Getting your Trinity Audio player ready... |
1954 yılında derlenen “Zeytinyağlı yiyemem” türküsü, kutsal zeytine ve zeytin yağına karşı yapılan en büyük kötülüktür. Bu türkünün içinde bir çok değere de çaktırmadan saldırı yapılmıştır. Aslında bu türkü dış kaynaklı ve zorlama ile üretilmiş bir türkü gibi görünüyor. Zeytincilik yapanların, zeytin yağı konusunda böyle bir yorum yapmaları mümkün değildir. Bu türkü ile ülkemizin en önemli değerlerinden olan Zeytincilik ve Zeytin yağını karalamak ve onu kıymetten düşürmek için özel sipariş üzerine bestelenmiş ve yaygın bir şekilde söylenmesi sağlanmıştır. Bu türkü ile hem Kutsal bir ürün olan Zeytine kara çalınmış, yanısıra “Basma Fistan Giyemem” sözleri ile Sümerbank üretimi basma ve tekstil sanayine de kara çalınmış. Özellikle Nazilli Sümerbank basma fabrikası hedeflenmiştir. Özellikle o yıllarda Basma fistanlar en yaygın kıyafetlerken, “giyemem” sözü çok yaban kalıyor. Ancak bugün o fabrikanın yerinde yeller esiyor. O güzelim işletme yok edildi. Türkünün ruhuna uygun davranılmış, hem zeytinciliğin yok edilmesine çalışılmış. Hemde Basma fabrikası kapatılarak, basma üretimi terkedilmiştir. Onunlada kalınmamış; “Senin gibi cahile ben efendim diyemem” diyerek, Atatürk’ün “Köylü Milletin Efendisidir.” Sözü ile değerli görülen Köylümüze “cahil” diyerek aşağılamaya çalışılmıştır. Bir tarım ülkesi olan ülkemizin o yıllarda öyle vasıflandırılması akıllara zarar bir girişimdir. Üretken ve çalışmaktan bir an bile geri durmayan kölümüze, cahil deme yaklaşımı kabul edilemez.
Bu türküden yıllarca önce ülkemizde özel olarak Zeytin yasası çıkarılmış ve zeytincilik teşvik edilmişti. Bu girişim önemli bir girişim ve gelecekteki önemi görülerek atılmış adımdı. Şimdi bu yasanın kısa bir hikayesine bakalım: Atatürk’ün 1929’da Yalova’daki direktifiyle zeytincilik seferberliği başlatıldı. Genç ziraat mühendisleri zeytincilik eğitimi için İtalya’ya gönderilmiş. 1937’de Bornova Zeytincilik Araştırma Enstitüsü’nün kurulması ile bu çalışmalar hızlandırılmış. Ayrıca Zeytin bahçesine bakmayan ve bakım yaptırmayan üreticilere ise ceza verilmeye başlanmış. Ve keza, Atatürk’ün çok istediği 3573 sayılı “Özel Zeytin Kanunu” 1939 yılında çıkarıldı. Ve bu yasa ile ülkemizde zeytincilik geliştirilmeye başlandı.
Ancak bu çalışmalar DP’nin iktidarı döneminde sekteye uğratıldı. İkinci Dünya savaşından sonra güçlenerek dünya pazarlarına giren ABD sermayesi, ülkesindeki birçok üründeki stokları eritmek için Marshall Yardımları adı altında ülkemizde dahil birçok ülkeye el attı. Yerli ürünleri değersiz gösterip kendi ürünlerini piyasaya sürmeye başladı. Demokrat Parti hükümetleri eliyle ABD’den sağlanan Marşhal Planı doğrultusundaki destekle, bitkisel yağlar piyasaya sürüldü. Özellikle Mısırözü yağı ülkeye girmeye başladı. ABD’de stokları artan Mısırı eritmek için Türkiye gibi geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelerde piyasaya sürüldü. Ve ilk margarin üretimi 1952 yılında başladı. Yani Zeytin yağının yerine açılan Margarin fabrikalarında üretilen bitkisel margarinler piyasaya hakim oldu. Böylelikle Zeytinciliğe ilk önemli darbe vurulmuştur. Bugün ise zeytinlik alanları talana açan bir yönetmelikle ikinci ve ölümcül darbe vurulmaya çalışılıyor. Bu Ülkemizdeki Şeker fabrikalarının kapatılıp, onun yerine ABD’nin Nişasta bazlı şeker (NBŞ- Diğer adıyla Mısır Şurubu) ürünlerinin piyasamıza hakim olmasında da aynı yol izlenmiştir. Aynı mısırda olduğu gibi Nişasta bazlı Şurup stoklarının fazlalığını eritmek için, ülkemizde bunları piyasaya sürerek Şeker Pancarı üreticisine en büyük darbeyi vurdular. Bugün çekilen şeker sıkıntısı ise yine şeker pancarının ekiminin sınırlandırılması, şeker fabrikalarının özelleştirilmesi ile NŞB’nin önü açılmıştır. Bugün şeker sıkıntısı varken piyasada sağlığa zararlı NBŞ istemediğin kadar bollaşmış görünüyor. İki olayda da halkın sağlığı ile oynanmıştır. Kısaca DP iktidarından bu yana işbaşına gelen sağ iktidarlar, ülke üreticisinin çıkarlarını değil, sermaye odaklarına rant sağlayan ithalat odaklı işlere yatırım yaparak, yerli üretime en büyük darbeyi vurmuşlardır. Bu yöndeki çabalarını türkülerle bile destek üretmeye çalışmışlardır.
Bu türkü ile toplum zeytin yağı yerine bitkisel margarinlere yönlendirilmiş, bu yollada halk sağlığı riske girmiştir. İşte, Prof. Dr. Karatay bu gidişe “Dur” diyerek bu türkünün sözlerini yeniden yazdı. Dr. Karatay çok güzel ifade etmiş. Buna en güzel cevapta bu dizelerle ancak böyle verilir. Bu yol daha anlaşılır oluyor.
“Zeytinyağlı yerim de aman,
Basma da fistan giyerim aman,
Margarinleri yiyenlere,
Ben akıllı diyemem aman /
Kaldım dumanaltı yerlerde,
Tertemiz havamız nerelerde?
Kaldım dumanaltı yerlerde,
Ah şekersiz çayım nerelerde? /
Zeytinleri yerim de aman,
Basma da fistan giyerim aman,
Çocuklara şeker verene,
Ben akıllı diyemem aman,
Çocuğuma zarar verme derim de aman /
Kaldım trans yağlar içinde,
Faydalı yağlar nerelerde?
Sağlıklı yaşıyoruz biz artık,
Ekmek şeker yiyenlere çok yazık.” (Bilge Ağaç Dergisinden alınma.)