Getting your Trinity Audio player ready... |
AYSEL YENİDOĞANAY
“Haberin var mı taş duvar?
Demir kapı, kör pencere,
Yastığım, ranzam, zincirim,
Uğruna ölümlere gidip geldiğim,
Zulamdaki mahzun resim,
Haberin var mı?
Görüşmecim, yeşil soğan göndermiş,
Karanfil kokuyor cıgaram
Dağlarına bahar gelmiş memleketimin…
Ahmed Arif’in bu şiiri dolanmış dilime bu günlerde.
Evet, memleketimin dağlarına, ovalarına, kırlarına bahar gelmiş. Çiçekli dal başları meyveye durmuştur şimdi. Gelincikler, papatyalar şenlendirmiştir kırları. Kekik kokmaya başlamıştır dağlar. Ve ne yazık ki biz o dağlara, kırlara gidemiyoruz. Hayalimizde canlandırıp iç çekiyoruz. Memleketimin yeşile kesmiş bahar havası yüreklerde esmiyor çünkü.
Ustanın “yangınlar/ kahpe fakları/korku çığları” dediği günlerden geçiyoruz. Mutsuzluk çığ olup üzerimize üzerimize geliyor. Gülmüyoruz / gülemiyoruz artık. Derin bir yoksulluğun içinde debelenip duruyoruz. Dağlara gidemiyoruz ama dağlar hep içimizde. Ağaçsız, yalçın kayalıklı dağlar. Tırmanmaya çalıştıkça düşüyoruz. Düşerken ruhumuz yaralanıyor, yüreğimiz parçalara ayrılıp kanıyor. Çığlık bile atamıyoruz. Sessizce kendi düşüşümüzü izliyoruz.
“Müslümana karamsarlık haramdır” diye fetva veren Devlet Bahçeli geliyor aklıma:
“Geleceğimizin çok daha iyi olacağını bilmek ve buna inanmak zorundayız. Akıntıya karşı kürek çekemeyiz. Bugün yoksa yarın olacaktır, bugün eksikse yarın tamamlanacaktır. Yeter ki Türkiye Cumhuriyeti var olsun. Fiyat artışları, zamlar, hayat pahalılığı gelip geçicidir.”
Geçmiyor sayın Bahçeli geçmiyor. Siz hangi memlekette yaşıyorsunuz bilmiyorum ama benim memleketimde hayat pahalılığı gen be gün artıyor. Bugün aldığımı yarın aynı fiyata alamıyorum. (Görüşmecinin yeşil soğan alması lüks tüketim maddesine dönüşmüş.) Pazar artığı toplayan insanlar da yok artık; çünkü tezgahlarda yığma mal yok ki artığı olsun. Çöp bidonlarını karıştıranlar da umduğunu bulamıyor. Bu memlekette en belirgin olan şey; ucuz ekmek ve işsizlik kuyruğudur. (Gerçi TÜİK açıkladı: İşsizlik yokmuş. Bu açıklamaya kargalar bile güler.) Ve siz hala “Müslümana karamsarlık haramdır” diyorsunuz. Ramazan ayında sakız çiğnemek ne kadar haramsa, yalan söylemek de haramdır.
“Aç köpek fırın deler” diye bir atasözümüz var bizim. Teşbihte hata olmaz; çaresizlik ağına dolanan insanlar bu sözü motivasyonlarını yükseltmek için değil, günü kurtarmak için kullanıyorlar. Yine de seslerini çıkarmıyorlar. Sanki kafaları kazılmışta deve derisi geçirilmiş üstüne. Ve sanki ele geçirilmiş beyinleri: Hiç ses çıkarmıyorlar.
Oysa ne güzel demiş Ahmed Arif:
“düşün, uzay çağında bir ayağımız,
ham çarık, kil çorapta olsa da biri
düşün, olasılık, atom fiziği
ve bizi biz eden amansız sevda,
atıp bir kıyıya iki zamanı
yarının çocukları, gülleri için,
koymuş postasını,
örmüş restini.
he canım,
sen getir üstünü.”
Biz üstünü getirmeyi unuttuk ustam. Biz seksen eylül öncesi ve sonrası ödediğimiz bedelleri de unuttuk. Biz kayıp analarını da unuttuk. Küçük Armutlu’yu, Şevkat Operasyonu’nu, ölüm oruçlarını unuttuk. İşkencenin izleri de silindi üzerimizden. Biz artık bedel ödemek istemiyoruz. Zahmetsiz işler peşindeyiz artık. Tik Tok çekiyoruz, fenomen oluyoruz, saçma sapan diziler izliyoruz ve uyuyoruz.
Biz mankurt olmayı seçtik ustam. Efsaneyi yaşıyor ve yaşatıyoruz…
Yine de içimde zaman zaman yeşillenen bir umuda sığınıyorum. Mustafa Kemal Atatürk bu güzelim ülkeyi gençlere emanet etmişti. Umudumun direnci gençler sayesinde, “Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır…”