1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Yol Edilen Narenciye/Zeytin/Pamuk/Kirlenen Nehirler ve Köy Enstitüleri

Yol Edilen Narenciye/Zeytin/Pamuk/Kirlenen Nehirler ve Köy Enstitüleri

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Getting your Trinity Audio player ready...

Dün Aydın’a geldim, güzel ülkemizin göz bebeği, en önemli bereket kaynaklarından Aydın Ovası’nın durumunu gördüm; artık içinde canlıların yaşamadığı, zehir olarak akan, çarpık kapitalizmin canına okuduğu Menderes Nehri’nin kokusunu ve ağıtını duydum. Bu ülkede halkın kutsal duygularını okşayarak siyaset yapan birileri, göz göre göre, ülkemizin ve çocuklarımızın geleceğini yok ediyorlar… İçim kan ağlıyor bir yandan, bir yandan içimdeki o adalet ve özgürlük kavgasının bayrağı yükseliyor…
Çok kritik günlerden geçiyoruz. Adeta bir var olma mücadelesi veriyoruz… Cumhuriyet’in yüzüncü yılında belki de var olup olmama kararımızı oylayacağız.
Afyon’dan başlayarak Menderes Nehri’nin sularına akıtılan uyduruk sanayi atıklarıyla, sorumsuzca ve kontrolsüzce kullanılan kimyasallarla o güzelim nehir adeta katledilmiş… Aydın ovasını yan yana, yan yana jeotermal enerji santralleri kurulmuş. İsteyen açsın karıştırsın, okusun… Dünyanın hiçbir yerinde böyle verimli bir ovaya bu kadar çok sayıda, bu kadar kontrolsüz santral kurulmaz; yer altı kaynakları bu kadar sorumsuzca yok edilemez, çevre bu kadar hoyratça kıyıma uğratılamaz…
12 Eylül 2012 Referandumu öncesi iktidarı ele geçirmiş, orduyu da kumpas davaları ile kendi iktidarına itaate memur kılmaya başlamış, emperyalizmin el altından desteklediği siyasetin güç odakları “bizi çalıştırmıyorlar” diye şikâyet ediyorlardı… Kimdi çalıştırmayanlar: 27 Mayıs 1961 Anayasası’nın armağanı olan, görece bağımsız işleyen, verilen bazı maden arama haklarını, bazı çarpık yapılaşmaları doğaya ve yasalara aykırı bulan yüksek yargı organları; Anayasa Mahkemesi, Danıştay… 12 Eylül 2010 Referandumu’nda o kendi ülkesinin parlamentosunu bombalatan, kendi halkına kurşun sıktıran FETÖ lideri “ölüleri bile” “Evet” demeye, oy vermeye çağırdı. Kendini aydın sanan şaşkın liberaller de “Evetçi” veya “Yetmez ama, Evetçi” oldu, emperyalist kültür politikaları ile Cumhuriyet’e bir tür kan davalısı durumuna gelmiş, laikliği, kadın haklarını, görece bağımsız yargıyı, kendi siyaset çıkarları ve “milli-etnik” hakları için gözünü kırpmadan din bezirgânlarına teslim edenler “Boykot” yaptılar… Böylece yürüyen bir süreçte, tüm yetki ve yönetim hakkı belli kişi ve kurumlara itiraz edilemeyecek biçimde teslim edildi… Şimdi hiç yakınmasınlar “seçilmişler çalıştırılmıyor”, “kayyum atanıyor” diye… O çalışma hakkını, bile isteye kendi elleriyle teslim ettiler…
Ve ülkemin nehirleri daha büyük bir hızla kirlendi; kirlilik denizlere kör gözlere batarca, musilaj olarak vurdu… İnsanlık kültürünün en önemli mitolojilerine analık etmiş güzelim Kaz Dağları’nın ormanları tıraş edildi. Önüne gelene, bir komisyon karşılığı istediği yerde maden arama, suları ve toprağı kirletme hakkı verildi. Ta İngiltereden çıkan zehirli atıkların Çukuova’nın bereketli ovasına kadar getirilip atıldığı takılan çiplerle izlendi. Yabancı ülkelerden devlet garantisi ile alınmış kredilerle beş kuruş bile harcanmadan “dolar üzerinden geçiş garantili” köprüler ve otoyollar, hasta garantili şehir hastaneleri yapıldı… Bir avuç yapsatçının, fırsatçının, aracının çıkarı için koca bir ülkenin ve dünyanın en güzel coğrafyasının kan damarları kesildi…
Bu ovada, “Ortaklar Köy Enstitüsü” zamanında yoksul köylü çocuklarının da eğitimlerine konu olan, canla başla üretilen pamuk ve narenciye yok artık. Zeytin ağaçları da can çekişiyor… Yaşam kaynaklarımız tükenmek, bitmek üzere… Bütün bilimsel araştırmalar söylüyor; jeotermal santraller verimli tarım arazilerine, ovalık yerlere kurulmamalı diye. Karbondioksit salınımı kontrol altında tutulmalı, kullanılan kimyasalların çevreye yayılması önlenmeli… Dinleyen kim?
Gösterirsin bir “bölücü” hedef, “atarsın bir “din elden gidiyor” narası, satarsın dağı taşı, kapatırsın kamuya ait, ekmek kapısı fabrikaları, yok edersin parasız ve laik eğitimi, kaldırırsın üniversitelerden özgürce söz söyleme ve araştırma yapma hakkını, kimsenin gıkı çıkmaz; bir de alkış ve dua alırsın…
Aydın Ovası’nda Ortaklar Köy Enstitüsü var iken gerçek yurt ve insan sevgisi taşıyan birileri pamuk üretimi, narenciye üretimi, zeytincilik için kolları sıvamıştı… Önce o Köy Enstitüleri’ni sattılar emperyalizme, şimdi o ortaklarıyla birlikte coğrafyayı, halkın geleceğini satıyorlar…
Dün Efeler Belediyesi’nin açtığı 5. Kitap Kafe’nin açılışında bulundum. Belediye Başkanı Mehmet Fatih Altay, Aydın İyi Parti ve Gelecek Partisi il başkanları ile birlikte kurdeleyi kesenler arasında ben de vardım. Daha önce açılmış benzeri kafelerde sessizce ders çalışan, kitap okuyan üniversiteli öğrencileri gördüm… Açtığımız yeni kafenin duvarında birçok sanatçı ve yazarımızın yanında Dursun Akçam’ın da fotoğrafı ve önemli bir sözü vardı… Yetmez ama… Öncelikle tarım alanındaki üreticiler örgütlenmeli, kooperatifleşme seferberliği düzenlenmeli; tüketiciye ucuz ve kaliteli tarım ürünleri getirilmeli…
Bugün Aydın’da Köy Enstitüleri’ni konuşacağız, O anıtsal geçmişten günümüze hangi hayat derslerinin alınabileceği üzerine kafa yoracağız.
Gün konuşma, tartışma, üretim ve eylem için davranışa geçme günüdür…
Selam olsun zeytine, pamuğa, narenciyeye, selam olsun üretene…
Gününüz aydın olsun…
16 Nisan 2022, Alper Akçam, Aydın

Yol Edilen Narenciye/Zeytin/Pamuk/Kirlenen Nehirler ve Köy Enstitüleri

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Advert
Advert
Giriş Yap

Sol Medya ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin
Reklam Engelleyicisi Tespit Edildi

Sitemize katkıda bulunmak için lütfen reklam engelleyicinizi devredışı bırakın.