Advert Advert
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Tarihin Aynasında

Tarihin Aynasında

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Getting your Trinity Audio player ready...

Tarih, yalnızca yaşanıp bitmiş, ununu eleyip eleğini asmış tozlu bir arşiv, ya da devrini tüketmiş bir geçmiş değildir… Aynı zamanda bugüne ve geleceğe önemli ipuçları, önemli anahtarlar sunan bir hazinedir. Aynı zamanda, değeri iyi bilinmesi gereken yaşanmışlıklar, hüznün ve coşkunun harman olduğu bir duygular sarmalıdır. Geçmiş, aynı zamanda bugündür; aynı zamanda gelecek demektir…

Romanlar üzerinden yürüyerek tartışılamayacak bazı bilgiler sunmaya, ya da yeni bir gerçeklik kurmaya hiç niyetli değiliz; olamayız. Ancak, çoğul bir anlayışla bakılmadığı, bir kez daha söz hakkı alamayacak olanlara karşı adaletli davranılmadığı ölçüde yanılgılara ve yanlışlara sürülmekten kurtulamayacağımız, özenle korunması ve dersler çıkarılması gereken bir kaynağı duru bir suyun aynasında iyi görebilmemiz gerekir.

27 Ağustos 2020 günü yayımlanan, 1593 sayılı Cumhuriyet Kitap Eki’nde Oğuz Demiralp imzasıyla ile yayımlanmış bir yazının bende oluşturduğu bir şaşkınlık ve üzüntü bu kitaba kaynaklık yaptı da diyebilirim…Yazılarını ve kitaplarını büyük bir beğeniyle okuduğum Oğuz Demiralp, “Edebiyatta Kurtuluş Savaşı” başlıklı giriş yazısında birçok yapıttan söz etmişti ama, aralarında o kutsal savaş yıllarında toplumun %80’den fazlasını oluşturmuş, savaşta en çok kanı dökülmüş zümre olan köylülere yakın olmayı başarmış tek kaynak olarak gördüğüm Talip Apaydın’ın, “Toz Duman İçinde”, “Köylüler”, ve “Vatan Dediler” üçlemesinden hiç söz edilmemişti. Üzüldüm ve şaşırdım; “Köylüler” sunu yazısında yer alan bir parçayı da içine alacak biçimde hem Oğuz Damiralp’e, hem dönemin “Kitap Eki” sorumlusu Turgay Fişekçi’ye birer e-posta gönderdim. Orada Talip Apaydın kendisini şöyle tanıtıyordu: “On altı yıl askerlik yapan, Birinci Dünya Savaşı’nın, Kurtuluş Savaşı’nın tüm cephelerinde tetik çeken ve yaralı olarak köye dönünce, topraksız, işsiz, ekmeksiz kalan bir köylünün oğluyum. Çocukluğum onu dinleyerek geçti. 1938’de Köy Öğretmen Okulu (sonradan Köy Enstitüsü) öğrencisi olduğum gün, ‘bu devlet seni okutuyor ya, tüm çektiklerim, tüm akıttığım kan ve ter helal olsun’ dediğini unutmam.” Daha önce Talip Apaydın amcamın ağzından yazdığı kitapların da hikâyesini dinlemiş, olayların geçtiği yörelerde aylarca kalarak babasının cephe arkadaşlarıyla, savaşa katılmış köylülerle konuşmuş olduğunu da öğrenmiştim.

Ben de, “İki romanda Bir Kurtuluş Savaşı” başlıklı bir yazıda da çok okunmuş, yüzbinlerce baskı yapmış, sevgili Oğuz Demiralp’in de adını andığı Tarık Buğra’nın “Küçük Ağa” adlı romanıyla, Talip Apaydın’ın adları pek duyulmamış bu üçlemesini yan yana değerlendiren bir yazı yazmıştım; o yazıyı da gönderdiğim e posta ekinde sundum. Hem Demiralp, hem Fişekçi, aynı gün e-postamı yanıtlayarak üzüntülerini belirttiler. Turgay Fişekçi, benim o yazımı Sözcükler Dergisi’nde yayımlamak istediğini söyledi; yazıyı gönderdim ve söz konusu derginin Kasım 2020 sayısında yazım yayımlandı. Oğuz Demiralp de Talip Apaydın romanlarını okumadığını ama kendisi de Köy Enstitüsü çıkışlı olan Yazar Emin Özdemir’in “Talip Apaydın, Kurtuluş Savaşımızı konu alan yeni bir roman örnekçesi sunmuyor”, notunu bana anımsattı. Üzüntüm bir kat daha arttı… Bu iş orada kalmamalıydı. Madem ki, kültür ve edebiyat ortamımız bu kadar kendi gerçekliğinin uzağına düşmüş, bu kadar kendi insanının emeğine ve hatta kanına bile “bigâne” kalmıştı; iş başa düşüyordu. O günden başlayarak hummalı bir çalışmaya giriştim.

