Diktatör

Getting your Trinity Audio player ready...

Kökeni eski Roma’ya uzanmaktadır. Sistemdeki gücü elinde denetimsiz bir şekilde bulundurarak, her istediğini topluma dayatan propaganda zor ve şiddet kullanarak ülkeyi yönetene denir.

Bir diktatörü diktatör yapan özellikse onun yönetim algısı ve pratiğidir. Akıl ve mantık tutarlılığına gerek duymamaktadır. “Tebanın” salt korku yüzünden itaat etmesi yer almaktadır. Gerekli görürse kendini acındırmak için yalvarmaktan da geri durmaz. Kişiliğin de doyumsuz buyurganlık, hırs yer almaktadır. Kendi hırsı için de halkın da köleleşmesini istemektedir.

Onu sınırlandıran objektif mekanizmalar yer almaz. Kollektif bir yönetim anlayışından da söz edilmez. Diktatör olabilmek için iktidara gerek vardır. Arkasında da bir ideoloji bulunmaktadır. Seçimle de başa gelebilmektedir. Başkalarıyla da empati kuramazlar. Onlar için önemli olan kendi gereksinimleridir…

 

“Ben yaptım oldu” moduna girmektedir. Kendisinden olmayan herkesi ötekeleştirmektedir. İnsanlar sırf kendisi gibi düşünmüyor diye mahkeme kurup yargılayandır… Hak ve özgürlükleri de tanımamaktadır. Ötekilerin tehditliyle, kışkırtmasıyla halkı birbirine düşürmeye de çabalamaktadır.

 

Yaptığı açık hava toplantılarında topluluğa yalan, yanlış bilgiler söylemektedir. Halka şirketleri de hedef göstererek ve alışveriş yapmamalarının söylenmesidir. Demagoji de kitlelerin günlük gıdası haline getirilmektedir. Teminatı da “bana güvendir”. Hukuk işlemeyerek yerini orman kanunu alır. Savcılar da halkın değil iktidarın savcısı konumundadır. Sokak caddeler hatta evler de tekin yerlerde değildir.

 

Palalılar ortalıkta dolaşırlar. Oruç tutmazsanız dayak yemeyle de karşı karşıya kalabilirsiniz. Doktorların kollarına kelepçelenip halka istediği gibi sağlık hizmetinin engellenmesi ve üstüne de soruşturmaya maruz kalmalarıdır.

 

Polisin anayasal hakkını kullanmak için meydana giden yurttaşlara zarar verebilmesidir. Gazeteciler görev yapmasınlar diye gözaltına alınmasıdır. Zülme uğrayanları hakkından da hiç bir söz edilmemesidir.

Gaz maskesi ve baret satan şirketlere kime satıyorsun neden bu işi yapıyorsun diye sorulur? ve hatta satma denmesidir. Tencere tava çalan komşunun ihbarı etmeye çağrılmasıdır. Sonrada belki de durmak yasak diye kanun da çıkartabilir ve ertesi gün burada yürünemez diye karar da çıkarabilmektedir.

 

Sanatta nasibini alır tiyatroların muhalif olması da istenmez. Çünkü tiyatro kültüründe toplumsal gerçekler ön planda yer almaktadır. Sanatın sorgulamadan uzak kalması da diktatör rejimine yarayacaktır. Ayrıca toplum içersinde yer alan farklı grupların birbirinden ne kadar uzaklaşırsa diktatör rejimin uygulamalarına uygun düşmektedir.

 

Sürekli konuşarak nasıl, neyi en zaman yapması gerektiği konusunda emredici öğütler yer almaktadır. Söylem alanını da kendi himayesinde tutmaktadır. İçişleri bakanlığının bürokrasisinin de diktatörün iki dudağının arasına bakmaya başlamasıdır. Özellikle de seçim barajları da diktatör anlayışın gelişmesinde önemli bir araçtır.

Sözde düşünce özgürlüğü yer alır. Basın mensupları da oto sansüre maruz kalmaktadır. Telefonlar da dinlenmektedir. Kitaplar, dergiler, gazeteler toplatılmaktadır. Fabrika yerine adalet sarayı ve cezaevi inşa edilmektedir.
İnternet siteleri de kapatılır. Yolsuzluktan usulsüzlüklerden söz edilmez. Saray soytarılığı kurumu olur. Yandaş medya, yandaş sermaye yandaş sivil toplum örgütleri yandaş bilim insanları yandaş baro yaratılarak desteklenmektedir.

Diktatör zihniyetinde adalet, demokrasi, laiklik, özgürlük gibi kavramlardan da çok sık söz edilse de bu kavramların içi boşaltılmaktadır. Bu nokta da “dünyayı yaşanacak yer” yapma söylemi de pratik uygulamalarda dünyayı yaşanamayacak hale getirmektedir.

Sosyal eşitsizliklerin ortadan kalktığı ideal demokrasi diktatörlüğün koşullarını da ortadan kaldıracaktır.

Charle Chaplinin de dediği gibi “Nefret geçer, diktatörler ölür. Halktan aldıkları iktidar halka geri döner. İnsanlar ölür hürriyet ölmez”!

Özgür Karakaya
ozgur694@hotmail.com

Exit mobile version