepeden tırnağa kadar silahlandırılan Ermenilerin süngülerinin baskısı altında her dakika öldürülmek tehlikesiyle karşı karşıya bulunuyorlardı.”[5]
Bu role dikkat çekmek toptan Ermenileri işbirlikçi ilan etmek, onları incitmek değildir. Tersinden de Ermenileri öldüren, malvarlıklarına elkoyan Türkler de tüm Türkiye’yi “soykırımcı, barbar” yapmaz. Soykırım yoktur ama kırımlar karşılıklıdır.
Bizim sorumluluğumuz acı yarıştırmak değil geçmişi ortaya koymak ve vatandaşlarımız arasındaki bağı pekiştirmektir. Bu da bugün Ermenileri ve Türkleri birbirine düşman etmeye çalışan emperyalistlerin amaçlarını teşhir etmekle olur.
Bu acılar karşılıklıdır ve hepsi bizimdir. Bu acıların küllerini nasıl söndüreceğimizi Hrant Dink’in belirttiği gibi yabancı ülkelerin tekeline bırakmadan yurttaşlarımızla konuşuruz. Yine kendisinin deyişiyle “Türkiye toplumunun ne inkâra, ne ikrara, şu anda idrake ihtiyacı vardır.”
Tarihi ortaya koyalım ve ülkemizin geleceği için nasıl bir karar alacağımızı halkımızla konuşalım ama Avrupa, Amerika ve bazı kesimlerin acılar üzerinden milletimizi ayrıştırmalarına ve bundan siyasi çıkar sağlamalarına izin vermeyelim. Dink’in “kim tedavi edecek bizi? Fransız senatosunun kararı mı, Amerikan senatosunun kararı mı? Kim verecek reçeteyi?”[6] sorularına verilecek yanıtı da hepimizin yanıtı olarak yine kendisi versin:
“Ermeniler, Türklerin doktoru, Türkler de Ermenilerin doktoru. Bunun dışında ilaç, hekim yok!”
Mustafa Solak
[1] http://odatv.com/n.php?n=yahudi-soykirimi-da-meger-turkler-yuzunden-olmus-1904151200
[2] Kaçaznuni’nin Ermenilerin emperyalist paylaşımdaki rollerine ilişkin daha fazla bilgi için bakınız. Ovanes Kaçaznuni, Taşnak Partisi’nin Yapacağı Bir Şey Yok (1923 Parti Konferansına Rapor), Kaynak Yayınları, İstanbul, 2014
[3] Milliyet, 18 Nisan 2006. Ayrıca kendi sesinden video için bakınız. https://www.youtube.com/watch?v=KHG_w7TDOwY
[4] http://www.atamer.sakarya.edu.tr/ermeni83.htm
[5] Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, Cilt 1, 10. Basım, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1970, s.381-382
[6] Hrant Dink ile yapılan röportaj için bakınız. http://www.ulusalkanal.com.tr/gundem/tgbliler-mumtazer-turkoneyi-fena-yakaladigundem/milletvekillerine-rekor-zamyurt/akpli-ciftci-akpye-isyan-ettikultur-sanat/insanliki-kesti-cezayiri-dikecekgundem/ermeni-soykirimi-yalanini-yasar-kemale-sormayingundem/akpli-kuzu-hesabimiz-tutmadigunde-h816.html