Ne kadar isabetli bir iş yaptığımı da hemen işin başında anladım… Benim “Batı Rönesansında Rabelais, Türk Edebiyatında Köy Enstitülü Yazarlar” başlıklı tezimde heyecanla haklarını savunduğum yazarlara atalık yapmış, kavruk Anadolu çocuklarına birer ateş topu olmalarını sağlamış Tonguç Baba’yı, bir köylü çocuğunu, bir resim ve elişi öğretmenini, çevresinin yadırgamasına aldırmadan İlköğretim Genel Müdürlüğü’ne atamış, Eğitmen Kursları ve Köy Enstitüleri ile genç Türkiye Cumhuriyeti’nin UNESCO’nun ve tüm dünyanın önünde şapka çıkardığı bir Rönesans çabasına yolu ilk açmış Saffet Arıkan’ın hikâyesini de yeniden buldum. Çanakkale Savaşında Kerevizdere’de çarpışırken Binbaşılık rütbesini hak etmiş, Kurtuluş Savaşı yılllarında da Mustafa Kemal’in güvenini kazanarak Sovyetlerden gelen altınlarla Almanya’ya peşin ödeme ile silah almaya gitmiş Saffet Arıkan ile İlhan Selçuk’un romanlaştırdığı on altı ciltlik Kurtuluş Savaş anılarının sahibi, Kurtuluş Savaşı’nın Batı cephesinde ilk direniş ateşini yakmış Miralay Bekir Sami ile öncesinde Enver Paşa’nın öz amcası Halil Paşa’nın yaverliklerini yapmış, Kurtuluş Savaşı yıllarında Mustafa Kemal’in “Gök” kod adını verdiği, gereğinde iki kolordu komutanını da derdest edip Ankara’ya getiresini, onların yerine kumandayı ele almasını isteyecek kadar güvendiği Yüzbaşı Selahattin’in yıldızları bir türlü barışmayan iki asker olmalarına üzüldüğüm, sonrasında kaynaşıp dost olmalarına sevindiğim bir hikâye de çıktı karşıma…

Yüzbaşı Selahattin’in anılarında 1910 yılında Harbiye birinci sınıfında 16 askeri idadiden bir araya gelmiş subay adaylarının 422 piyade, 41 süvari subayı çıkardıklarını, savaş bitiminde 1930 yılında, yani yirmi yıl sonra Dolmabahçe’de düzenledikleri bir yıldönümü toplantısında yalnızca 54 kişi kalmış olduklarını görürler…

Bu çalışma, aynı zamanda ülkeyi Ortadoğu’nun karanlık bataklığına sürmek isteyen, kadını bir hizmet ve şehvet nesnesi olarak görüp kapatan, kurşunlayan, bıçaklayan bir anlayışla onlarla aynı kaba işerken kadın gerçeğimizin çok uzağında kalmış liberal zevzeklerin politikalarına atılmış bir tokat gibi de oldu… Kurtuluş Savaşı romanları, hakkında verilmiş ölüm fetvalarına aldırmadan omzundaki rütbeleri söküp atarak bağımsızlık ve onurları için Anadolu’ya koşmuş genç subaylarımızın güneş tanrısı Umay’ın, bereket tanrısı Kibele Ana’nın torunlarıyla, cefakâr ve yiğit kadınlarımızla tanışmalarına tanıklık eden bir hikâyeye de dönüştü…

Bugün daha çok ayrıntısıyla konuşacağız; bugün dostlarla ve tarihimizle bir kez daha buluşacağız.

Gününüz aydın olsun…

Tarihin Aynasında
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Advert
Advert
Giriş Yap

Sol Medya ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin